Öncü Kuşak Söyleşileri - Konya Sanayisi Nitelikli Üretime Geçmelidir

Hıfsı Soydemir -2-

Öncü Kuşak Söyleşileri - Konya Sanayisi Nitelikli Üretime Geçmelidir

Dün Öncü Kuşak Söyleşilerinde yayınladığımız İşadamı Hıfsı Soydemir ile yaptığımız söyleşinin ikinci bölümünü aktarıyoruz.

İşte söyleşinin 2. Bölümü:

 

Kömürcülükte daha sonra nasıl bir vizyon takip ettiniz?

 

Yeni şeylerde öğrendik, mesela Cihanbeyli, Kulu, Beyşehir gibi yerlere de toptan kömür satmaya başladık.

Bir gün oldu, bizim Ermenek’ten alabileceğimiz kömürün sonuna geldik. 10, 12 bin ton kömür alabiliyoruz, bundan bir ton fazla kömür alamaz hale geldik.

Ama Pazar çok, daha çok nasıl satabiliriz, diye düşünürken, biz ithal işine girelim, dedik.

İthalin önü açık, ithal işine girdik.

Biz o zaman en fazla iki kamyon kömür alabiliyorduk, ithalde böyle bir şey yok, günlük, 30, 40, 50 kamyon yüklediğimiz günler olmaya başladı.

Köylere çıkışımız, ilçelere çıkışımız bize kömürcülere de kömür satmayı öğretti. Biz ithale başladığımızda, hem Konya’daki apartmanlara satıyorduk, hem de civar il ve ilçelerdeki, kömürcü esnaflarına da kömür satmaya başladık.

Derken, HFS madenciliği kurduk ve 5 yıllık agresif bir büyüme planı hazırladık.

5 yıl sonra varacağımız hedef yüz bin tondu, biz aşağı yukarı 4 yılda bu hedefe ulaştık.

 

Bu arada Medya deneyiminiz var, biraz da ondan bahsedebilir misiniz?

 

2004 yılında Yeni Konya Gazetesinin alımı gündeme geldi. Eczacı bir arkadaşla, burayı almaya karar verdik. İkimiz bu gazeteyi aldık. Gazetenin çok ciddi borçları vardı, itibarı bitmişti. Bunları hallettikten 2 yıl sonra gazeteyi KonTV’ye sattık.

 

Bu arada medyayı nasıl gördünüz?

 

Ben bilgi işlem teknolojileri satışında çalıştım, program yazılımı ile internette program yazıp satmış bir insanım… Bilgisayar satan birisiyim. Otogar camiasıyla işli dışlı çok çalıştım, elektronik bilet satışı programı sattım, madeni yağ sektörü gibi birçok sektörde bulundum ama beni en çok korkutan medya oldu.

Şundan dolayı çok korktum, biz sistem neyse ona tabi oluruz, biz de kolay yoktur, bir düzen varsa mutlaka bir sebebi vardır ve buna uymak gerekir.

Babamız rahmetli böyleydi biz de böyle öğrendik, böyle devam ettik.

Bir gün bir kamyonumuzu belediye görevlileri durdurmuş, her şey yasal, sadece evrakın gitmesi gecikmiş, vardım gazeteye, canım sıkıldı, bunu nasıl yaparız, diye konuşurken, gazetede çalışan bir arkadaşımız, “abi sen niye bu kadar zorlanıyorsun. Ara şuradan yetkilileri, serbest bırakırlar” dedi.

Aradı, konuştuk, araçları serbest bırakıldı…

İşte bu güç bizi korkuttu.

Gazeteye bakıyorum, zarar ediyor, iki masa iki sandalye var, beni kazıyan yok, fakat oradan bir muhabir bile telefon açsa, anında randevu alıyor.

Belki de biraz yanlış gazeteciler vardı çevremizde bilemiyorum, o da etkili olmuş olabilir.

 

Siz bu arada tank krankları üretiyorsunuz…  Sanayicilik ne zaman başladı, biraz da bu süreci anlatabilir misiniz?

 

Biz 2007 yılına kadar kömür satıyoruz, bizi üzen bir olay vardı, biz milli ve manevi değerleri yüksek insanların arasında büyüdük, bakıyoruz, insanlardan 50 dolar, 100 dolar topluyoruz, kömür almak için götürüp Ruslara bu parayı veriyoruz.

Bu milli ve manevi değerlerimize ne kadar hizmet eder diye düşündük.

Bu olay bizim içimizi ciddi oranda yaralıyordu. Ülkenin değerlerini toplayıp, götürüp, yurt dışına veriyorduk.  Bu arada bize bir ortaklık teklifi geldi, Motus Otomotivden.  Tabi o zaman Motus Otomotiv yaklaşık 20 kişinin çalıştığı küçük bir atölyeydi. Bize tek cazip gelen tarafı, ihracat yapmasıydı. Biz biraz bu noktadan gönlümüzü rahatlatabilir miyiz, diye bu işe girdik.

Girdiğimiz zaman, tabi, ticaret sektörü ile sanayi sektörünün çok ayrı mantalitelerinin, uygulamalarının olduğunu da gördük.

Ticaret sektörü her ne olursa olsun çok agresiftir, sanayi sektörü ise çok sakin, çok durağandır.

Bir gemi malı 5 dakikada alır satarsın, fakat sanayide bu kadar hızlı bir kararı veremezsiniz. Çünkü bu sizin 1 yıllık üretiminizdir. Böyle bir karar verdiğiniz zaman batarsınız. Çok küçük bir hatada çok fazla büyük sonuçlarla karşılaşabilirsiniz.

Biz bu iki sektörü biraz sentezleyebilir miyiz? Diye düşündük, bu alana biraz daha aktivite katabilir miyiz? Diye düşündük. Yeni yapılanma için çalışmalar yaptık. Tabi bu çalışmaların sonucunda, Elhamdülillah biz Motus firmasını 20 kat büyüktük.

500 metre kare bir yerde çalışıyordu, hemen 1 yıl içerisinde 1500 metre karelik bir fabrikaya taşındık, 2 yıl sonra da 10 bin metre karelik bir fabrikaya taşındık. Geçtiğimiz 2 yılda da buraya 4 bin metre kare daha ilave yaptık.

Bu güne kadar yaptığımız işlerde hedefimiz hep şuydu, acaba biz yaptığımız bu işin en iyisini nasıl yapabiliriz? Para kazanmak, ya da katma değer gibi düşünceler biz de hep ikinci sırada yer aldı.

Kömür satarken bizim firmamız Türkiye’de ilk 5 arasındaydı. Hatta toptan kömür satışımız model olarak diğer kömürcülere sunuldu. Bizim gibi Konya’da toptan ithal kömürcüsü yoktu. Bu modeli Türkiye’ye Konya’ya biz getirdik.

İthal kömür sadece limanlarda olurdu ama biz, bütün limanlara en uzak il olan Konya’da bu işi başardık.

Dolayısıyla da sanayide de biz ne yapabiliriz diye düşündük. Bunun için bize çok ciddi bir proje lazımdı. Ben bu sektörün en iyisiyim, diyebilmeniz için, bir ilki başarmanız gerekiyordu.

Bir proje lazım ve bu projeyi biz, savunma sanayinde yapmaya karar verdik. O zamanki Mühendis arkadaşlarımızla beraber, gittik, Silahlı Kuvvetlerin İzmir’deki sergilerine…

Orada bir kranka talip olduk. Şu krankı biz yapmak istiyoruz, çünkü Savunma Sanayine girmek istiyoruz. O zamanki arkadaşlar dediler ki, “eğer siz bu krankı yaparsanız biz çok mutlu oluruz. Hatta biz sizi komutanımızla da tanıştıralım, bu fikrinizi ona da anlatın.”

Biz daha sonra beraber Kayseri’ye tank fabrikasına gittik, Komutan orada; “madem siz krank üreteceksiniz, bu küçük kranklarla ilgilenmeyin, 2 metrelik bir krankımız var, bu krankları da biz bulmakta zorluk çekiyoruz. Bunu yapın, Türkiye’ye muhteşem bir iş yapmış olursunuz, bunu Türkiye’de yapan yok, bunu yapın, siz yaparsanız, diğer firmalarda sizden örnek alırlar, cesaret alırlar onlarda üretirler,” dedi.

O arkadaşlara biz bunu yaparız, dedik, bize 45 gün müsaade edin, dedik.

Hakikaten dediğimiz süre içerisinde biz krankı yapmış olarak götürdük, teslim ettik. Komutan inanamadı, bütün testlerden geçirdi, bütün destlerden tam not alarak geçti.

Normali dövme çelikti, biz bunu dökümden yaptık. Ve dünyada ilk kez yaptık. Şu anda üretimi devam ediyor.

Bu bizim için bir çıtanın yükseltimiydi. Tabi biz bundan sonra bütün krank üretimimizi de bu standartta yapmaya başladık.

Biz sanayide Pazar odaklı çalıştık. Müşteri odaklı çalışmak bizim ticaretten gelme bir kültürümüz, bunu sanayiye de aktarıyoruz.

Bana Motus’un en önemli özelliği nedir, derseniz, Motus’un iki özelliğini söyleyebilirim, birisi insan kaynağına yaptığı yatırımdır, ikincisi müşteri odaklı olmasıdır.

Mesela bizim şu anda iş makinelerinin kazma kovalarının tırnaklarıyla ilgili bir çalışmamız var. Şu anda biz bu tırnaklarda Türkiye’de pazar lideriyiz. Kural koyan bir firmayız.

Türkiye’de “ben şu konuda Pazar lideriyim” demek kolay bir şey değildir. Rakiplerimizi söyleyeyim, Çukurova Holding…

Bu firmalarla beraber mücadele ettiğiniz bir alanda, oyun kurucusu olmak çok güzel.

Bu işinde yapımı çok zordur.

Arkadaşlarımıza hep şunu söylüyorum, peynir tenekesi, rögar kapağı, işlerini bırakın. Bu işleri mesela Hakkâri’de ürettirebilirsiniz. Sizin elinizde yılların birikimi var.

Konya sanayisinde çok ciddi bir bilgi birikimi var, çok ciddi makine yatırımımız var, bu kadar güçlüyken, basit ürünleri bizim diğer sanayilere bırakmamız gerekiyor.

Bizim hiç kimsenin yapamadığı işlere odaklanmamız gerekiyor.

Bu hem gelişimimiz için çok önemli, hem daha iyi para kazanmamız için çok önemli.

Zaten çok para kazanamazsanız kendinizi yenileyemezsiniz.

Dünyanın gelişimi 100 km ise sen 60 km hızla gelişiyorsan, bu senin sürekli geri kaldığını gösterir.

Fırsatlar insanların etrafına gelirler, eğer siz bu fırsatları yakalayamazsanız, çekerler giderler.

Konya’nın çok güçlü tarafları var, bu güçlü yanlarını kullanmaları gerekiyor.

Gözümüzü yumup, hızla yanlış yaptığımız işlerden vazgeçmemiz gerekiyor. Alacağınız basit stratejik kararlarla Konya Sanayisi bir anda çağ atlayabilir.

Bunları görüyoruz zaten, birçok şey tesadüf değil. Tank krankı konusunda 3 ayımız gitti ama bize müthiş katkıları oldu.

Aldığımız birkaç stratejik kararlar, fersah fersah ön taraflarda olmamızı sağladı.

Konya’nın bundan sonra bu hususlarda çok çalışması gerekiyor. İyi imkânları var, hiç kimse inanın gücünün farkında değil.

Neticede sizin, rakipleriniz pazarda cirit atarken, siz üretimdeki kabiliyetlerinizi artırma gibi konular üzerinde durursanız, Roma yanarken keman çalanın haline benzersiziniz.

Müşteri odaklı olmak gerekiyor ve biz öyle yapmaya çalışıyoruz.

Konya’nın elinde şimdi çok fırsatlar var, bu dere akarken çok iyi bir gelişim sağlamalıyız. Yarın Çin gelir, Hindistan gelir çok eyvah ederiz.

 

madenci-(11).jpg

 

Peki, biraz da sivil toplumdaki Hıfsı Soydemir’e gelelim, özellikle MÜSİAD, siyaset… MÜSAD dış ilişkiler sorumluluğunu da yürüyorsunuz. Bu alanlardaki çalışmalarınızdan da bahsedebilir misiniz?

 

Öncelikle toplum olarak bakarsak, biz imece terbiyesi ile yetişiyoruz. Siz bireysel olarak, çok başarılı olabilirsiniz, ya da kurumsal olarak çok ciddi variyetlere sahip olabilirsiniz, fakat toplumda aynı gelişim yaşanamazsa, sizin paranızın da, başarınızın da dünya literatüründe esamisi okunmaz.

Mesela Afrika ülkelerini gezdiğiniz zaman, ya da 3. Dünya ülkelerini gezdiğiniz zaman buralarda çok zengin insanlar var ama ülkesine baktığınız zaman, o adamın o gücünün çok azını kullanabiliyor.

Sayın Ahmet Davutoğlu’nun kitabından bir örnek vereyim, sizin bir sabit verileriniz vardır, birde potansiyelleriniz vardır. Sabit verileriniz, sizin kullandığınız imkânlardır, bir de potansiyel dediğimiz, kullanamadığınız imkânlarınız var. Gücün tarifini şöyle yapıyor; bu ikisinin toplamı, bir de buna çarpan etkenler ekliyorsunuz, bunlarda işte stratejik düşünceniz, planlama, siyasi irade…

Mesela bizim ortak Gazzeli, adamın çok parasının olmasının bir anlamı yok, adamın pasaportu yok.

Eğer siz toplum olarak seviyenizi yükseltirseniz, sizin bir milyon dolarlık gücünüz, dünyada 20 milyon dolarlık güce dönüşür.

Benim başarılı olmak, ya da kurumumun başarılı olması, aslında çok fazla bir şey ifade etmiyor. Toplumun yaşam seviyesi yükselirse o zaman bir anlam ifade ediyor. Şöyle söyleyelim, mesela 2000 yılı öncesindeki Türkiye’nin mesela çok zengin bir işadamı olun, çok variyetliydi ama birçok ülkeye vizesiz giremiyordu. Mesela bir Avrupa’ya gittiğinde iş adamı ayakkabısına varıncaya kadar aranıyordu. Şimdi o parası olan adamında, daha düşük adamları bizim ülkemize vizesiz girebiliyorlardı. İşte bu o adamların başarısı değil, toplum olarak yüksel olduklarını gösteriyordu. Biz toplum olarak çıtamızı yükseltirsek, bizim o başarımız daha anlamlı hale gelir. Dolayısıyla bizim bir vazifemizde toplumun sorunlarına da el atmamız gerekecek. Aynı seviyeyi, toplumun her katmanı yakalasın diye yaptığımız faaliyetler bizim için çok önemli. O zaman bizim gücümüz dünyada çok daha fazla çarpan olarak ortaya çıkacak. Biz ister istemez sivil toplum kuruluşlarıyla entegre olmak zorundayız.

Bu minvalde sivil toplum kuruluşlarında ve siyasette etkili oluyoruz. Mesela MÜSİAD Konya Şubesi olmamış olsaydı, biz yakın zamandaki, Sudan’ın bakanını, Nijeryalı heyeti Konya’da ağırlayamazdık. Ben kendi kişisel kabiliyetlerimle böyle bir şey yapamazdım. Mesela her hangi bir ülkede bir arkadaşımızın bir sıkıntısı olduğu zaman, ben Hıfsı Soydemir olarak bir şey yapamam, fakat MÜSİAD Konya Şubesi olarak sıkıntıları çözebiliyor.

Konya’ya bir bakan gelecek, bakanın yanında da bir heyet gelecek. O heyettekiler vize alamıyor, MÜSİAD Konya Şube Başkanı arıyor, sorun çözülüyor, vizeler veriliyor, o ekip Konya’ya geliyor. Cumhurbaşkanımızın, Başbakanımızın, Bakanlarımızın çeşitli gezileri oluyor. Eğer siz bir sivil toplum kuruluşuna dâhil değilseniz, bu gezilere katılamazsınız.

Tabi iş adamlarımız o gezilerde bütün sıkıntıları birinci ağızdan Başbakanımıza, bakanlara iletme olanağı buluyorlar, bunu mesela MÜSİAD sağlıyor.

Konyalı bir iş adamı, Kenan Evrenin, Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı dönemlerinde böyle bir geziye katılabilmesi mümkün müydü?

Devletimizin kalın duvarlarını sivil toplum kuruluşlarını eritebiliyor. Macaristan Cumhurbaşkanı MÜSİAD Genel Merkezini ziyaret etti ve dedi ki, “MÜSİAD referanslı kim gelirse, hiç sorgusuz vize verilecek.”

Ya da biz Amerika’ya gitmeden iki gün önce gidip konsolosluktan vize alabiliyoruz.

Benim oradaki vazifem ne? Dün arkadaşımız ne yapıyorsa, biz bunu bugün yapıyoruz, yarında yapılacak… Biz hizmet etmeye çalışıyoruz…

 

Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ediyorum.

 

Ben teşekkür ederim. 

 

Söyleşi: Hamdi Bağcı

Fotoğraflar: A. Akif Solak