Öncü Kuşak Söyleşileri – İbrahim Özen - Özen Kompresörü Dünya Markası Yapmak Hiç Kolay Olmamış

Yeni Haber - Hamdi Bağcı

Öncü Kuşak Söyleşileri – İbrahim Özen - Özen Kompresörü Dünya Markası Yapmak Hiç Kolay Olmamış

Sanayide Doğmuş, tırnakları ile Özen Kompresörü Dünya Markası yapmış İbrahim Özen’in çarpıcı öyküsü…

Sanayici, İşadamı İbrahim Özen’le hem Konya Sanayisinin tarihini, hem de Konya’nın ve ülkemizin önemli firmalarından Özen Makine ve Özen Kompresörü konuştuk.

Aile şirketleri neden dağılıyor? Marka olmayı nasıl başardılar? Konya’da ilk üretimler…

Meşakkatli ve onurlu bir Sanayicinin mücadelesini Hamdi Bağcı sordu İbrahim Özen anlattı.

Zevkle okuyacağınızı umuyoruz;

 

 

İbrahim Özen Kimdir?

 

1972 Konya doğumluyum. İlkokulu Hatıp İlkokulunda okudum, ortaokulu Konya İmam Hatip Ortaokulunda okudum. Tabiri caizse kaçak imam hatipliyim, ortaokulu bitirip kaçanlardanım.

Ondan sonra işimiz gereği meslek lisesine yöneldim. O yıllarda kaynak makinesi imalatı yapıyorduk. Kaynak makinesi imalatı yaptığımız için babamın yönlendirmesi ile meslek lisesi elektrik bölümüne gittim. Oradaki bir yıllık eğitimden sonra teknik liseye geçtim. Teknik lisenin revaçta olduğu bir dönemdi. Hatta bizden öncekiler daha başarılıydı ama bizim dönemimizde de fena değildi. Üniversiteye büyük bir çoğunluğun girdiği dönemdi. Elektrik bölümünden mezun olmuştum ve Selçuk Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünü kazandım, Makine Mühendisliğini bitirdim. Zaten 2 tercihim vardı, birisi elektrik elektronik mühendisliği bir diğeri ise Makine Mühendisliği bölümüydü. 4 yıl üniversite eğitimini gördükten sonra o zamanki il aile şirketimiz olan Özen Makinede çalışmaya başladım.

ibrahim-ozen-(13).jpg

İbrahim Özen, Özen Makinede kaynak makineleri imalatında şirketi zirveye taşıdıktan sonra kompresöre yöneldi ve kompresörde de yine önemli şirketi zirveye taşıdı. Bu süreci biraz anlatabilir misiniz?

 

İbrahim Özen sanayici doğdu aslında. Çocukluğumuzdan itibaren babamızın işyerindeydik. Babam 1970’de işe başladı, benim doğumum 1972 ama ben gözümü babamın işyerinde aştım. İlk işyeri Gevrakihan’ın orada, Eski Garajın karşısındaydı. O yıllarda 10 ya da 12 metrekare bir iş yerimiz vardı. Çocukken babamla büyük bir zevkle oraya giderdim. Daha sonra Karatay Sanayisinde kiralık bir yere taşındık. Gene oraya da zevkle giderdik, çocukluğumuz oralarda geçti. Bütün aile fertlerimiz oradaydı, babam, amcam, iki tane benden büyük amcaoğlum, başka nereye gidebilirdik, elbette sanayiye gidiyorduk. Büyük amcam köyde tarla işleriyle uğraşıyordu, diğer herkes sanayideydi, onun için çoğunlukla sanayi de geçerdi günlerimiz. Çocukluğumuzdan itibaren devamlı sanayinin içindeydik, o havayı sürekli aldık, kaynak kokusu ile büyüdük.

Şimdi çocuklarıma da aynı havayı aldırmaya çalışıyorum ama çok da beceremiyoruz.

1974 yılında babam kaynak makinesi imalatına başlamış. İlk prototipleri yaptığı anda, babam tornacı, amcam bobinajcı, amcam askerden geldikten sonra, amcamı da yanına alarak bu işe başlamışlar. Tabi Konya sanayisi köklü, o yıllarda babamın dışında 2 ayrı firma daha varmış, Konya’da aktif bir sanayi zaten varmış.

1979 yılında ilk kendi iş yerimize geçmiştik. 150 metre kare bir yerdi, kendimiz orayı satın almıştık. Artık o yılları ben çok iyi hatırlıyorum, ilk torna makinesi almıştık, büyük bir makineydi, oraya koymuştuk ve taşınmıştık.

O dönemde ürettiğimiz makinelerin birçoğu İstanbul’a satılıyordu, daha sonra bütün Türkiye’ye yayıldık, Adana’da, Gaziantep’te, İzmir’de birçok bayilerimiz oluştu.

O dönemde 3 model kaynak makinesi üretiyorduk; çanta kaynak, jeneratör dediğimiz yuvarlak kaynak, bir de punto kaynak.

Konya için bunu net söyleyebiliriz ama sadece Konya’da değil Türkiye genelinde ilk işyeri açarken hemen hemen herkes mutlaka bizim kaynak makinemizle tanışmıştır, işyerinde mutlaka kullanmıştır, hele hele Konyalı bir sanayicisiyse hiç şüphem yok, mutlaka bizim kaynak makinemizi bilir. Türkiye’de birçok iş yerinin ilk kaynak makinesi Özen’dir, Özen ile başlamıştır işe.

1985 yılına kadar o satın aldığımız işyerinde devam ettik, 1985 yılında Karatay Sanayisindeki ek bloklarda bir yere taşındık, burası daha büyüktü, 500 metrekarelik bir yerdi. Orada işler büyümeye devam edince, yanımızdan iki dükkân daha satın aldık ve işyerimizi 800 metrekareye çıkardık, sonra buraların önlerini kapattık işyerimizin metrekaresini 1500 metrekareye çıkardık.

O yıllarda Karatay Sanayisinde bizim gibi öyle dükkânların önlerini kapatarak ve 3 tane daha yeni dükkân alarak bir yerlere gelen başka bir sanayicide yoktu.

O yıllarda çeşitleri artırmak için doğru akım kaynak makinelerini, redresör kaynak makinelerini üretmeye başladık, bu da Konya’da bir ilkti.

1990 yılına geldiğimizde ise anladık ki, babamın daha önceden de kompresör üretmek aklında varmış, 1980’li yıllarda marka tescilini yaptırırken kaynak makineleri ile birlikte kompresöründe tescilini yaptırmış. Anlıyoruz ki, babam o yıllarda kompresörü üretmeyi ciddi ciddi düşünüyormuş. Düşünün o yıllarda ülkemizde kaç tane marka tescili vardır ama o zaman bu işi babam yapmış, Özen’e kaynak makineleri ile birlikte kompresör marka tescili de yaptırmış.

Peki, birbirine yakın üretimler mi? Hayır elbette birbirlerine yakın üretimler değil ama aynı sektöre hitap ediyor, ikisi de hırdavatçının satabileceği ürünler, özellikle pistonlu kompresör açısından bakarsak.

Neticede pazarlama problemimiz hiç olmadı kompresörü üretirken. Kaynak makinesini satan firma, kompresörü de satan firmadır.

Biz 1990 yılında kompresörü üretmeye başlayınca hiç sıkıntı yaşamadık, pazar aramadık, zira kaynak makinesi satan firmalar kompresörü de satmaya başladı.

Belki imalatta yeni bir boyut, yeni bir süreç başlamıştı ama pazarlama için herhangi bir efor sarf edilmedi.

Tabi 1990’da yeni bir ortak alarak kompresör üretimine başladık. Ailemiz genişti, bir amcaoğlum kompresöre kaydırıldı. Bir amcaoğlum kaynakta, babam ve amcam yönetici olarak devam ettiler, tabi daha biz o zamanlar işe çok fazla katkı yapamıyorduk, öğrenciydik.

Kompresör benim içinde yeni bir başlangıç oldu. Okula başladığım yıl teknik resmim çok kötüydü, bütün yaz oturup kompresör çizince tabi teknik resmimde ondan sonraki yıl çok iyi geldi. Ama ben hep kompresöre değil kaynak makinesine ilgi duydum. Okulda da ilgi duydum, bitirme projesi olarak da kaynak makinesini yapmıştım. İki ayrı proje yapmıştım, bir tanesinde galvanizli sacların kaynağını proje olarak seçtim, ikinci olarak ise gaz altı kaynak makinelerini, proje olarak yapmıştım. Herkes önce projeyi yapar, sonra makineyi yapar ama ben tam tersi 1994 yılının yaz mevsiminde bir arkadaşımla birlikte ilk gaz altı kaynak makinesini Konya’da yapmıştık. Ondan sonra projemi verdim, okula teslim ettim.

Böylece Konya’daki ilk mig mag kaynak makinesini imal ettim ve tezini yazdım. Mig mag, gaz altı kaynak makinesi 1990’lı yıllarda Türkiye’de kullanılmaya başlandı. Biz de o zaman buna merak saldık ve projesini çizerek imalatını yapmış olduk. Üniversitenin bitirme projesi olarak da onu teslim ettim, hocalarımız bitirme projesi için bana bir şeyler soramadılar, çünkü ben projeyi gerçekleştirmiş bir insandım. Hiçbir soru sormadan hocalar, “bu iş tamam” dedi ve ben de geçtim. Ve böylece de 1995 yılında üniversiteyi bitirmiş oldum.

Okulu bitirdikten sonra da kaynak makinesi kısmında çalıştım. Diğer amcaoğullarından ikisi kompresörde, üçü kaynak makinesindeydi. Fabrikada böyle bir görev bölümü yaptık. 1997, 1998 yılına kadar pek fabrikadan dışarı çıkmadım, hatta idari binaya bile gitmiyordum. Gözü kapalı kaynak makinesinin yapılmasını, arızasını anında telefonla çözebilecek kadar bir bilgiye sahip oldum. Kompresör bana hep uzak geliyordu, neticede makine mühendisiydim, öbür tarafa da geçmek istemiyordum. O bölümde 2 amcaoğlum var, bir usta var, onların işine karışmak istemiyordum. Yine o yıllarda vidalı kompresör gündeme gelmişti. Mecburen vidalı kompresöre bulaşmak zorunda kaldım.

Vidalı kompresörün malzeme teminlerini ve tasarımlarını yaptıktan sonra onu da imal ettik. Vidalı kompresörün satışı ile imalatıyla ve malzeme teminiyle ilgileniyordum. Diğer kompresörlerle ilgilenmiyordum.

Vidalı kompresör 1990’lı yılların başında yeni bir teknolojiydi, yeni Türkiye’ye girmişti. Normal herkesin bildiği pistonlu kompresörü hala herkes kullanıyor ama gün geçtikçe pistonlu kompresörün yerini vidalı kompresör alıyor.

Tabi 1995 yılında vidalı kompresörü üreten de ilk biz olmuş olduk.

Sonraki yıllarda hızlı bir büyüme ile devam ettik. 1999 yılına kadar böyle devam ettik ve 1999 yılında Büsan’a taşındık. O yıllarda fabrikamızın toplam alanı 5 bin metrekareydi. Şunu da ifade edeyim, 1993 yılında şirketleşmiş ve Anonim Şirket haline dönüşmüştük. Beni şirkete 5. Ortak olarak almışlardı.

1999 yılında Büsan’a geçince çok daha farklı oldu. Gerçi o dönemde ben ısrarla Organize Sanayi Bölgesine taşınmamızı istemiştim, 1995 yılında ben askerdeydim kooperatife yazılmışlar. Aslında ısrarlı bir şekilde Büsan’a değil Organize Sanayi Bölgesine yönelmelerini istemiştim ama başarılı olamadım.

Hatta askerden, “20 bin metre kare arsa alın, gelince ben yapayım” diye ısrar ettim ama olmadı, kooperatifte taksit taksit ödeme mantığı olduğu için, tabi bir de ev Hatıp’ta, Organize’ye daha uzak olacak diye Büsan’ı tercih ettiler.

Büsan’da çok zaman kaybettik, Organize’ye daha önce gelseydik, daha önce çok daha fazla büyüyebilirdik.

ibrahim-ozen-(32).jpg

Aile Şirketi sürecini biraz anlatabilir misiniz? Nasıl bir süreç yaşandı?

 

Orada yıllarca babam yönetim kurulu başkanı olarak görev yapmıştı. 1997, 1998 yıllarından sonra ben idari binaya da girmeye başlamıştım. Büsan’a taşınmamızdan sonra biraz daha yöneticiliğimde öne çıkmaya başladı. Dolayısıyla ilk olarak firmaya İSO 9000 almamız gerektiği üzerinde durdum ve bu belgeyi aldık. Biz 1999 yılında Büsan’a taşındığımızda idari binada hiçbir idari personelimiz yoktu. Sadece muhasebecimiz vardı. Aile şirketinin yöneticileri ve fabrikada çalışanlar.

1999 yılından itibaren şirketi kurumsallaştırmak adına, yeni personeller aldık, bir tane yeni makine mühendisi arkadaşımızı aldım işe ve İSO 9000 çalışmalarına böylece başladım. Ondan sonra bizim pazarlamaya ihtiyacımız vardı, birer birer o kadroları açmaya başladık. Tabi bunlar çok zor oldu, ilk kataloğun yapılması, ilk yeni kadroların açılması babam ve amcam tarafından hep, “ne gerek var” yaklaşımı ile karşılandı.

Ama bunun olmazsa olmaz olduğunu, web sayfasının yapılması gerektiğini, katalogların basılması gerektiğini, fuarlara katılmak gerektiğini, kademe kademe, işleye işleye baya bir mesafe kat ettik, ciddi zorluklarda yaşadık. Babama ve amcama karşı mücadele vermiş oldum, onlar önce karşı çıkıyorlardı, sonra iyi taraflarını görünce olması gerektiğine ikna oluyorlardı, bu sürekli olunca da benim önümü açtılar ve ben de bunun için rahatladım, daha sonra daha rahat çalışmaya başladım.

Bu şekilde 2007’ye kadar hızlı bir şekilde büyüdük. Özellikle 2004-2007 arası daha hızlı bir şekilde büyüdük, İSO 9000’ni tamamlamış olduk CE’yi aldık, derken ihracat ayağımız gelişmeye başladı, yurt içi, yurt dışı fuarlara katılmaya başladık.  

2004 yılında ithalat adına da önemli adımlar atmış olduk, Almanya’dan bir firmanın distribütörlüğünü aldık, Çin’den bir firmaya bizim üretmediğimiz makinelerin üretimini yaptırmaya başladık. Yan ürün olarak vida çakma makinesi üreten bir Alman firmanın distribütörlüğünü aldık. Yedek parça konusunda yine bir Alman firmanın bölge bayiliğini aldık, derken kaynak konusunda Özen Makinede her şey bulunabilir hale geldi. Çin malı makine, Türk malı makine, Alman malı makine, dolar, TL, Avro vardı, böyle bir sistem kuruldu. Müşteri geldiğinde Özen Makinede her şeyi bulabilir hale geldi. O dönemdeki krizler de bizi etkilemedi, hatta bizi güçlendirdi.

Dolayısıyla 2007’ye geldiğimizde, hesapları aldığımızda çok iyi bir konumda olduğumuzu gördük. Hedeflerimizi büyüttük, 2010, 2011 yıllarında daha farklı üretimlere girmeyi planlamamız gerektiğini konuştuk ve yeni bir plan hazırladık.

Yeni hedefler belirlemişiz, moraller iyi, 2007 daha iyi olur diye başladığımız 2007 bizim için nasıl olduysa çok kötü bir yıl oldu. 2007 yılının Ocak ayının son haftasında ortaklar “biz ayrılacağız”, dediler.

Sonradan anlıyoruz ki, herkes için farklı sebepler vardı, biz babamla ikimiz çok sağlamcı gidiyoruz, bir tane ortağımız ise hızlı karar almayı istiyor, mesela buradan bir ayrışma çıkmıştı. Neticede şunu gördük, Konya’da aile şirketini yürütmek çok zordu ve anlaşıldı ki, artık ayrılmanın vakti gelmişti.

 

2007’de babamla ikimiz, “öyle ise biz yalnız kalalım” dedik ve kompresörü almayı tercih ettik. Kaynak Türkiye’de ilk üç, dört firma arasına girmiş olsa da, satışı daha düşük olan ve piyasada daha az tanınan kompresörü biz aldık. Dolayısıyla da yeni bir şirket kurmak zorunda kaldık, 2007’de sıfırdan bir daha başlamak zorunda kaldık. Elbette üretim devam ediyordu ama idari kadrosu olmayan, Türkiye’de sektöründe çok fazla tanınmayan, yeni bir şirketle başladık yola. Ben bu şirketi kurarken de, geçici olduğumu hatırlayabilmek için adını “Mehmet Özen Makine” koydum. Biliyorum ki, bugün babam sahibi, benden sonra da oğlum, ona devredersem ben arada bir geçiş süreci gibi düşünüyorum, bu süreci hiçbir zaman unutmayayım diye ve babamın adı yaşasın diye “Mehmet Özen Makine” yaptık şirketimizin ismini. Daha sonra ihracat firması olarak da, “Özen Kompresör” diye bir başka şirket daha kurduk. Dolayısıyla şu anda 2 tane şirketimiz var.

Şunu da ifade edeyim, 2007’de kimse bilmese de biz zor yıllar yaşadık, biz sadece kaynak makinelerinden dolayı fuarlara katılıyorduk, diğer sektörler nerede ise bizi hiç tanımıyordu. Kompresör, plastik, ahşap, su sektörü, tekstil bibi çok farklı sektörlerde kullanılan bir ürün ama biz sadece makinecilere tanıtmışız kendimizi.

Bir çıktık ki, kompresör satmaya çalışıyoruz, “Özen Kaynak değil miydi?” diye bir sürü sorulara cevap vermek zorunda kalıyoruz. Bizim kompresör yaptığımızı anlatmak için baya uğraştık. Sonra tabi değişik fuarlara da katıldık, logomuzu yeniledik, renkleri yeniden belirledik, baştan CE aldık, İSO 9000 aldık, şirket değişmişti ve her şey orada kalmıştı, ister istemez yeni baştan bir süreç yaşadık. Tabi tecrübeli olduğumuz için bu süreç daha kısa oldu.

Bir de bu süreçte 2008 krizi patlak verdi, o da bütün sıkıntıların tuzu biberi oldu.

Ama Rabbim yardım etti, olmadık yerlerden bize rızıklar açtı, biz bu dönemde hazırlıklarımızı tamamladık, bir kuluçka dönemi gibi, 2 yıllık bir kuluçka dönemi yaptık.

Bu arada dış ticaret ekibimiz kurduk, pazarlama ekibimizi kurduk, piyasaya kendimizi tanıttık yeni bir başlangıç yaptık.

Bu arada baktık yerimiz çok dar, fabrikamız 1000 metre kareye düşmüştü, 1000 metre kare daha arka sokaklardan bir yer kiraladık, ekibin bir bölümünü orada çalıştırdık, baya zor yıllar atlattık. Ne çektiğimizi ancak biz biliyoruz. Maddi açıdan rahat bir pozisyondan, şirketi üçe böldüğün anda tabi ki bütün şirketler zora düşer, bizim maddiyatımızın kuvvetli olmasından dolayı, biz bu süreci rahat atlattık. Eğer bizim o rahatlığımız olmasaydı, bu süreci atlatmak çok daha zor olurdu.

 

Yarın: Organize Sanayi Bölgesine taşınma, yurt dışındaki başarı, kompresörde bir Türkiye Markası olmanın ilerisine geçip, dünyada etkili olma mücadelesi…