Mesele Diyanet değil sen hala anlamadın mı?
Bugün işi gücü olan okuyucularımın işini kolaylaştıracağım. Vakti olanlar yazıyı sonuna kadar okusunlar lütfen. Mesele Diyanet İşleri Başkanı’nın arabası değil, Diyanet’e ve Diyanet’in temsil ettiği İslam Dinine karşı bakış açısı meselesi. Devletin Diyanet İşleri Başkanı’na tahsis ettiği 300 bin liralık araba üzerinden Diyanet’e saldıran siyasilere bir iki hatırlatma yaparak yazıma başlamak istiyorum.
Muğla’nın Belediye Başkanı CHP’li. Muğla Belediyesi ise Türkiye’nin en borçlu belediyelerinden biri. Diyanet İşleri Başkanı’nın arabasıyla ilgili kıyameti koparanlar, aynı dönemde 1 milyon 50 bin liralık ultra lüks makam aracı alan CHP’li Belediye Başkanı’na iki kelamı neden çok gördüler? CHP’nin Genel Müdürü Alevi seçmenini HDP’ye kaptırmamak için Diyanet’e karşı yürüttüğü kampanyada kendi belediye başkanını neden es geçmektedir? Kendileri alınca problem değil mi yoksa?
HDP’nin seçim barajını aşmak için mesaj gönderdiği iki kesim var. Aleviler ve Dindar Kürtler. “Diyaneti kapatacağız”, “Din dersini zorunlu olmaktan çıkaracağız”, “Diyanet İşleri Başkanı hangi yüzle o arabaya binecek?” çıkışlarıyla Alevilere selam gönderiliyor. Bu mesajların ulaştığı diğer kesim de dindar Kürtler. İşte orada hesap karışıyor.
“Diyanet’i kapatacağız” diyerek Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i “lüks makam aracı kullanıyor” sözleriyle hedef alan ve israf yapmakla suçlayan Demirtaş, Alevileri kazanayım derken, dindar Kürtleri kaybetti. Siyaset bir denge oyunu. Ancak anlaşılan HDP bu denge oyununda acemi. Daha önce tek kesim ve görüşle yol alan HDP’ye artık bu destek yetmiyor. Başka görüş ve kesimlerden destek alması ise bu denge oyununu öğrenmesine bağlı.
“Biz Diyaneti kaldıracağız, ama Din İşleri Bakanlığı kuracağız” vaadi dindar Kürtleri ikna edecek bir vaat değil. Altan Tan ve Hüda Kaya ile desteklenen 550 kişilik milletvekili listesinde dindarlık değil, başka argümanların ön planda olduğu net bir şekilde görülüyor.
Demirtaş ve Kılıçdaroğlu’nun cevap vermesi gereken bir başka soru da şudur. TBMM’de partileri adına idare amiri seçilen milletvekillerinin kullandığı lüks araçları neden israf olarak görmüyorlar? 800 bin liralık kırmızı plakalı ithal lüks marka aracıyla en son 1 Mayıs İşçi Bayram’ında gördüğüm HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan’ın ve CHP’nin Muğla Belediye Başkanı’nın milyonluk arabasıyla ilgili de açıklama bekliyor kamuoyu.
Yazının başlığına geri dönecek olursak, bir alıntıyla bu günlükte bu kadar diyorum. Yorum yapmadan bu alıntıya paylaşmak istiyorum. Biliyorum ki, okuyucularım arasında farklı, siyasi ve dini görüşte olanlar var. Onlara saygımdan dolayı yorumu onların aklına ve vicdanına bırakıyorum. HDP’ye yakın bir haber sitesinin 06.05.2015’de yayınladığı haberden bu alıntıyı ilgi ve yorumlarınıza sunuyorum. Noktasına dahi dokunmadan…
“İslami çevrelerin tanınan ismi Kaya, Diyanet İşleri Başkanlığı'nı tanımlarken, “Yezid zihniyetini geliştiren kurum” ifadesini kullandı. Kurumun Türkiye coğrafyasının çok dilli, çok renkli, çok inançlı yapısına aykırı bir şekilde “tekçiliği” dayattığına dikkat çeken Kaya, “Bu topraklarda Yezid zihniyetini geliştiren, dini egemen kültürün bir nesnesi haline getiren, din aracılığıyla halkları afyonlayan, uyuşturan bir mekanizma vazifesi görmüştür” dedi. Uzun yıllar Alevi örgütlerinde yöneticilik görevinde bulunan Altınışık da, Diyanet İşleri Başkanlığı ile MGK'nın eşdeğer kurumlar olduğuna dikkat çekti ve ekledi: “Diyanet İşleri Başkanlığı da tek dil, tek din, tek ırk ilkesinin üzerine oturan bir kurum.”
Meselenin ne olduğunu anladın mı? Türkiye’yi bir arada tutan İslam Dininin hedef alındığını anlamamak için ya çok saf, ya da çok aptal olmak gerekiyor. Bilmiyorlar ki, halkımız ne saf, ne de aptal…