Kırım’da çalan savaş çanları – 2
Dün yazımızda Tatarlar kimler, Sivastopol ve Kırım bizim için ne anlama geliyor, Kırım Özerk Bölgesi’nin geleceği ne olacak? Rusya’nın buradaki kirli emelleri neler? Sorularına bugünkü yazımızda yanıt vereceğimizi ifade etmiştik…
Öncelikle şunu ifade edeyim bu sorulara cevap vermek çok kolay değil, yok hayır teknik ya da tarihi bilgi açısından demiyorum, bu açıdan kolay… Kırımın tarihini yazarsınız ve bu olur biter…
Asıl yanıt vermekte zorlandığımız nokta burasının bizim için önemini anlatmak,
“Sivastopol önünde yatan gemiler
Atar nizam topunu yer gök iniler
Yardımcıdır bize kırklar, yediler
Aman kaptan paşa izin ver bize
Sılada nişanlımız duacı size “
Diye atalarımız niye marş bestelemiş bunu anlatmak güç…
Bir tarafta büyük ihanetin, bir tarafta ise bitmez tükenmez acıların memleketidir Kırım…
Rusya’yla işbirliği yapan Kırım Hanları, Atamanları aslında Osmanlı’nın çöküşüne vesile olmuştur…
Ama aynı zamanda yüzyıllarca devam eden bir acının da müsebbibi olmuşlardır…
Bugün belki Kırım Ukrayna’nın Karadeniz kıyılarında bir uzantı gibi küçük bir alan olarak görülse de (ve elbette stratejik olarak çok önemli bir konuma sahiptir) ama aslında 20. Yüzyıldan önceki dönemlerde bugünkü Ukrayna’nın tamamı Kırım olarak bilinirdir…
Yüzyıllarca devam eden savaşlar sonrası Tatar Türkleri sindi, azaldı, bu bölgeden Ruslar milyonlarca Müslüman Türkü bugünkü Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan bölgelerine katarlarla taşıdı…
Rusya burada Müslüman Türk istemiyordu, zira Akdeniz’e inme hayali vardı, onun yolu ise Rusya’ya göre Müslüman Türk’ü yok etmekten geçiyordu…
Ruslar tarafından, yüzyıllarca, hayvanlara bile uygulanmayacak muameleyle soydaşlarımız adeta soykırıma tabi tutuldu…
Ermeniler ya da Yahudiler kadar Türkler sanki değer taşımıyor, soydaşlarımıza reva görülen soykırımları ne tarih yazdı, ne bir anıt dikildi, ne de Rusya herhangi bir yöntemle kınandı…
Kırım acımasız bir coğrafyadadır ya, işte o coğrafya gibi soydaşlarımıza ne Ruslar acıdı, ne yeryüzünde bir başka millet acıdı…
Acımadılar…
Ve İşin daha trajikomik tarafı bizim içimizden buralardaki soydaşlarımızı soykırıma tabi tutan Lenin, Stalin gibi tescilli katillere hayranlar bile çıktı, onların yolunda gidenler çıktı, Türkiye’yi onlara teslim etmek isteyen soysuzlar, köksüzler hainler çıktı…
Kore Savaşında askerimizin üzerine Çinlilerin uçaklarından helikopterlerinden Nazım Hikmet’e yazdırılmış şiirler atılırmış…
Türk askerini devletinin politikasına ihanet ettirmeye çalışırlar, Nazım Hikmet’le ülkemizde ihanet sarmalları kurarlarmış…
Ama kime ne diyeceksin, ülkemiz özgür, gençlerimiz özgür…
İşin kötü tarafı özgürlükten köksüzlüğü anlıyoruz ve özgürüz diye insanımız köksüzleşip gidiyor…
İnsanın içini acıtıyor, Rusya'nın Kırım Özerk Cumhuriyeti'ne askeri müdahalesini kınayan G-7 ülkeleri, haziran ayında Soçi'de yapılacak G-8 Zirvesine yönelik tüm çalışmaları durdurmuş.
ABD, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, İngiltere ve AB'den oluşan G-7 ülkeleri, Rusya'nın Kırım Özerk Cumhuriyeti'ne askeri müdahalesini kınamış…
Dışişleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’ysa çok yoğun telefon diplomasisi içine girmiş ve AB Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton'ın aralarında bulunduğu ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Polonya ve Kanada Dışişleri Bakanlarıyla telekonferans yöntemiyle görüşmüş…
Peki, sonuç, evet sonucu yarın yazacağım, olan yine Kırımdaki soydaşlarımıza oldu, Rusya ayı diplomasisi uygulayarak kimseyi takmadı ve Kırım’a girdi…
Öyle anlaşılıyor ki, çok yakında Kırım için de yardım toplamaya başlayacağız, şimdiden yardım kuruluşlarımız buna hazırlansa iyi olur…
Kırım’da bombaların patlaması an meselesi, tetiğe birkaç gün içinde dokunulur ve ondan sonra ABD, BM, AB kınar, biz telefon diplomasisi yaparız ama işin kötüsü soydaşlarımız ölür…
Üzgünüm elimizden başka bir şey gelmiyor…