'Kendini iyi hisset filmi'yle veda...

34. İstanbul Film Festivali'nin 16'ncı ve son günündeyiz, artık veda vakti... Veda gününe bir kendini iyi hisset filmi iyi gider mesela. Gelecek yıl, 35 yaşındaki festivalde firesiz buluşmak dileğiyle...

'Kendini iyi hisset filmi'yle veda...

Taksi/ Akbank Galaları

Cafer Panahi'nin Berlin'de Altın Ayı alan filmi Taxi'yi keşke festivalimizin bu güzide son gününde görebilseniz. Panahi'nin hikayesi malum, İran dışına çıkamıyor, filmleri ülkesinde gösterilemiyor, esasen 20 yıl boyunca film yapması bile yasak… Bu filmde taksi şöförü Panahi; kontrol paneline yerleştirilmiş kamera da taksinin müşterilerini çekiyor. Yolcuların habersiz olduğunu sanıyorsunuz kimi zaman , bazen de yok artık, tabii ki haberleri var diyorsunuz. Dolmuş gibi kullanılan taksiye inen binen kişilerle birlikte İran'dan her kesimin hikayesine şahit oluyoruz. Cem Yılmaz'ın Pek Yakında'sının başındaki korsan dvd'ci karakterinin gerçeği var bu filmin başında da taksi müşterisi olarak. 

Acile yetiştirilecek yaralı, adak adamaya yetiştirilecek iki yaşlı kadın, avukat hanım, derken Panahi'nin çok bilmiş küçük yeğeni de biniyor taksiye. Bu geveze küçük tatlı kızın filmin didaktik unsuru olması biraz sıkmaya başladığında bitiveriyor zaten film.

Filmden çıktıktan sonra Berlinale'deki ödül töreninde küçük Hana Saidi'nin dayısının ödülünü alışını izledim de, sahnede ödülü kaldırdıktan sonra tam bir çocuk gibi ağlayıvermesini görünce kıyamıyor insan kendisine. İran Sinema Kurumu Başkanı Hüccetullah Eyyubi, Berlinale direktörü Dieter Kossick'e hitaben yazdığı kınama mesajında "Film yapması yasak olan bir yönetmenin filmini göstererek bütün izleyicileri İran halkıyla ilgili yanlış yorumlar taksisine bindirmenizi kınıyorum. Ayrıca Taxi'nin yönetmeninin hayatın sol şeridinde, bütün nimetlerinden yararlanarak hızla seyretmekte olduğunu bildirmekten keyif duyarım," demiş. Panahi'den de öğreniyoruz ki, Eyyubi'ye filminin uluslararası Fecr festivalinde gösterilmesi sağlanırsa Berlinale'ye katılmayacağını belirtmiş ama nafile. Her neyse, sonuç ortada. Bakur hadisesinden sonra bizim festivalden de filmini çekmek istemiş önce diye duydum, bilmiyorum artık doğru mu? Ama son kararı, "tüm yasaklara ve kısıtlamalara rağmen film yapmaya devam eden bir yönetmen olarak sansür karşısında sinemacıların yanında olduğu ve festivallerin sinema için önemi nedeniyle de filmini gösterimden çekmeme kararı aldığı" mesajının seyirciye iletilmesi oldu, iyi oldu. (Feriye, 13:30)

Ghadi / Antidepresan
Küçük bir Lübnan kasabası. Ufak tefek kekeme çocuk, yeni müzik öğretmeni sayesinde kekemelikten kurtuluyor, müzikle tanışıyor, sevdiği kıza kavuşuyor, müzik öğretmeni oluyor, iki kızın ardından down sendromlu bir oğlan babası olacağını öğreniyor. Yıllar sonra müzik öğretmenini bulup sıkıntısını onunla paylaşıyor, kafasını dağıtmış olarak kasabaya geri dönüyor. O noktada merak ediyoruz, müzik öğretmeni ne dedi de bizim genç öğretmenin içi bu kadar ferahladı diye. Oğlan çocuk doğuyor. Ghadi o down sendromlu oğlan işte. Babasının çocukluğunda yaptığı gibi, pencerenin demirlerine yapışıp oturuyor bütün gün. Bir de tuhaf, ulumayla çığlık arası bir ses çıkarıyor. O küçük kasabanın küçük hesaplar peşindeki sakinleri beki de ilk kez böylesine birlik olup "Bu hayırsız, uğursuz Ghadi'yi al götür, bir bakım evine yatır," diye kapıya dayanıyorlar. Oğlundan bir saniye bile ayrılmak istemeyen bizim öğretmen ise dahiyane bir fikir buluyor, fikrine bütün kasabayı da inandırıyor. Ghadi, kasabanın meleği olup çıkıyor. Emekli usta öğretmenin ne dediğini de filmin sonunda öğreniyoruz. (Son derece klişe ama bütün klişeler gibi karşı çıkılamayacak bir şey.)
Öğretmeni canlandıran oyuncu senaryoyu da yazan Georges Khabbaz ve kendisi de piyano çalan bir müzisyen. Sık sık Mozart eserlerini duyduğumuz filmde zaman ve mekan belli olmasa da gördüğümüz kasaba, senarist oyuncunun doğup büyüdüğü kasabaymış. Yönetmen Amin Dora da "Lübnan'da hatta genel olarak Orta Doğu'da bir sorunumuz vardır, farklılıkları hoşgörmeyiz. Farklı doğan birine bile tahammül edemiyorsak, farklı dinlere ve ideolojilere nasıl tahammül edebiliriz sorusunu sormak istedim," diyor.
İnsanı pozitif hislerle dolduran, sarı tonundaki renkleri ve damakta bıraktığı tat itibariyle akide şekerini andıran Ghadi, tatsız bir festivali ağız tadıyla kapamak için ideal film. (Atlas 2, 16:00)

AYRICA...
Bugün son olarak 'Toprağın Tuzu' var Atlas 2'de, 21:30'da. Ben görevimi yapıp bu muhteşem belgeseli izleseniz ne kadar iyi olacağını hatırlatayım da, karar sizin elbet.

GELECEK FESTİVAL İÇİN KENDİME NOTLAR...
*Feriye'nin balkonu şahane, keşke bütün biletlerimi balkondan alsaymışım. Comfort class koltukları gibi, yaslanınca sırt kısmı arkaya yatan gri kadife, geniş koltuklar, her sıra bir öncekinden yüksekte olduğu için rahat görüş açısı...

*Yalnız özellikle cumartesi günleri Feriye'nin önünde trafik felaket, değil herhangi bir araç bulmak, karşıya geçmek bile meşakkat. 11 seansının hemen arkasına Beyoğlu'nda bir film koyanlar trafikten ya da kalpten gitmek arasında seçim yapmak zorunda kalıyor...

*Beyoğlu, Atlas ve Feriye sinemalarında emektar yer göstericilerin "Evet, numaralar! Numaraları alalım!" seslenişleri eşliğinde bahşiş geleneği devam ederken, Rexx ve FKM'nin daha Japone bir yaklaşımı var, herkes yerine kendisi oturuyor. Zaten bahşişli ve bahşişsiz salonlardaki görevliler arasında da ciddi nesil farkı var. İkisi de güzel. Gelenekten yana olan sinemalara girerken (en az) 1TL leri hazırlamak lazım…

*Bu yıl iyice belli oldu ki, utanmadan sıkılmadan (diyemeyeceğim, çünkü zamane insanı maalesef her koşulda sıkılıyor) film sırasında telefonunu açıp o dev ekranların ışığını gözümüze sokanlara festival yönetimi bir şey yapmazsa gelecek yıl ben kesin yapacağım. Artık laser pointer alıp ışık mı tutarım, yoksa minik bir su tabancasıyla su mu sıkarım bilmiyorum ama vakit var, o zamana kadar yasal olarak suçlu duruma düşmeyeceğim bir yöntem bulup uygulayacağım, kesin. Sinemada instagrama girmek nedir ya?

*Kendi adıma, oturduğum koltukta bütün dünyayı gezmemi, bir çok duyguyu tatmamı sağlayan festivale her zamanki gibi müteşekkirim. 34 yıldır bir sonrakini sabırsızlık ve merakla bekleyen biri olarak bu yıl festival sonundaki hislerimin arasına endişe de karıştı. 35'i iç rahatlığıyla izlemek dileğiyle...