İslamı radyolardan da azaltmak istediler

Mütedeyyin kesimin kapanmaz yarası olan 28 Şubat sürecinin hedefteki yayın organlarının başında geliyordu radyolar. Gazete ve televizyonların büyük ölçüde darbeye çanak tuttuğu dönemde İslami radyolar büyük baskı gördü.

İslamı radyolardan da azaltmak istediler

Postmodern darbe niteliğindeki 28 Şubat süreci aradan geçen 17 yıla rağmen yaşanan baskılarla anılmaya devam ediyor. Her yıl dönümünde döneme ait yeni ayrıntılar ortaya çıkıyor. Dönemin medyasını kuşatan, her biri muhtıra niteliğinde manşetler attıran darbeci anlayış, RTÜK eliyle ise İslami radyoları kapatma cezalarıyla sindirmeye çalışıyordu. Süreçten yıllar önce çıkarılan 'piyasalardaki' albümler bir anda yasaklı ilan edilmişti. "Zulüm, başörtüsü ve imam-hatip" gibi kelimelerin geçtiği ezgiler RTÜK'e göre sakıncalıydı. Gerekçe ise; bu ezgiler toplumu din, dil, ırk ve mezhep ayrılığına sevk ediyordu. Sadece ezgiler değil, gazetelerde yayınlanan bazı haberler veya köşe yazıları haber olarak yayınlandığında radyolar cezaya maruz kalıyordu. Oysa gazetenin veya yazarın kendisine bir yaptırım uygulanmıyordu.

İsmail Tongar

28 Şubat sürecinin en yoğun olduğu dönemlerde yayınlarını sürdüren dönemin en önemli radyolarından Moral FM'in genel yayın yönetmeni İsmail Tongar, o günleri anlatırken adeta yeninden yaşıyor. 1993 yılından beri radyoculuk sektörünün içinde bulunan Tongar, teknik ekip, haber koordinatörlüğü, bülten ve program sunuculuğu, genel müdür yardımcılığı ve son olarak genel yayın yönetmenliği görevlerini yerine getirdi. Radyoculuk serüveni boyunca en unutamadığı günlerin 28 Şubat sürecine ait olduğunu söylüyor.

'Radyolarla ilgili peş peşe kararlar alındığı dönemde ben haber koordinatörüydüm. Şimdi düşündükçe daha iyi anlıyorum ne kadar zor bir dönem olduğunu. Flaş haber girmekten, ana haber bültenlerini, diğer bültenleri sunamaz olmuştuk. Üçlü bir hükümet var her bir koalisyon üyesinden farklı bir yorum geliyor. Hükümet düştü düşecek havasının hakim olduğu garip bir habercilik dönemiydi. Normalde 2 saatte bir haber bültenimiz var ama 2 saati bekleyemiyoruz, sürekli son dakika gelişmesi geliyor. Doların seyri, piyasalar, ekonomi kararları alt üst olmuş…'

'Almanya'da başörtüsü yasak değil' cezası

 

28 Şubat sürecinde 3 kez kapatma cezası alan Moral FM'in, 1 hafta, 1 ay ve son olarak da 3 ay sesi kısılmış. Bu kararların gerekçeleri de çok ilginç. Almanya'dan arayan bir dinleyici program sırasında başörtüsü yasağının Almanya'da yaşanmadığını hatırlattığı için RTÜK yayın yasağı getirmiş. 1997'den 2001'e kadar olan süreci, 'baskıyı en net şekilde hissettiğimiz dönemdi' diye aktaran İsmail Tongar, RTÜK'ten gelen mühürlü mektuptan çıkan 90 günlük kapatma cezasını dinleyicilere nasıl duyurduğunu şöyle anlatıyor: '6 - 7 bin saatlik canlı yayın tecrübemde hayatımın en zor yayınıydı. Ana haber bültenine 5 dakika kalmıştı, haberler fakstan çıkıyor o zaman. İlk haber geldi, flaş haber şeklinde. Biz artık alışmıştık ama bu seferki flaş bizim içindi. 90 gün kapatılmıştık. O dönemin en meşhur gerekçesi biliyorsunuz 'Halkı din farklılığı gözeterek açıkça kin ve düşmanlığa tahrik etmek' suçuydu… Kapatılma cezasına karar verildiği haber elimdeydi. Yayına normal şekilde başladım, 'önemli bir gelişmeyle başlıyoruz' dedim ama gidemiyorum ötesine. Sesim titriyor. Zor zor o haberi okudum bitirdim. Hayatımın en zor yayınıydı. Yayından çıktığım anda santral kilitlenmişti nerdeyse.'

Tabii Moral FM 90 gün kapalı kalmamış. RTÜK sesini kıssa da en azından İstanbul için bir formül bulunmuş.. Dönemin Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelik'e ait ve sadece Beykoz'a yayın yapan Yorum FM üç ay boyunca Moral FM'e dönüştürülmüş. İstanbul'a yayın yapma lisansı olan radyo Moral FM'in sesinin üç ay boyunca İstanbul'a ulaşmasını sağlamış. Ama Yorum FM olarak…

Duruşumuzu hiç değiştirmedik

 

'O dönemde binlerce telefon geliyordu 'yayınınız yok' diye, İstanbul'dan arayanları Yorum FM frekansına yönlendiriyorduk fakat diğer bölgelere üç ay boyunca seslenemedik. Anadolu'daki nice dinleyicimizin gözyaşlarıyla arayıp 'ben şimdi radyomu dinleyemeyecek miyim' diye serzenişte bulunduğunu hatırlıyorum. Televizyonlarda böyle bir çeşitlilik yok, internet yok, radyo birçok insan için hayatlarının bir parçası ve biz onların sesi oluyorduk. Radyodan ezan sesi duymak özellikle belli bir yaşta olanların havsalasının alamayacağı bir şeydi. Radyonun yayında olduğu, kapatıldığı dönemlerde radyodan bir dini sohbet yapılması büyük bir şeydi. Bu sadece TRT'nin en ölü saatlerde yayınlanan diyanet programlarında vardı. Bir can simidi olmuştu bu tarz yayınlar. Arkadaşlarımızla iddiaya girdiğimiz bile olurdu 3 saniye susacak mı telefonlar diye, hiç olmazdı bu, birkaç saniye bile susmazdı telefon. Bu ilgide şunun de etkisi var, biz her kapatılışımızın ardından yeniden yayına başladığımızda 'aynı şekilde devam edeceğiz' diye karar vermiştik. 'Şimdilik bu işi park edelim, suya sabuna dokunmayalım, şarkı türküye ağırlık verelim, süreci atlatalım' demedik. İçine siyasi anlam yükleyebileceğiniz herhangi bir güftesi olmayan klasik tasavvuf eserleri yayınlamayı seçebilirdik, seçenler oldu. Programlı yayıncılığa devam edenler yok denecek kadar azdı. Radyoculuğu bizim istediğimiz şekilde yaptırmayacaklarsa hiç yapmayız, yapacaksak bildiğimiz gibi devam edeceğiz dedik.

Eşref Ziya Terzi

Kapatılma sayısını hatırlamıyorum

 

28 Şubat sürecinin RTÜK eliyle susturduğu dönemin en aktif radyolarından biri de Marmara FM idi. 1993 yılında yayın hayatına başlayan radyo 1996 yılında tanışmış baskılarla. Radyoyu on arkadaşıyla birlikte kurduklarını belirten ve isim babalığını üstlenen ses sanatçısı Eşref Ziya Terzi, 17 yıl boyunca yayın hayatına devam eden radyonun süreçten çok etkilendiğini belirtiyor. Verilen üç günlük, beş günlük kapatılma cezalarının sayısını bile hatırlamadığını söyleyen Eşref Ziya, Moral FM'e benzer şekilde günlük bir gazetenin manşeti programda okunduğu için ceza aldıkları gibi, kendi eserlerinde geçen 'sakıncalı kelimeler'den ötürü de ceza aldıklarını belirtiyor.

Bir ay İskilipli Atıf Hoca cezası

 

En çarpıcı ve hazin olan kapatma cezası ise Ömer Karaoğlu'nun İskilipli Atıf'ın idamının konu edildiği Kurtuluşun Ölümü isimli eserinden ötürü aldıkları. 'Sallansın sarığımız Erzurum'dan Rize'ye Maraş'tan Konya'ya…' sözlerinin yer aldığı parça yüzünden RTÜK 1 ay kapatma cezası vermiş. Aldıkları 30 günlük kapatma cezasını unutamadığını söyleyen Eşref Ziya da 'paravan radyo' formülü uyguladıklarını anlatıyor. 'Biz vakıf değil ticari bir kurumduk, başka bir gelirimiz yoktu. Bir aylık kapatma cezası demek o işletmenin nerdeyse iflas etmesi demek. İzmit'ten yayın yapan Anadolu FM üzerinden yayınlarını sürdürdük. Bütün jingleları geri çektik, programcıları 'Marmara FM demek yok' diye tembihledik.'

Radyoyu gelir kapısı görmedik

 

28 Şubat'a direnen Marmara FM siyaseten rahat olunan dönemde ise ekonomiye yenilerek satıldı. Eşref Ziya Terzi bu durumu acı bir kanıt olarak gösteriyor: 'Tüm aksamalara, engellemelere rağmen geri çekilmeyi hiç düşünmedik çünkü biz mücadele ekolünden geliyorduk. Maddi olarak kurulduğumuz günden beri zorlandık, hiçbir zaman elimiz bol olmadı. Radyo yayıncılığı sermayeniz yoksa, arkanıza bir ticari destekçi yoksa, bir kurumsal yapı ya da cemaat yoksa çok zordur. Biz uzun zaman direnmeyi başardık. Gelir kapısı olarak görmedik radyomuzu. Özgün olmayı hedefledik ve bunu da başardığımızı düşünüyorum. Tüm cemaat ve siyasi oluşumlara eşit yakınlıkta olduk ve gündemi İslami bir perspektiften okuduk. Fakat 28 Şubat dönemine dayanan radyomuzu ortamın en rahat olması gereken günlerde elden çıkarmak durumunda kaldık. İktidarların ve siyasi gelişmelerin bizi beslemediğinin acı bir kanıtı da bu oldu.'

Nurdal Durmuş

Travmalar radyolarda dillendirilirdi

28 Şubat dönemi de dahil olmak üzere 15 yıl radyoculuk yapan dönemin en bilinen programcılarından yazar Nurdal Durmuş… İslami -tematik ya da kültürel- radyoların o dönemde gördüğü ilginin çok kaliteli, çok onarıcı, çok profesyonel, çok kuşatıcı yayın yapmalarından ziyade, 28 Şubat sürecinde insanların gördüğü zulüm ve karşılaştıkları ayrımcılığı dillendirip toplumsal öfkenin ve mağdur olanların sesi rolünü üstlenmelerinden kaynaklandığı belirtiyor. Süreci yayıncılık ve dinleyici açısından sosyolojik olarak da tahlil eden Durmuş, 'Mesela Kadıköy İmam Hatip Lisesi'nin önünde başörtüleri polis zoruyla açtırılmaya çalışılan ve okula alınmayan, ikna odalarında gözyaşlarını bırakan genç kızların travmaları bu radyolarda dillendirilirdi. Gümüş yüzük taktığı için haklarında irticacı soruşturması açılan insanlar burada dertlerini ortaya döktü' diyor.

Tefsir yayını da kapatma gerekçesiydi

 

'RTÜK o dönemin 'medya sansürcüsü'ydü' diyen Durmuş, rejime alternatif olarak görülen her yayın organlarına hangi gerekçelerle müdahale edildiğini detaylarıyla anlatıyor: 'Kültür bakanlığı tarafından bandrol alınarak üretilmiş alternatif müzik kasetleri sekiz-on yıl kadar radyolarda yayınlanmasında hiç sakınca görülmezken birden bire yasaklanmış ve yayından kaldırılmıştı. İçinde 'zulüm, başörtüsü, imam-hatip, şehit, cihat, şehadet, kıyam, mazlum, Ayasofya, Mescid-i Aksa, ağıt, katliam, Çeçenistan' gibi kelimelerin geçtiği ezgiler ve konuşmalar yayınlayan radyolar tek tek, uzun kapatma cezaları almaya başlamıştı. Daha ağır travmaysa bu Türk radyoların Kur'ân tefsiri yayınlanması bile kapatılma gerekçesi sayılmasıydı. O zaman çalıştığım kurum, okunan gazete manşetleri ve köşe yazıları ile Kur'ân tefsiri ya da Kültür Bakanlığı'ndan onaylı ezgilerden dolayı uzun süreli kapama cezaları aldı. Kur'ân mealinden bile irtica yaftası yiyen, köşe yazısı okuduğu için devlet güvenlik mahkemelerinde yargılanan ve hapis cezalarına çarptırıldığınız bir korku imparatorluğundan söz ediyoruz. 'Programlarda ne desek suç olmaz' diye kendi kendini sansürleyen bir iç sansürden bahsediyoruz. Kurum arşivinde bulunan müzik albümlerinin yaklaşık yüzde 70'ini sakıncalı olacağı gerekçesiyle yayından kaldıran bir baskı rejiminden bahsediyoruz… '

Dinleyici mektuplarını bile yaktık

 

O süreçte radyo programcısı olmanın zorluğuna değinen Nurdal Durmuş, sık sık kapatılan radyolar nedeniyle işsiz kalmış ve süreçle birlikte şartlar da devam ettiği için mesleğine devam etme imkanı kalmamış. Yaşadığı en unutulmaz ve acı hatırayı ise şöyle anlatıyor; ' Bir gece polis baskını olacağı haberini aldık. Polis radyoda ne bulacak ki… Zaten 24 saat RTÜK tarafından takip edilen bir kurumdu. Korkumuzdan olmasa da 'başımıza ne gibi çoraplar örülür' endişesiyle hatıra kalsın diye arşivlediğimiz programlarımıza gelen dinleyici mektuplarını yakmak zorunda kaldık. Oysa ne vardı o mektuplarda hal hatır sormalar ya da insanların programlarda konuşulsun diye gönderdikleri kendi yazdıkları samimi mektuplar..'

Selahaddin Kocaaslan

İslamı azaltma operasyonuydu

 

28 Şubat kararlarının uygulanmaya başladığı yıl radyoculuğa adım atıp 14 yıldır aktif şekilde sürdüren bir diğer emektar radyocu ise Selahaddin Kocaaslan. 1997 yılında Üsküdar FM'de başlayan yayıncılık hayatına 2001 yılından itibaren Özel FM'de devam eden Kocaaslan, radyonun aldığı toplam 14 aylık kapatma kararı ile 28 Şubat sürecinin zorluklarına maruz kalmış. Verilen cezanın radyoda yayınlanan bir tefsir programı bahane edilerek verilmesini unutamadığını belirtiyor. Farklı bir programda geçen bir yorum cümlesi nedeniyle de 3 ay ek ceza verilince, radyo çalışanlarını işten çıkarmak durumunda kalmış: 'Yayın yok, maaş yok, iş yok.. Ekip tamamen dağılmış. Bir anda hepimiz işsiz kaldık.'

Özel FM'in aldığı rekor kapatma cezalarından sonra 2002 yılından bu yana Moral FM'de radyoculuğa devam eden Kocaaslan, bir yandan da yeni kurulan Erkam Radyo'nun program koordinatörlüğü görevini yürütüyor. Erkam Radyo'da birlikte program yaptıkları Ahmet Taşgetiren'in sözüyle tarif ediyor 28 Şubat dönemini; 'Bu süreç tam olarak İslam'ı azaltma operasyonuydu. Bunu radyolarda da yapmak istedier'

Görünmez güçlerle engeller koymak istediler

 

Kocaaslan'ın süreçle ilgili yorumu şöyle: 'İslami hassasiyeti olan tüm radyoların sesi, nefesi kesilmeye çalışıyordu. Programcılar olarak hepimizin üzerinde tarifsiz bir baskı vardı. Kurduğumuz bütün cümlelere titizlik göstermeye çalışıyorduk, en ufak bir söz sizin ve sizin şahsınızda tüm radyonun ve tabi çalışanlarının aleyhinde kullanılabiliyordu. Radyoyla dinleyici arasına görünmez güçlerce engeller koyulmak isteniyordu. Çünkü o insanlarla aramızda çok güçlü bağlar vardı. Aynı ailenin fertleri gibi olmuştuk. Fakat söyleyecek sözümüz, anlatacak hikayemiz var diyenler bir yolunu bulup gönüllere hitap etmeye devam etti. Hiçbir baskıyla bunu engelleyemediler, susturamadılar. Dileyici nezdinde de bizler için de baskılar başarıya ulaşmadı. Muhabbet ağlarıyla gönül köprüleri kurduk. İnsanların nefes almakta bile güçlük çektikleri bir zamandı o günler. Yaptığımız programlarla insanlara can yoldaşı olmaya, sığınak olmaya çalıştık, dertlerine ortak olduk, sözü onlara verdik. '

Elleri kolları böreklerle dolu teyze…

 

Sürecin Kocaaslan'da en çok iz bırakan anısı ise, radyoya elleri kolları dolu bir şekilde gelen teyzeye dair: 'Bir gün bir teyzemiz geldi elinde börekler, kekler… 'Evladım sizin ne kadar baskılara maruz kaldığınızı biliyoruz, siz bizim için çok kıymetlisiniz. Biz sizin sesinizin çok gür çıkmasını istiyoruz ama elimizden de bir şey gelmiyor. Dua ediyorum sadece. Dualarımla birlikte bir de elimden bu gelir, sesinize bereket versin, afiyet olsun' diyerek bir mektup iliştirdiği nice güzel ikramlar getirmişti teyzemiz. Onun o samimiyetini asla unutamam.'

Rakamlarla RTÜK'ün 28 Şubat'taki yayın yasakları

 

28 Şubat postmodern darbesinin hedefindeki eğitim sisteminde yaşanan yasakçı anlayış rakamlara da yansımış durumda. Etkileri yaklaşık 15 yıl devam eden süreçte 600 bin başörtülü öğrenci okullara ve üniversiteye gidemedi. Katsayı engeli nedeniyle 12 milyon 80 bin imam hatip ve meslek lisesi öğrencisi istediği üniversitede eğitim göremedi. 1 milyondan fazla devlet memuru dini inançları ve başörtüleri nedeniyle kademe durdurma, sürgün, lojmandan çıkarma, disiplin soruşturmaları, istifaya zorlanma, memuriyetten çıkarma işlemlerine maruz kaldı.

Basın yayın ve medya sektörü de 28 Şubat baskılarından nasibini aldı. Üst Kurul, irticai yayın yapan 34 kuruluşa 5 bin 903 gün yayın durdurma cezası uyguladı. Eski İçişleri Bakanı Rüştü Kazım Yücelen, 2001 yılında 1309 yayın hakkında yasaklama kararı verildiğini bildirmişti. Yücelen ANAP İstanbul Milletvekili Emre Kocaoğlu'nun soru önergesini yanıtlarken yurt içinde basılan yayınlardan 1997 yılında 1235, 1998 yılında 1619, 1999 yılında 1627, 2000 yılında 1565 ve 2001 yılında 1309 adet çeşitli yayın hakkında toplatma kararı verildiğini ifade etmişti.

ÖZGÜN KAYNAK

Kaynak: