İslam Dünyası Turizm Başkenti Konya
Konya bu yıl İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından İslam Dünyası Turizm Başkenti ilan edildi. Bu kapsamda geçtiğimiz hafta bir tanıtım programı düzenlendi. Programa Başbakanımız Ahmet Davutoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Mahir Ünal, devletin üst düzey yetkilileri ve binlerce Konyalı katıldı.
İslam Dünyası Turizm Başkenti olma özelliği ilk olarak geçen yıl Kudüs’e verildi. İkinci olarak bu özellik Türkiye’ye verildi ve gelecek yıl ise Medine’ye verilecek. İlk üçte ve özellikle bu iki kutlu şehir arasında Konya’nın olması bir övünç vesilesidir ve aynı zamanda da biz Konyalılara sorumluluk yüklemektedir.
Program Beştepe Camii İmam Hatibinin muhteşem icra ettiği Kuran tilavetiyle başladı. Salon Allah kelamıyla inledi. Ardından protokol konuşmaları… Başbakanımız kürsüye çıktığında ise salonun coşkusu daha da arttı.
Başbakanımız Konya ve Konyalılar için latif sözler söyledi. Her zaman olduğu gibi “Aziz Konya” diye hitap ederek yarım saat kadar samimi, içten ve etkili bir konuşma yaptı.
Bu ülke böyle bir Başbakana sahip olduğu için çok şanslı. Bizleri dünya genelinde en iyi şekilde temsil ettikleri aşikar. Allah gücünü artırsın, yolunu açık etsin. Başımızdan eksik etmesin.
Gecenin onur konuğu Yusuf İslam’dı. İslam, şu an Türkiye’nin dünyadaki misyonunu dillendirdi ve Dünya Müslümanları için kimsenin, hiçbir ülkenin yapamadığını Türkiye’nin yaptığını söyleyip yetkililere teşekkür etti.
Yusuf İslam; mütevazı duruşu ile örnek teşkil ediyordu. Şöhretin tutkulu kollarından uzaklaşıp Hakk’ı bulan, dünyanın faniliğini idrak etmiş ve içinde Müslümanlar için dönen oyunların farkında olan seçkin bir kişilik…
Ardından Mustafa Ceceli’nin ismi söylenir söylenmez salonda bir çığlık koptu. O ana kadar her şey sanki yolunda gibi miydi diye düşünürken o çığlık her şeyi bitirdi. Program sadece Turizm Başkenti Tanıtım Programı olsa belki, ama aynı zamanda bir kutlu doğum programıydı.
Ceceli sahneye geç bir saatte çıkmasına rağmen binlerce insan salonu terk etmeyip onu dinlemek üzere beklediler. Eserleri güzeldi, yalnız o ortamı sevimsizleştiren bizlerdik. Kutlu Doğum adı altında yapılan bir programda sanatçıya koşup sarılmak da neyin nesi?
Program iyiydi, hoştu; ama birkaç programı birleştirmek, her iki programın da amaçlarını gerçekleştirememe riskini doğurur. Bu risk alınmalı mıdır, tartışılır elbet ama riskten kaçınmak en iyisidir.
Bir de genel olarak Türkiye genelinde nisan ayı içerisinde yapılan yüzlerce kutlu doğum programına değinmek istiyorum. “Kutlu Doğum” derken nasıl bir günü idrak ettiğimizin bilincinde mi yapıyoruz dersiniz, yoksa âdet edindiğimiz için mi ya da en temelden başka bir soru soralım: Böyle bir program yapmalı mıyız?
Tüm bu soruların cevabı herkese göre farklılık arz edebilir, saygı duymak gerekir. Ama bu programlarda aşırıya kaçtığımızın da farkına varmamız gerekiyor. Zira bir tek salavat getirilmeden yapılan Kutlu Doğum programları ile karşılaşabiliyoruz.
O halde bu eksikliğin farkına vararak, niyetin daima hayr olduğunu hatırdan çıkarmadan ama akıbetin de hayr olabilmesi için tüm faaliyetlerin gözden geçirildiği, maksada uygun yeni programlar düzenlenmelidir.