"Güzel olan sanattır"
Bu hafta söyleşi kuşağımızda Seramik sanatçısı ve Ressam Fatma Gasımov ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Sanattan uzak yaşayan bir toplum olduğumuzu ifade eden Fatma Gasımov, sanatı da “Senin gördüğün gözle başkasının göremememesi” olarak tanımladı.
FATMA GASIMOV KİMDİR?
İnsan olmaya çalışan bir kişi Fatma Gasımov..Yunus peygamberin de dediği gibi biz aslında insan değiliz. Bazı vasıfları elde ettiğimiz takdirde insan olabiliriz.. Doğruluk dürüstlük ve Allah’ın istediği ölçüde bir kul olmak gibi.. İnsan olmak büyük meziyet ister, bende onun çabası içerisinde yani iyi bir insan olma çabası içindeyim…
FATMA GASIMOV’A GÖRE SANAT NEDİR?
Sanatın tanımını herkes yapmış bugüne kadar. İster yanlış bir bakışla, ister doğru bir sözle.. Ancak bana göre, benim gözümdeki en güzel şey sanattır.. Güzel olandır sanat.. Bir şeye sevgiyle yaklaşmak ve onu güzel görmek, görebilmek alülade şeylerden ayırır onu. O yüzden göreceli ve kişiye özeldir. Tıpkı mecnunun leylası gibi. Senin gördüğün gözle başkasının göremediğidir bence.
KİMLER SANATÇI SAYILIR?
En büyük sanatçı kimdir dersen Rabbimdir derim. O’nun sanatçılığının üstüne ne söz yeter, nede başka bir şey. O kadar muhteşem bir sanatçı ki, kelimeler kifayetsiz kalır. O’nun en nadide olgusu insanoğluna da bu sanatçılığından bir zerre akıtmıştır. Muhtemelen o yüzden insanoğlu hep mücadele içindedir. Arama mücadelesi hiç bitmez, farklı şeyler bulduğu vakit bazen mucit bazen bilim adamı bazen de sanatçı oluverir. O yüzden sanatçı olmak zordur bu denli ilahi ve zor olan bir şeyi dile dolamak doğru olmaz. Bence yapılan sanat sanatsa, onu da yapan sanatçıdır diye düşünüyorum…
MESLEĞİNİZİ SEVİYORMUSUNUZ? NEDEN?
Evet. Bugün suluboya çalışırken boyaların beni dinlemediğini, suya karışıp kağıt üzerinde istedikleri gibi yol aldıklarını gördüm. Buna akıl erdirmek baya uzun sürdü. Sonra anladım ki maddenin de kendine göre bir gidişatı var. Önce yolunu bulmak gerek. Bende önce bunu yaptım, önce boyaların suyun içindeki gidişini özgür bıraktım yani önce onu dinledim sonra baktım ki o da beni dinlemeye başladı. Birden bir noktada buluştu. Zorlamadan ısrarsızca artık bana o ağızlarda dolaşan suluboya denilen teknik sandığım şey bana, ‘’bende varım benimde anlaşılma noktam var’’ dedi. Âmâ aslında ben bir seramikçiyim. Kendime seramikçiyim demeyi hiç yakıştıramadım çünkü benden çok iyi çalışanlar vardı çamuru. Ancak bir tık öne atan tasarımlarımdı. Yani ben iyi bir seramikçi değilim ama iddia ediyorum ki iyi bir tasarımcıyım. Çamurla ilk tanıştığımda ellerime yapılan, soğuk, yola gelmeyen bir kütle vardı karşımda. Sonra bir söz ilk ve sondu: ‘’ O elinizdeki çamuru yoğururken çok incitmeyin, çok vurmayın parçalayıp yerlere atmayın, Sevin, sevgiyle yaklaşın ellerinizi hissetsin ve içinde atalarınızında ve her zerreden bir canın parçalarının var olduğunu unutmayın. Dehşet vericiydi ve de harika..
Ben toprakta kaybolan ama ruhları hiçbir zaman kaybolmayan varlıkları ellerimle yoğurup ona hayat veriyordum. Ne kadar kutsal bir meslek ve sonra ellerimle ondaki enerjiyi kendime yükleme yapıyordum. Her insanın hayatta bir amacı vardır. Benim amacımda unutulmamak. Çok değerli şairimiz Mahmud Abdülbâki’nin şu kıtası beni inanılmaz etkiler : Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal, Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş...” Dolayısiyle bende yaptığım eserlerle hatırlanmak unutulmamak istiyorum. Bu yüzdende mesleğimi çok severek yapıyorum.
RESİMLE UĞRAŞMAK İNSAN RUHUNA NELER KATIYOR?
Bir defa yaptığınız işle bütünleşmeniz gerekiyor. Bütünleşirken de dünyadan kopuyor ruh aleminle bütünleşiyorsunuz. Öyle yoğunlaşıyorsunuz ki, tüm negatiflikler dışarıda kalıyor. Çember dışında yani. Bu bir nevi bana göre ibadet gibi bir şey. Yani ibadet esnasında bütün kötülüklerden olumsuzluklardan uzaklaşıldığı için… Ve de eller için egzersiz akabinde de beyin jimnastiği oluyor. Çünkü el çalışırken beyinde çalışıyor. Yani hem vücuden hem de ruhen jimnastik oluyor. Rahatlık veriyor. Yaptığınız resimle kendinizi ifade edebiliyorsunuz açıkça.. Bazen herşey konuşmakla olamıyor, ne kadar konuşsanız da anlaşılmazsınız ya işte o zaman resim devreye giriyor.
RESME BAŞLAMA YAŞI KAÇTIR, ÇOCUKLARIN BU YÖNE OLAN İLGİSİNİ NASIL KEŞFEDEBİLİRZ?
Başta sanattan uzak yaşayan bir toplumuz. Kendimizi keşfedemeden yaşlanıyoruz. Atalarımız boşuna dememiş ağaç yaşken eğilir diye. Peygamber efendimiz (sav) ‘’eğitim anne karnında başlar’’ diyor.. Bizde bundan yola çıkarak, eğitimin başlama yaşı oldukça küçük diyebiliriz. Ne kadar küçük yaşta başlarsa o kadar verimli olur. Çocuk neye eğilimliyse zaten ortaya koyar. Burada bize yani ebeveyn’lere çok büyük görev düşüyor. Her yönüyle analiz etmesi gerekiyor. Bir nevi çocuk üzerinde keşif yolculuğu diyebiliriz. Zaten dikkat ettiğiniz takdirde çocuğun resme olan ilgisini çok net görebilirsiniz.
RESME İLGİSİ OLAN ÇOCUKLARI NASIL YÖNLENDİREBİLİRİZ?
Öncelikle malzemeler sevdirilmesi gerekiyor. Boya, fırça, kağıt sonrada onları usulüne göre kullanılması öğretilmeli. Sonra tekniği öğretilmesi şart. Özel bire bir eğitiminde çok büyük etkisi var, bu sayede çocukla daha yakından ilgilenildiği için çocuğun resme adaptasyonu sağlam bir şekilde sağlandığı için daha etkin bir sonuç alınabilinir…
SÜMEYRA ARSLAN KASAP