Musa Mert
Musa Mert DUYGULARIN VİTRİNİ

DUYGULARIN VİTRİNİ

 

 “(Kıyamet Günü) Bütün yüzler, diri ve bütün yarattıklarını gözetip duran Allah'a baş eğmiştir. …”[1]

“O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır ...”[2]

 “O her şeyi kuşatacak olan Kıyamet'in haberi sana geldi mi? Yüzler var ki, o gün eğilmiş, zillete düşmüştür. Çalışmış, yorulmuştur. Kızışmış bir ateşe girer. Onlara kızgın bir kaynaktan su verilir. Onlar için kuru bir dikenden başka yiyecek de yoktur. O da ne besler, ne de açlığı giderir. Yüzler de var ki, o gün nimetle mutludur. Yaptığından hoşnuttur. Yüksek bir cennettedir.”[3]

***

Yüz, tanıma, tanınma yoludur. Vesikalara yapıştırılan resimlerin, diz, omuz, boyun vs. yerine yüzü çerçevelemiş olması bundandır. İnsan “yüz”dür; “yüz” insandır. “Yüz” kimliktir, kişiliktir, insanın ta kendisidir. İnsan, inanç ve duygularıyla, davranışlarıyla insandır. Yüzleşmek, yüz yüze bakmak, yüz çevirmek, yüze vurmak... hepsi “yüz”ün eylemleri yani insanın eylemleridir. Hepsi onun kimlik, kişilik, tercih eylemleridir. Bu nedenle, Hz. Peygamber’in (s.a.) konuşurken insana, tüm bedeniyle dönmesi ne büyük bir kişilik örneğidir.

Yüz, duyguların vitrinidir. Sevinç, hüzün, tedirginlik, korku, utanma, heyecan, şaşkınlık, öfke... hepsi orada sergilenir. Aydınlık yüzlü insan, ışığını yüreğinden taşır yüzüne.  Karanlık yüzlü insan da öyle… Güler yüzlü insan, neşe ve huzur kaynağıdır. Asık yüzlü insan ise gam ve sıkıntı kaynağıdır.  Ciddiyeti asık suratlı ve katı olmaya indirgeyenler, hayatı çekilmez kılar. Disiplin ve ciddiyet asık suratlı ve katı olmak değildir; ilkeli olmaktır.

Gülümsemek bir kalp hareketidir. Görüntüsü ise yüzde tatlı bir gerilme, gözde ışıltı şeklinde belirir. Sıcaklığı yüzünüzü ve yüreğinizi sarar, sarmalar. Peygamber Efendimiz’in (s.a.) diliyle, gülümsemenin “sadaka” olması bundandır. Gülümsemek, bir “iyilik” anlamında “sadaka” olduğu gibi, “sadakat”ın, “sıddîk” olmanın, “sadîk (dost-arkadaş)” olmanın hem mukaddimesi, hem müdavimi hem de mütemmimidir. Dost olmanın ya da dostluğa hazır olmanın, en azından ihanetle, aldatmayla değil; dostlukla muameleye tabi tutulacağının bir nişanesidir. Öyle olmalıdır...

Kalpten doğmayan yüz hareketi ise, arkasında uzun ya da kısa vadeli çıkarlar yatan adi bir yüz hareketidir. Böylesi bir hareket gülümseme değildir; pişmiş kelle olmaktır, sırıtmaktır, sırtarmaktır, iki yüzlülüktür.

Öğretmenler, nesillerin dünyasıyla oynar. Din Eğitimcileri ise, nesillerin hem dünyası hem de ahireti ile oynar!

İşin aslı ise şudur:

Öğretmenlik bir oyun değil, ciddi hem de çok ciddi bir görevdir. Bu görevin mukaddimesi; ödenmekte zorlanan ev kirası ve faturalara inat okul bahçesine gülümseyerek adım atmaktır. Müdavimi; sürekli kendini yenilemek ve görevini en iyi şekilde yapmaktır. Mütemmimi ise; yapılanları koruyup kollamak, arkasını aramak ve büyüyüp çoğalmasına çalışmaktır. Son nefese kadar... Bunların tamamı bir anlamda gülümsemektir, sadakadır, sadakattir, sâdık olmaktır, sıddîk olmaktır, sadîk olmaktır.

Unutmamak gerek; çocuklarına gülümseyen, geleceğine gülümser. Aksi halde, -Allah korusun- bizi acımazsızca karşılayacak olan, geleceğin abus suratının arkasındaki kötü sürprizlerdir!

Allah ellerin(m)izi bırakmasın.



[1] Kur’an-ı Kerim, 20/111.

[2] Kur’an-ı Kerim, 3/106.

[3] Kur’an-ı Kerim, 88/1-10.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Musa Mert Arşivi