DİNDARINDA DİNSİZİ OLUR MU?
Sizce TV’den din öğrenilir mi? Tabi bunu farklı açılardan bakarak yorumlamamız lazım. Din Profesörü Saffet Köse hocam bu konuda bazı eleştirilerde bulundu. Özellikle TV programları ile ilgili konuşurken bir şahsın yanında bayanlarla çıkarak sözde din üzerine program yapmasını komik karşıladığını söyledi. Hoca, insanların bu tür programlarda dini konularda bilgilenmek yerine sadece güldüklerini söyledi. Bende hocanın görüşlerine katılıyorum. 5-6 bayanla beraber ekrana çıkıp sözde din ahkâmı kesen bu adamın ilginç çıkışları da olabiliyor. Mesela İsrail’in Gazze’yi vurmasını olumlu karşılamış. Bu adama Konyalılar sadece ‘hööööyyyt dur orda’ der. Yanında çıkardığı bayanların İslam diniyle uzaktan-yakından alakası olmadığını giyimleri bile ele veriyor. Daracık elbiseler, kilo kilo makyajlarla ekrana çıkıp erkekleri şehvetlendirmekten başka bir numaraya yaramadıklarını belirtmek isterim. Bu kişi yayın esnasında yabancı dans, oyun havası falanda oynuyor. Sözde dini program ve içeride dönen entrikalar havada uçuşuyor. Hocamın dediği gibi gülerek izliyoruz belki ama sosyal medyada o kadar yayıldı ki, kendi reklamını çok güzel yaptı bu şahıs. Bayanlarıyla ya da kendi tabiriyle kedileriyle tüm Türkiye’nin ilgisini çekmeyi başardı. Reklamın iyisi kötüsü olmaz düşüncesiyle hareket ediyor da olabilir. Bu yönde düşünüyorsa amacına ulaştı derim. Ama gerçekten yazık. Dinimizi bu şahısların 2 dudak arasından çıkacak kelimelerle yaşayacaksak hiç yaşamayalım daha iyi. Allah herkese akıl fikir nasip etsin.
KANSERLİ BİR BAYANIN İÇİNDE KALAN YAŞAM HEVESİ
Bugün internette sayfalara bakarken kanserli bir bayanın yaşarken yapmadığı ve ardından çok pişman olduğu heveslerini, dünyaya bakış açısının nasıl değiştiğini ve keşke yapsaydım dediği ibret dolu yazıyı siz okurlarımızla paylaşmak istiyorum:
Kanser Nedeniyle Ölen Erma Bombeck Ölmeden Önce Yazmış. "Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer; Hastayken yatağa girer dinlenirdim. Ben olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim. Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım. Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim. Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim. Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer. Yerler leke olacak diye korkmazdım.. Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım. Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim. Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum. TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim. Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım. Hamileliğimin bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın tadını çıkarır ve içimde bir canlı yaratmanın ne kadar harika olduğunu fark ederdim. Bu o kadar nadir bir olay ki. Mucize gibi bir şey. Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla "Önce git ellerini yüzünü yıka" demezdim. Onlara daha çok "seni seviyorum", ondan da daha çok "özür dilerim" derdim. Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey; her dakikasını değerlendirmek olurdu. Dikkatle bak. Gerçekten gör. Yaşa. Vazgeçme. Küçük şeyler için şikayet etmekten vazgeç. Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi. Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım. Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için şükredin.
Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor.. Umarım her gününüzü değerlendirirsiniz."