ÇÖZÜM
Türkiye’nin Kaderiyle Pervasızca Oynamak
Bizim romantik eski/yeni tüfek solcular her ne kadar yağmadan ve yıkımdan aşk ve romantizm hikayeleri çıkarsa da, “Gezi Parkıyla” ortaya çıkan fotoğrafın özeti yazının başlığından başka bir şey değildir. Yıllardır Türkiye’nin medya organlarını, ekonomik kaynaklarını, bürokratik kadrolarını elinde tutan bu anlayış, “Gezi Parkı” olaylarıyla belki de son bir ümit olarak, son kalkışmasını yapmıştır.
“Ağababalarından” devraldıkları antidemokratik, açık oy gizli sayım seçim tekniklerini, bunda başarılı olamayınca, askerin iktidarı için sokakları ateşe vermelerinin üzerinden yıllar geçse de maalesef sol anlayışta en ufak bir ilerleme, günün şartlarına göre kendini geliştirme konusunda en ufak bir değişiklik görülmemektedir. Susurluk kazasının üzerinden 17 yıl geçti. Aynı kişiler “tencere-tava çalma/ışık söndürme” eylemleriyle hükümeti devirmek istedi. 2013 yılında yine aynı mantıkla Başbakan’ın dediği gibi, “tencere/tava hep yanı hava” ve “hep aynı kişiler”.
Eski Doğu Bloku ülkelerinde halk komünist diktatörlerine karşı tencere/tava/düdükle sokaklara dökülüp demokrasiye geçtiler. Türkiye’de ise Doğu Bloku kültürüyle yetişenler, “Demokratik Türkiye’ye” karşı tencere/tava çalarak, şapkadan “Kömünist/Sol İktidar” çıkarmaya çalışıyorlar. Aradan geçen 25 yıla rağmen Türk solunun hala aynı argüman ve enstrümanlarla muhalefet yapması kendileri için olmasa da, Türkiye için, ne kadar acı bir tablodur. 2023 yılının projelerinin temellerinin bugünden atıldığı Türkiye’de, 1980’li yılların Doğu Bloku ülke vatandaşı psikolojisiyle direnmek ne kadar acı.
“Arap Baharının” alaşağı ettiği rejim ve diktatörlerin de, Doğu Bloku ülkelerin “Arap ve Afrika” müttefikleri olduğunu hatırlatmama gerek var mı? Doğu Bloku’ndaki Glasnost , Kuzey Afrika ve Arap ülkelerindeki “Arap Baharı”, Türkiye’de bugün sokakta olan zihniyete karşı yapılmıştır. Dalgayı ters çevirmek, olsa olsa bizim sol fantastiklerin romantik bir rüyası olabilir. “Gezi eylemcilerine”, “destekçisi siyasi parti ve medya organlarına” bunun söylenmesi lazım. Ülkenin selameti, daha kaliteli ve düzeyli muhalefet, daha kucaklayıcı ve kapsayıcı bir demokrasi için bunun yapılması gerekmektedir.
İktidarla mücadele için günün şartlarına uygun yol ve yöntemlerin bu kitleye öğretilmesi lazım. 1983’de Özal, muhafazakar, sağcı, milliyetçi ve liberallerin, asker ve CHP’ye karşı olan muhalefetini, doğru bir stratejiyle Türkiye’ye yeni bir siyaset anlayışı getirdi. CHP, böyle bir strateji ve evrilme yaşamadıkça iktidara gelmeyi unutmalıdır. Hatta bu değişimin tarihi uzarsa Türkiye’de sol muhalefetin “ana muhalefet rolünü” milliyetçi partilere kaptırma ihtimali vardır.
Biz sola iktidara giden yolun kodlarını veriyorken, CHP Başbakan’ı “yiyerek” kestirmeden başa geçmek için halkı sokağa döküyor. Bilmeleri gerekiyor ki, “artık muhtar olamaz” dedikleri Erdoğan on yıldır iktidardaysa ve hala en ufak bir alternatifi gözükmüyorsa, “halkın peşinden gitmek yerine, halkı peşine takmayı” başarabilmiş olmasındandır. Öyle olmasaydı, “belediye başkanlığından alınıp cezaevine giderken”, “başkasına ait bir şiir yüzünden muhtar bile olmasının yolu kapatılırken”, “iki kişiden birinin oy verdiği partisine yargı darbesi yapılırken” halkın peşine takılıp ortalığı yakıp yıkmalarına zemin hazırlayabilirdi. Ama O, halkı peşine takıp sandığa gitti. Kendisini belediye başkanlığından alanları, muhtar yapmayacak olanları, partisine darbe yapacak olanları sandığa gömüp tek başına iktidar oldu.
Şimdi sormak lazım, kim Kılıçdaroğlu’nun siyasi yollarını kapatmış, CHP’ye darbe yapmış da seçmen kitleleri, yasa dışı örgütler ve marjinal grupların peşine takılıp sokakta siyaset yapıyor. Siyaset ve iktidar arayanlar Meclise ve sandığa gidecekler, Gezi Parkı ve Kuğulu Parka değil. Sokağın peşine takılanlar, sokağın neye hizmet ettiğini gayet iyi biliyorlar.
Sınırımıza dayanmış bir savaş için, tüm partilerle birlikte dosta, düşmana birlik, beraberlik fotoğrafı vermek gerekirken; Suriye diktatörünün yanında fotoğraf verenler; Suriye yangınını Türkiye’ye taşımak için her yolu deneyenler, kendilerini o fotoğraf karesine götüren Mihraç Ural isimli Suriye ajanın emriyle Reyhanlı’da 54 vatandaşımız, dindaşımız ve misafirimiz katledilirken, Başbakanımıza “Katil” diyen; Avrupa Sosyalist Grup Başkanı’nın gölgesi altında Başbakan’a “Diktatör” deyip, gölge çekilince tüm garez, kin ve nefretiyle ortada çırılçıplak kalan bir solun, ne kendine ne 2023 projelerinin temellerini atan bir ülkeye faydası olamaz. CHP, bu propaganda ve sokağa döktüğü taraftarıyla “Türkiye’nin kaderiyle pervasızca oynadığını” artık görmelidir.
Kılıçdaroğlu, gidilen demokratik, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, adil ve hukukun üstün olduğu, insanlarının ekonomik olarak müreffeh, kendini ifade etme ve inançlarını yaşamada özgür olduğu bir ülkenin temellerine bomba koymaktadır. Bu pervasızlığı yapanlar, 1960 darbesinde de Başbakanı darağacına göndermişti. Ancak en son 1980’de “bir ondan, bir bundan idam ederek adaleti sağladık” diyen generallerin tekrar sahne alacağını zannediyorlarsa, hala 30 yıl önceki Türkiye’de yaşıyorlar demektir. Oysa ne devlet eski devlet, ne halk eski halk, ne de ordu eski ordu.
Bu anlayışa, bu nümayişten bir ekmek çıkmaz. Bunun beklentisiyle ellerini ovuşturanlar, işin sonunda biber gazlı avuçlarını yalayacaklar sadece.
Çözüm: Güzel bir gençlik için daha çok çalışmak.