“Çocukla çocuk oldu O”

Eğitimci- Yazar Musa Mert'le “Peygamberimizin Çocuklarla Oynadığı Oyunlar” kitabını konuştuk...

“Çocukla çocuk oldu O”

Eğitimci- Yazar Musa Mert unutulan ya da daha doğru bir ifadeyle göz ardı edilen bir konuyu yazdığı bir kitapla yeniden gündemimize getirdi; “Yaşayan, seven, çocuklaşan yani kısaca insani duygularla çepeçevre kuşanmış bir Resulü…” Kitabın ismi; “Peygamberimizin Çocuklarla Oynadığı Oyunlar” Öyle sayfa sayısına bakıp başlığında da çocuk, oyun, oynamak gibi kelimeler görünce ne ehemmiyeti var diye düşünenlere ithafen söylüyorum; Efendimizin çocuk sevgisinin hatta insan sevgisinin cisimleşmiş hali bu kitap… Örneği yok…   Dünyanın kaderini ve tarihin seyrini değiştiren bir yetimin ne kadar büyük bir yüreğe sahip olduğunun en önemli kanıtlarından biri bu eser…

Anlayana… 

musa-mert--(1).jpg

Bir eğitimci için en önemli konu, günceli yaşayarak değerleri ve dinini anlayabilmesi ve yaşayabilmesi, onu sevebilmesidir. Biz de modern çağın çocuklarının peygamber ilişkisinden başlayalım.

Modern insanın zihninde, belli zamanlarda, belli alanlarda yaşanan bir din algısı var. Mübarek gün ve gecelerde yaşanan bir din bu… Ramazan ayında daha yoğun yaşanan bir din. Diğer zamanlarda ve mekânlarda insanlar kendince davranıyor. Oysa Kur’an’ın anlattığı ve peygamberimizin yaşadığı din, hayatın tamamına bir şeyler söylüyor, hayatın bütün alanlarına nüfuz ediyor. Bütün davranışları değerlendiriyor, düzenliyor. Modern insan, namaz kılarken, oruç tutarken nelere dikkat etmesi gerektiğini araştırıp uygulamaya çalışırken, insan ilişkilerinde, ticarette, arkadaş ve komşu ilişkilerinde, parayla, malla, makamla ilişkilerinde Allah’ın emrini Peygamber aleyhisselamın örnekliğini aynı derecede önemsemiyor. Bu anlayış ister istemez nesillere tevarüs ediyor. Anne babanın din algısı zamanla çocukların din algısı haline geliyor. Hayatın bütün alanlarında örnek alınması gereken bir model olması gerekirken, çocukların zihninde Peygamber, sevilen nostaljik bir kahraman olmaktan öteye geçemiyor.

kitap--(1).jpg

Çözüm için neler öneriyorsunuz?

Her şeyden önce büyükler doğru din anlayışına ve yaşantısına sahip olmalıdır. Çocuklar, doğru söylemekten, paylaşmaktan, merhametten, saygı ve saygınlıktan tutun, Allah’a, Peygamberine, onların emirlerine saygıdan, namaz kılmaya kadar hayata dair ne varsa hepsini büyüklerini kopyalayarak alırlar. Din öğretimi belli bir süreden sonra verilir, din eğitimi ise anlatılmaz yaşanır, yaşayarak, hayatın içinde verilir.

Kitabın arka kapağında “Çocukları en iyi anlayan çocuklara en iyi dokunmasını bilen çocuklarla koşup oynayan gerçek bir kahraman o. O muhteşem kahramanla tanışmaya var mısınız?” demişsiniz. Nasıl bir tanışma yaşıyoruz? Allah Resulünün hangi yönüyle tanışıyoruz?

Peygamberimizin, dini yaşıyorum diye kendini kasan bir yapıdan ziyade çok tabi bir insan olduğunu görüyoruz burada. Çocukların dilinden anlayan, çocuk dilinde konuşmasını bilen bir insan. Çocukla çocuklaşabilen biri. Çocuğun dillerinden bir tanesi de oyundur ya da oyun bir çocuk dilidir. Çocukların kendi aralarındaki ortak dillerden biridir oyun. Çocuklarla iletişim kurabilmeniz için bu dili de bilmeniz, kullanmanız gerekir. Efendimiz bunu çok güzel kullanıyor. Oldukça sade, kasmadan, tabii bir şekilde yapıyor bunu. “Ben onlarla oynanayım da beni sevsinler” kaygısı da taşımadan, o anda her şey kendiliğinden olup bitiveriyor. Muhteşem bir karakter, olması gerektiği zamanda, olması gerektiği gibi eyleme dönüşüveriyor.

Bütün hayatında Peygamberimizin bu özelliğini görüyoruz.  Yemek zamanı yemek yiyor, gülünecek zamanda gülüyor, ağlanacak zamanda ağlıyor, ibadet zamanında ibadet ediyor, ders zamanında ders yapıyor. Peygamber Efendimiz, çocuklarla oyun oynuyor, namaz vakti gelince de kalkıp birlikte namaz kılıyorlar.

musa-mert--(2).jpg

Tam da burada iki tane temel soru çıkıyor. Birincisi, Modern çağda ailelerin çocuklarla oyunsuzluğu çocukluktan uzaklaştırıyor. İkincisi de eğer Allah Resulün’ü sünnet anlamında taklit etmek gibi bir iddiamız varsa, onun yaptığı gibi çocuklarla çocuklaşmak ve oyun oynamak lazım?

Eskiden sokaklarda insanlar birbirlerini selamlardı. Şimdi, kırk hanelik bir köyü, bir mahalleyi üst üste yığıp bir apartman haline getirdiler. Sokaklar yok oldu, her biri bir asansöre dönüştü. Hiç kimseyle karşılaşıp selamlaşmadan kendi evimize giriyoruz çoğu zaman. Evlerde de durum farklı değil. Evimizin dış duvarları yanında bir de kendi odamızın duvarları var. Ailedeki her birey kendi odasına çekiliyor. Birbirleriyle vakit geçirmek yerine, televizyon karşısına geçerek, ellerine cep telefonu ya da bilgisayar alarak kendince vakit geçiriyor. Aile olmanın en önemli ve güzel yanlarından biri birlikte zaman geçirmektir. Birlikte zaman geçirenler ancak birlikte yaşıyorlardır. Modern insan koşturuyor, para kazanıyor, çocuklarına belli imkânlar sağlıyor sonra da kendi kabuğuna çekiliyor. Aileler birlikte yaşamıyor. Herkes kendi hayatını yaşıyor. Aralarında zamanla kocaman duvarlar oluşuyor ve bu duvarlar gittikçe kalınlaşıyor. Birlikte zaman geçirmenin en güzel yollarından bir tanesi de birlikte oyun oynamaktır. 

Birlikte yaşadığımız güzellikler hem aramızda bir sevgi bağı oluştur hem de var olan sevgi bağını güçlendirir. Oyun ortamı bunların en önemlilerinden bir tanesidir. Oyun, çocuklarla en fazla yakınlaştığımız, en fazla gönül bağı kurduğumuz, en güçlü, en sıcak iletişim kurduğumuz, üstelik unutulmaz hatıralar bıraktığımız çok değerli bir araçtır. Çocukların zihinlerindeki değerler albümlerinden asla kopmayacak fotoğraflar oluşturma yoludur.  Bu da peşinden saygıyı, değeri, anlayışı ve güveni getirir.

Oyunu yok sayamazsınız. Oyun hayatın bir gerçeğidir. Hayatın içinden bir şeydir. Büyükler olarak bizim de oyun diyebileceğimiz, yaptığımızda kendimize göre zevk aldığımız bir şeyler mutlaka vardır. Ama çocuk için oyun çok özeldir. Oyunu büyüklerin gözüyle değerlendirmemelidir. Çocuk gözüyle değerlendirmek gerekir. "Çocukların oyunu oyun değil, onların en ciddi uğraşıdır." der Montaigne. Biz onu bir evcilik olarak görürüz. Ama bir evcilik oyununda çocuk gerçek bir anne ve gerçek bir baba rolüne bürünür. Muhtemelen o sırada kendi anne ve babasını taklit ediyordur.

Oyun aynı zamanda, en önemli eğitim araçlarından biridir. Çocuklar oynarken de öğrenir. Birlikte oynan oyunlarda çocuk örneğin, takım olma ruhu kazanır. Görev almayı, aldığı görevi düzgün yapmayı öğrenir. Kazanmanın sevincini, kaybetmenin üzüntüsünü ve bu esnada sabretmeyi öğrenir. Bireysel olarak katıldığı oyunlarda ise kaslarına hükmetmeyi, aklını kullanmayı, tek başına mücadele etmeyi öğrenir.

musa-mert--(3).jpg

Peygamberimizin çocuklarla ilişkileri toplumumuzda çok konuşulan bir nokta değil. Bu konu sürekli camilerde, sohbetlerde dile getirilirse, çocuklarda, çocukların karakter oluşmasında olumlu etki yapmaz mı? Siz buna vesile olmuşsunuz.

Elbette. Hâlâ camilerimizde çocukların davranışlarından rahatsız olan, onları azarlayan tipler var. Dışarıda da durum pek farklı değil. Koskoca devlet başkanı bir peygamber düşünün. Sokağın ortasında bir çocukla kovalamaca oynuyor. Modern çağın getirdiği duvarlarımız var. Günümüzde hangi devlet yöneticisi, hangi büyük bir çocukla sokak ortasında kovalamaca oynar? Peygamberimizin çocuklarla ilişkilerini gündemde tutmanın, çocuklarımız ve büyüklerimiz açısından büyük yarar sağlayacağını düşünüyorum.

Kitap nasıl oluştu? Kitaptaki hadislere erişim anlamında nasıl bir yol izlediniz?

Hadis okurken, Peygamberimizle ilgili okumalar yaparken, bazı rivayetlerin oyunla ilgili olduğunu fark ettim. Onları ayırdım. Yakaladığım bir damarın peşine düştüm. Aynı hadisin başka rivayetlerine ulaşmaya çalıştım. Bulabildiğim kadarıyla parçaları birleştirdim. Önce olayı, sanki oradaymışım gibi kendi içimde yaşadım. Hadisin ana gövdesini koruyarak hissettiklerimi yazmaya çalıştım. 11 tane yazı oldu. Bunlardan 4 tanesi genellikle bilinen oyunlar. 7 tanesi ise pek çok kimsenin yeni öğreneceği oyunlar. Sırdan görülen oyunlar bunlar ama Peygamberimiz yapınca çok orijinal oluyor. Arkadaşlarla yaptığımız istişareler sonucu, bu oyunları kitaplaştırdık.

Peygamberimiz nasıl bir çocukluğu oldu? Bir çocuk olarak peygamberimiz nasıldı? Bununla ilgili bu kitap bir ipucu olur mu?

Peygamberimizin, cahiliyenin kirlerinden uzak, tertemiz ve dolu dolu bir çocukluk yaşadığını söyleyebiliriz. 4 yaşına kadar, Sadoğulları yurdunda sütannesi Halime’nin yanında çöl havasında yetişti. Orada, sütkardeşleri Şeyma, Abdullah ve Üneyse ile oynadığı oyunlar var. Bu arada çobanlık yapmış. Yıllar sonra Şeyma annemizle karşılaşıyor ve ben senin sütkardeşin Şeyma’yım diyor. Omuzundaki bir ısırığı gösteriyor. Muhtemelen bir oyun sırasında Efendimiz ısırmış onu ve omuzunda diş izi kalmış. Oyunlarda böyle kazalar olabiliyor. Arkadaşlarıyla kuşları kovalayarak oynadığıyla ilgili rivayetlerde var. Mekke’de yetişen bir çocuk neler oynamışsa Peygamberimizin de onları oynadığını söyleyebiliriz.

Çocukları anlamanın en iyi yolu kendi çocukluğumuza dönmektir. Peygamberimizin çocukları çok iyi anlayan bir insan olmasını bu şekilde yorumlayabiliriz. Kitapta bunun örnekleri var. Bu örnekleri anlarken, zamanın şartları da dikkate alınmalıdır.  Çünkü bizim zamanımızda güzel ve ilgi çekici olan bir şey bugün olmayabiliyor. Peygamberimizin oyunlarını da o şekilde değerlendirmek lazım. Oyunları, çocuğun zevkini ve ilgisini dikkate alarak seçmelidir. Önemli olan burada çocuğun mutlu olmasıdır.

Çocuklarla oyun aslında büyükler için de faydalıdır.

musa-mert--(4).jpg

İlginç! Bu sözünüzü biraz açar mısınız?

Çocuklarla oyun oynamak, içimizdeki çocuğun ölmesine engel olur. Bizi geriye, çocukluğumuza döndürür. Kısa bir süre için de olsa, günümüzün o koşuşturmacalı ve kirli yaşantısından uzaklaştırır, çocukluğumuzun o sade ve temiz dünyasına kanatlandırır. Bir anlamda yenilenmiş oluruz. Oyunla geçen zaman, büyükler için de çocuklar için de boşa geçmiş zaman değildir.

Kitap, konusu ve kullandığı dil itibariyle sadece çocuklara hitap etmiyor. Bir yandan çocuklara Peygamber Efendimizi tanıtmayı, sevdirmeyi amaçlıyor, diğer yandan da büyüklere çocuklarını ve onlarla ilgilenmeleri gerektiğini hatırlatıyor. Çocuklarla oynanması gerektiğini vurguluyor ve bunu Peygamberimizin örnekliğinden yola çıkarak anlatıyor. Böylece hem çocuklar hem de büyükler kazanıyor.

Bu oyunların unutulmaması ve geliştirilmesi için ne yapılabilir?

Kitapta yer alan örnekler geliştirilebilir, çeşitlendirilebilir. Bizim de geleneğimizde, bugün artık unutulmaya yüz tutmuş pek çok oyun var. Bireyselleştiren modern çağın oyunlarının ve oyuncaklarının aksine, çelik çomak, bilye, yedi kiremit, yakar top gibi oyunlar, birlikte oynanan ve çocukların sosyalitesini geliştiren, artıran oyunlardır. Özellikle belirtmek isterim ki, bu oyunlardaki sosyallik sanal değildir, gerçektir. Geleneksel çocuk oyunları mutlaka canlandırılmalıdır. Yaygınlaştırmak için teşvik edilmelidir. Bunun için kurumlar, belediyeler “Geleneksel Çocuk Oyunları Turnuvaları” düzenlenmelidir. Yedi kiremit turnuvası, yakar top turnuvası, Çelik-çomak turnuvası, bilye turnuvası gibi turnuvalar yapılabilir. Çocuklar takımlarını kursunlar. Kurumlar, belediye bunun zeminin oluştursun, kupalar versin.

Böyle bir çalışmanın bütün çocukların dikkatini çekeceğini düşünüyorum. Sunumu, tanıtımı iyi yapılırsa, turnuvaların dışında da, kısa süre sonra mahallelerde çelik-çomak, bilye vb. oynayan çocuklar görmeye başlarız diye düşünüyorum. Diriliş Ertuğrul dizisinden sonra çocukların, oyuncakları arasına, kılıç, ok ve yay gibi yeni oyuncaklar kattıklarını hatırlayalım. Çocuk parklarında, kaykay, salıncak dışında bilye ve çelik çomak gibi geleneksel çocuk oyunlarının da oynanabileceği alanların olması gerekiyor. Böylece hem eski oyunlar canlandırılmış olur hem de çocuklarımızın daha sosyal olmaları sağlanmış olur. Konya’da başlar, tüm ülkeye yayılır.

İSMAİL POÇAN / YENİ HABER GAZETESİ