Bugün Matem Günü
Kapu Camii’nde Cuma Namazını kılmayı bizlere nasip eden Yüce Mabudumuza (C.C.) şükür ile başlayalım yazımıza…
Abdurrahman Büyükkörükçü Hocam vaazında Muharrem Ayından bahsediyor, tabi sonra konu dönüyor dolaşıyor, Hz Hüseyin’e geliyor…
Ağlıyor, cemaat ağlıyor, zaman ağlıyor…
“Biz Hüseyin’i çok seviyoruz, Ey rabbim” diyor, Kapu Camiini şahit tutuyor Hz. Ali’yi, Hz Hasan’ı, Hz. Hüseyin’i sevdiğimize…
“Biz Hüseyin ile aynı saftayız, Yezit’in yanında hiçbir zaman yer almayız”, diyor…
Ve elbette gözyaşlarım Hz. Hüseyin’i düşündüğümde söz dinlemiyor…
Peygamber Efendimizin, İki Cihan Güneşimiz kokusu hala Medine Sokaklarındayken, Peygamber Efendimizin ahretliklerinin hala birçoğu hayattayken,
Fatma Anamız vefatının üzerinden uzun yıllar geçmemişken, çağ hala iki cihan güneşimizin çağıyken,
10 Ekim 680 yılında, Hicretin 61. Yılında, Muharremin Onunda…
İki Cihan Güneşimizin (S.A.V.) canıydı, ciğeriydi,
Fatma anamızın kuzusuydu…
Fakat Yezit ona kıydı, hala ağlıyor dünya…
Hala ağıt yakıyor biliyorum Kerbela… Fırat hala ağıt yakıyor, yeryüzündeki her damla su biliyorum o günden bu güne hep hüzünle akıyor…
Âşık Sezai’nin Mehmet Emin Ay tarafından da çok güzel bir şekilde icra edilen mersiyesini dinleyip duruyorum,
“Ey şehid-i Kerbelâ'ya ağlayan,
Ağla, mâtemdir, Muharrem'dir bugün,
İnle, mâtemdir Muharrem'dir bugün.
Âteş-i hasretle sine dağlayan,
Ağla, mâtemdir Muharrem'dir bugün,
İnle, mâtemdir Muharrem'dir bugün.
…”
Sonra Arif Sağ’ın, Can Hatayi’den okuduğu, “Ah Hüseynim, vah Hüseynim” isimli mersiye başlıyor,
“İşte geldi bahar yazlar
Yazı yazlar güzü güzler
Fatma ana yolların gözler
Ah Hüseyin Şah Hüseyin
Kerbelâ’nın önü çağlı
Benim ciğerciğim dağlı
Hazreti Ali’nin oğlu
Ah Hüseyin Şah Hüseyin
…”
Biz biliyorum ki her daim Yezit’e karşı olacağız.
Biz Hz. Hüseyin’in Kerbela’da ne aradığını, niye Kerbela’ya gittiğini çok iyi biliyoruz…
Biz Peygamber Efendimiz, iki cihan Güneşimiz, Sultanımıza, “Hüseyin’i seviyoruz ve hep seveceğiz” diyoruz.
“Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim. Hüseyin’i seveni Allah sever.” Müjdesini çok iyi biliyoruz.
Hz Hüseyin’in şahadetinde yanlışa yanlış diye bilme vardı.
Hz Hüseyin’de, Kerbela’ya gittiğinde şehit edileceğini belki biliyordu.
Zaten Abdullah İbn Abbâs uyarmıştı.
Küfelilerin Hz Ali’yi şehit ettiklerini, Hz Osman’ı yine aynı mantığın şehit ettiğini, Efendimizin ciğer paresine anlatmıştı.
Ama Şehitlerin Efendisi, bu dünya’da İki Cihan Güneşimize (S.A.V.) yüzü en çok benzeyen Hz Hüseyin yine de Kerbela’ya gitti.
Yezit’in askerleri, acımasızca Hz Hüseyin’i şehit ettiler…
Ama biliyoruz ki, Hz. Hüseyin kesinlikle boşuna şehit olmadı…
Hz Hüseyin kendinden sonra gelen nesillere ölüm pahasına bile olsa doğruluğun yanında olmayı miras olarak bıraktı.
O kendine yakışan şekliyle, Peygamber Efendimizin Torununa yakışan şekliyle hareket etti…
Ölüme meydan okudu ve doğruluğun, dürüstlüğün, adaletin yanında yer aldı…
Başbakanımız kesinlikle haklıdır, o gününün Yezitleri ile bugünün Yezitleri aynıdır…
Bir tarafta kardeşinin kanını döker, bir tarafta şeytanın ordusu olur Müslümanların, mazlumların inançlarıyla oyun oynamaya, insanlığa zulüm yapmaya başlar…
Peki, aslında Yezit ne yapar,
Yezit cehennemdeki ateşine odun toplar…
Biz Hüseyin’iz, biz Hüseyin’i sevenlerdeniz,
Allah’ım bizi bu dünya için ahretini satanlardan eyleme…
Safımız belli Elhamdülillah, Şehitlerin Sultanı, Cennet Gençlerinin Efendisinin yanında olma şerefini yaşıyoruz…
Allah’ım sen bizi ve neslimizi koru, bu yoldan ayırma…
Ey Cennetin Efendilerinden olan Yiğit Hüseyin, seni rahmet ve saygıyla anıyoruz, Fatihalar, Yasinler sana, hatimler mersiyeler sana…
Ve Rabbimizden davandan bizi ayırmaması için dua ediyoruz…
Gün matem günü, ağlama ve anlama günü…