24 Haziran Seçimleri
Bundan iki buçuk yıl önce Türkiye, bir genel seçime gitmiş ve alınan sonuçlara göre hiçbir parti parlamentoda çoğunluğu sağlayamadığı için hükümet krizi meydana gelmişti. Çünkü sandıktan koalisyon çıkmış, hiçbir parti birbiriyle koalisyona yaklaşmamıştı. Kaç ay boyunca hükümet kurulamamıştı. Nihayetinde Cumhurbaşkanının kararlı duruşuyla Türkiye 5 ay sonra yeni bir seçime giderek ortaya çıkan hükümet krizi beş ay sonra çözülebilmişti.
Hükümetin kurulamadığını ve orta yerde istifasını vermiş bir kabinenin olduğunu gören PKK, fırsat bu fırsat deyip “Çözüm Sürecini” bozmuş ve yeniden bombalı eylemlerine başlamış, Güneydoğu’nun birçok ilinde hendek ve barikatlarla yeni bir kalkışmaya gitmişti. PKK’ya bu cesareti veren ülkedeki siyasi boşluktu. Bereket ülkede geçmiş hükümet olma tecrübesi olan ve “Ben nasılsa müstafi durumdayım, günümü gün edeyim, etliye-sütlüye karışmayayım” demeyen bir hükümet vardı ki sorumluluğu üstlenerek terör örgütünün üzerine acımasızca gidebilmişti. Türkiye’ye zor günler yaşatan bu menfur sahne alınan inisiyatifle çözülebilmişti.
07 Haziran 2015 yılındaki hükümet krizini 01 Kasım seçimleriyle gideren ülke, genel seçimlere 1,5 yıl kala yeni bir seçime daha gidiyor. Üstelik bu sefer sistem değişmiş durumda. Hem cumhurbaşkanını, hem de Meclis üyelerini seçeceğimiz bir seçim var önümüzde. Kimse sonucun ne olacağını, yeni sistemin ülkeye ne getirip götüreceğini, Meclis’te nasıl bir aritmetiğin oluşacağını, Meclis çoğunluğu ile Cumhurbaşkanının farklı partilerden olması sonucu ortaya çıkarsa sonucun bizi nereye götüreceğini kimse kestiremiyor.
Mevsim yine yaz ve haziran ayı. Ayların, günlerin ve mevsimlerin uğur ve uğursuzluğuna inanan birisi değilim. Felaket telalılığı da yapmak istemiyorum ama gördüğüm tablo beni ürkütüyor. Çünkü aynı endişeyi 7 Haziran 2015 seçim öncesi hissetmiştim, halihazırda aynı durumla karşılaşacağımız endişesini taşıyorum. Üstelik bu sefer yeni sistemin ne getireceğini kestiremiyorum bile. Çünkü bizim siyasetimizde maalesef uzlaşı kültürü yok. Eğer bir partinin kendisine muhtaç olduğunu hissederse bir parti, “Benim dediğim olacak” diye tüm isteklerini sıralar. Çünkü ocağına düşmüşsün, naçar ya dediğini yapacaksın, ya dediğini yapacaksın. Zira bizim siyasetimizde ülkeden önce parti çıkarları gelir.
Eskiden etrafımız ateş çemberiydi. Şimdiki pozisyonumuz ateş çemberinin içinde olduğumuzu gösteriyor. PKK’sı, DAEŞ’i, FETÖ’sü ve bunların ağa-babaları olan ABD ve Batı sendelememizi ve tökezlememizi bekliyor. En ufak bir zaafımızda öldürücü vuruşu yapacaktır. Nitekim PKK’nın 7 Haziran seçim sonrası ateşkesi bozması da bunu gösteriyor. Ülke siyasetinin çıkmaza girmesi ve Cumhurbaşkanı ile Meclis arasında uyumun olmaması ülkenin felaketi olur. Bir vatandaş ve seçmen olarak ben, ülkenin 07 Haziran tablosu ile karşı karşıya gelmesini istemiyorum. Çünkü böyle bir ortamda ayakta kalabilmemiz için güçlü bir mekanizmanın ve ivedi karar alabilen bir ülke siyasetine ihtiyacımız vardır.
Ülkeyi yönetmeye talip olan siyasi partilerin kişiler üzerine siyaset yapmaktansa ilkeler üzerine siyaset yapmasında ve önceliğin Türkiye olduğunu bilmelerinde yarar vardır. Yoksa ufacık bir sendelememiz bizi kurtlar sofrasına yem ve meze yapabilir. Ülke yönetimine talip olanların çoğunda bu duyarlılığın olduğu kanısında değilim. Umarım seçmen bunun farkındadır. Parti liderlerinin; aday belirlemede ülke sorumluluğunu taşıyacak, dürüst ve donanımlı kişilere listelerinde yer verir diye ümit etmek istiyorum. Çünkü ülkenin buna her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.