Mehmet Toker

Mehmet Toker

Hac nedir? Neden Hac yapıyoruz?

Hac nedir? Neden Hac yapıyoruz?

Hac, insanlık tarihi boyunca varolagelmiş sadece semavi veya ilahi dinlerde değil, beşeri, putperest dinlerde de var olan ve kutsal mekanların, belirli zamanlarda ziyareti ile yerine getirilen bir ibadet biçimi. Kutsal bir mekana veya mabede seyahati ifade eden, adanış, yöneliş, yolunda olma gibi anlamlar ifade eden Hac, dindar insanın adanmışlığının ya da kutsal mekanda inanmış olduğu kutsal değerlerle duygusal, psikolojik bağ kurduğunun bir göstergesidir. Din duygusunun en bariz müşahede edildiği, psikolojik ve sosyolojik dinî duygusallığın zirveye ulaştığı ibadettir.

Tarihten bugüne insan topluluklarının inanmış olduğu, neredeyse bütün dinlerde kutsal kabul edilen mekanlara ziyaret ve o mekanlarda bir takım farklı sembolik davranışları kapsayan hac diye adlandırabileceğimiz ibadetler silsilesi söz konusudur. Zaman içerisinde muharref olan dinlerde (Yahudilik/Hristiyanlık) bile Hac mekanları ya da Hac mekanlarında yerine getirilen ritüeller silsilesinde bir takım değişiklik olmakla beraber bu ibadetin varlığı devam etmektedir.

Hinduların Ganj Nehrinde yıkanması, Himalayalarda ya da Hindistan'ın farklı bölgelerindeki kutsal kabul edilen mekanları ziyareti, Budistlerin Stupaları (Budha'nın küllerinin olduğu kabul edilen mekanlar) ziyaretleri veya Budha'ya ait olduğu mekan kabul edilen Bodhi Gaya'nin ziyareti ya da Yahudilik ve Hristiyanlıkta Kudüs ve civarının ya da bir takım azizlerin mezarlarının ziyareti, Hz. Meryem'in mezarı veya onunla ilgili hikayelerin etrafında oluşturulmuş kutsal mekanların ziyaretleri tarih içerisindeki bütün dinlerde Hac ibadetinin varlığını ve hala farklı görünümlerle yaşatıldığını bizlere göstermektedir.

İslam öncesi Mekke ve civarında yaşayan müşrik topluluklarda da; Kabe ve civarının kutsal kabul edilmesi ve panayırlarla kuşatılmış bir ziyaret ve ticaret döneminin yaşanmakta oluşu, Haccın farziyetine hiçbir gölge düşürmez. Veya bir putperest/şirk ibadetinin revize edildiği anlamına gelmez. Hz. İbrahim'in çağrısıyla başlayan Tevhidî bir ibadetin, Hz. İsmail'den sonra Cürhümîlerin Mekke ve civarına hakimiyet kurmasıyla, tahrif edilerek putperestlik inancıyla karıştırılarak bu ibadetin devam ettirilmekte olduğunu gösterir. Haccın kökeninin Hz. İbrahim AS'a kadar uzanması ve Hz. İsmail ile Hz. Muhammed (s.a.s) arasındaki uzun tarihi süreçte kabilecilik ve putperestlikle harmanlanarak uygulanması; oryantalistlerin iddia ettiği gibi İslam’ın Hac ibadetinin cahiliye adeti veya ekonomik bir rant unsuru olduğunu göstermez. Bilakis, günümüzde Müslümanların Kabe ve civarındaki kutsal mekanları (Arafat, Müzdelife, Meş'ari Haram vb.) ziyaret etmek suretiyle dini duygunun ve dini bağlanmanın en üst noktaya ulaşmasını sembolize eden Hac ibadeti genel kabule göre hicri 9. yılda farz kılınmış ve hicri 10. yılda bizzat Peygamber Efendimiz (s.a.s) tarafından yerine getirilmek suretiyle uygulanmış ve Müslümanlara emredilmiş olan bir farizadır. İslam'ın inzali ve Haccın emredilmesi ile beraber, Hz. İbrahim'in çağrısı şirk unsurlarından temizlenerek bugünkü halini almıştır. Kaldı ki sadece Hac değil; namaz, oruç, zekat gibi İslam'ın dört temel esası olan ibadetlerin pek çok dinde de olduğunu ve tarih içerisindeki pek çok dini topluluk tarafından uygulamaları farklı olsa bile yerine getirildiğini görüyoruz. Bu durum oryantalistleri haklı çıkarmaz bilakis tevhidinin ilk peygamber ve ilk insan olan Hz. Adem'den itibaren varola geldiğini, zaman içerisinde dönemsel kırılmalarla farklılaşsa, tevhid ekseninden kaydırılıp şirk unsurlarıyla karıştırılsa bile neticede İslam'la yeniden özüne, aslına, tevhid esasına döndürüldüğünü ve saflaştırıldığını gösterir.

Hac, Kişinin rutinden arınıp kendisini ve kendisi için bütün kainatı var eden yaratıcıya yönelmesini sembolize eder. Hac, yaratıcının davetine icabet ve kulluk noktasında itaatin, samimiyetin, teslimiyetin ve davete icabetin bir göstergesidir. Hac, yaratılmış olan bir mekanın hatta insanlar tarafından inşa edilmiş mekanların yaratıcı tarafından kutsal ilan edildiğini ve buralara yaratıcının vermiş olduğu değerin, insanlar tarafından kabul edildiğini ve bu kabulün neticesinde de o kutsiyete uygun davranışın benimsendiğinin bir ifadesidir. Hac, bir semboller bütünü, sembolik davranışlarla kişinin teslimiyetinin ve adınmışlığının dışa vurumudur. Yürümenin, durmanın, bakmanın, gecelemenin ibadet olarak kabul edildiği ve bu kabullerin her birisinin ayrı bir mana ve anlam kazandığı, metafiziki olanın fiziki mekanı yücelttiği, kutsallaştırdığı bir inancın ete kemiğe bürünmüş halidir. Hac, fiziki mekandan soyutlanma, fiziki zamandan uzaklaşma ve metafiziki alemle kucaklaşmadır. Her bir Hac menâsikine, ilerleyen yazı dizilerimizde ayrıca temas edeceğimizi ifade ederek bir örnek olması açısından Kabe etrafındaki tavafın saat yönünde değil de saatin tersi yönünde yapılması bile zamandan bağımsız hale gelmenin, zamanı tersine döndürmenin ve vaktin içinde kaybolmamanın sembolik bir ifadesidir.

Hem tarih içerisinde yaşamış dinlerde, hem günümüzde yaşayan İslam dışı diğer dinlerde, hem de İslam dininde Hac ibadetinden maksat günahlardan arınma, temizlenme ve fıtrata, öze dönüştür. Kabul olunmuş bir Haccın bunu temin ve tesis ettiğine inanılır. Bu inanç olmadığı zaman hac ruhunu kaybeder ve turistik bir seyahatten, tarihi mekanları ziyaretten ibaret hale gelir. Manasını yitirir. Haccı, Hac yapan kutsal mekanlardaki kutsal kabul edilen binalar, sütunlar, dikilitaşlar, doğal işaretler değil bu inanç doğrultusunda kişinin odaklanabilmesidir. Hac, içerisinde kurbanı takdimeyi de barındıran bir ibadet olması sebebiyle hem maddi, hem manevi, hem bedenin adammışlığın yekûnu, icmâıdır. Hac, kutsal olmayan mekanların, kutsal olmayan zamanların, kutsiyet ifade etmeyen elbiselerin, makamların, şöhretlerin, fiziki aleme ait eşyaların, bütün dünyevi olanların terk edilerek kutsi bir mekan ve zamanda kutsi bir irtifa ve manevi bir mirac, ulvî bir yönelmiştir. Hazzın, hevesin, öfkenin, şehevî ve nefsâni olanın terk edilmesi, kutsal mekan sınırları dışarısında bırakılarak, mekanı ve zamanı kutsal ilan eden yaratıcının mekanına sığınmaktır. Hac bir kaçıştır. Hac, bir olgunlaştırma enstitüsü ve fenadan bekaya bir seyahat neticesinde mutlak varlığa vuslattır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi
SON YAZILAR