Yeni Haber'de Ramazan

Yeni Haber Gazetesi'nin 10.06.2017 tarihli Ramazan sayfalarında bugün...

Yeni Haber'de Ramazan

Ayet:
"Eğer bütün insanlar (kafirlere verdiğimiz nimetlere bakıp küfürde birleşen)tek bir ümmet olacak olmasalardı,Rahman’ı inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.Evlerine (gümüşten)kapılar ve üzerine yaslanacakları koltuklar ve altın süslemeler yapardık.Bütün bunlar,sadece dünya hayatının geçimliğidir.Rabbinin katında ahiret ise O’na karşı gelmekten sakınanlarındır."(Zuhur 33-35)
 
HADİS:
Mutarrif, babasının şöyle anlattığını naklediyor:"Hz Peygamber'in (sav)yanına geldim.Bu sırada Elhâkümüt-tekasur(çoklukla övünmek sizi oyaladı)süresini okuyordu.Ardından şöyle buyurdu:"Ademoglu,malım, malım! der. Ey Ademoglu!Acaba yiyip tükettiğinden,giyip eskittiginden ve sadaka verip (ahirette karşılığını almak uzere) önden gönderdiğinden başkası senin malın mıdır?"(Müslim)

SÖZ:
Mü’minin dünyayı arzu etmesi demek;  hayatta çalışmayı terk etmesi yahut güzel olan yiyeceklerden feragat etmesi yahut da nefsinin direksiyonunu kafirlerin,fasıkların iradesine teslim etmesi demek değildir.Hayır,o dünyayı imar etmekle memurdur.Yeryüzünde dolaşıp Allah’ın verdiği rızıktan yemekle,güzel nimetlerden istifade etmekle memurdur.O,bu imkanları Allah’tan aldığı emirlerin ve itikadının hizmetinde kullanmakla ve dünyada köle değil de efendi olmakla memurdur.Dünya zevkinin üzerine çıkmanın,dünya isteklerini yenmenin manası;hiçbir zaman nefsini dünyanın hoş nimetlerinden mahrum etmek veya dünya için yararlı olan seyleri işlemez hale getirmek yahut da dünyanın gidişini engellemek demek değildir.Maksat, mu’minin muradı ve gayesinin ahiret hayatı olmasıdır.(Yusuf El-Karadavi)

BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ?
Oruç İnsanın Kalkanıdır                               Lokman Hekim oğluna şöyle nasihat ediyor ;Ey oğul! Elindeki yiyeceği atman,onu tok karnına yemenden daha hayırlıdır! Galinos şu öğüdü veriyor:;Akıllı kişi sevdiği şeyi,hoşuna gitmeyecek ilâçları kullanmak zorunda kalmamak için terk eden      kimsedir.İştahının çektiğini yemeyip sabretmen,sevmediğim şeyi yemenden daha hafiftir .;İbn-i Mâmûyeh  diyorki;Ancak hazmedebileceğin kadarını ye. Hazmedemeyeceğini yediğinde,sen onu degil,o seni yer. Sabit bin kurra diyor ki ;İhtiyar için usta bir aşçıdan ve güzel bir kızdan daha zararlısı yoktur. Çünkü bu durumda çok yer ve hastalanır.  Çok cima eder ve bitkin düşer.'' Hükemadan  biri  şöyle diyor.  Bedenin rahatlığı az yemede, dilin rahatlığı az konuşmadadır. ; Bazı hikmet ehli zatlar ise şöyle demişlerdir ;Bil ki oburluk  hastalığa,
hastalıkta ölüme yol açar. Her kim bu şekilde ölürse,bayağı bir ölümle ölmüş olur. O kişi,kendini öldüren biridir. Kendini öldüren ise,başkasını öldürenden daha alçak ve daha bayağıdır. ;Helal  olsun Haris bin Kilde  ye,nede güzel söylemiş:'' Hastalık (yaşla ilgili olmayıp )kişide sürekli var olan bir ihtiyarlıktır. Hastalık art arda yemek yemenin tâ kendisidir!Ey oğlum!  Neden Arapların zihinleri saftır?  Neden uzun süre manastırlarda kalmalarına rağmen ruhbanlar sağlıklı kimselerdir? Neden Resûlullah orucu kişinin kalkanı  olarak nitelendirmiştir. Kişi onu kendisiyle arzuları ve istekleri arasında bir perde ve engel olarak  kullansın diye. Bu, Allah’ın koyduğu  bir terbiye kuralıdır."

SAHABE
ENES (R.A.)
Hicretten on sene önce doğmuş (m. 612), . Künyesi, Ebû Hamza’dır. Bu künyeyi kendisine Resûlullah ( sav ) vermiştir. Lakabı “Resûlullah(sav)’ın hizmetçisi“dir. Kendisine böyle söylenince çok sevinir ve memnun olurdu. Bununla iftihar ederdi. Ayrıca Zül-üzüneyn lakabı da vardır. Resûl-i Ekrem efendimiz(sav) mübârek elleri ile zülüflerini çekerek, “Yâ zel-üzüneyn” diye latife buyurmuşlardır. Bu lakabı Ona Resûlullah ( aleyhisselâm ) vermiştir.
 
Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor:
“Amcam Enes İbnu’n-Nadr radıyallahu anh Bedir savaşında bulunamadı. Bu sebeple: “Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ın müşriklere karşı yaptığı ilk savaşta yoktum. Eğer Allah, bana Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’la birlikte müşriklerle savaşmak nasib ederse, Allah ne yapacağımı görecektir!” dedi.
Uhud günü müslümanlar (bozulup) dağılınca:

“Ey Allahım, bunların -yani müslümanların- yaptığından dolayı özürlerinin kabulünü dilerim. Ben onların -yani müşriklerin- yaptığından da sana sığınıyorum!” dedi ve kılıncını çekip ilerledi. Karşısına Sa’d İbnu Mu’az çıkmıştı:

“Ey Sa’d İbnu Mu’az! Cenneti istiyorum! Nadr’ın Rabbine yemin olsun ben Uhud’un önünde(n gelen) cennetin kokusunu duyuyorum!” dedi. (O günü anlatan) Sa’d İbnu Mu’az, (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a):

“Ey Allah’ın Resulü. (o gün) onun yaptıklarını (bir bir anlatmaya) muktedir değilim! İlerledi (diyeyim o kadar)” dedi. Enes İbnu Malik, (Sa’d İbnu Mu’az radıyallahu anh’ı te’yiden) dedi ki:

“Biz (Enes İbnu Nadr’ın) cesedinde seksen küsür darbe izi bulduk, kimisi kılıç, kimisi mızrak, kimisi ok yarasıydı. ayrıca biz onu müşrikler tarafından müsle edilmiş (gözü oyulup, burnu, kulakları koparılmış) olarak bulduk. Öyle ki onu kimse tanıyamamıştı. Kızkardeşi (halam Rübeyyi’) -bedenindeki bir ben’inden veya-parmağının ucundan tanıdı.
Enes radıyallahu anh devamla dedi ki: “Biz şu ayetin, Enes İbnu Nadr ve benzerleri hakkında indiğine inanırdık:

“Mü’minlerden Allah’a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir, ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir” (Ahzab 23).

KAYNAK, Buhari, Megazi 17, Cihad 12; Müslim, İmaret 148, (1903); Tirmizi, Tefsir, (3198).

ALİM:

Prof. Dr. Necmettin Erbakan
Necmettin Erbakan 29 Ekim 1926 tarihinde Sinop Kadı Vekili Mehmet Sabri ile Kamer Hanım’ın oğlu olarak Sinop’ta dünyaya geldi. Babası Mehmet Sabri Bey, Adana’nın Kozan ve Saimbeyli bölgesinde uzun süre hüküm sürmüş olan Selçuklu Türklerinin Kozanoğulları soyundan; Annesi ise Sinop’ un ileri gelen ailelerindendi. İlkokula Kayseri’de başlayan Erbakan, babasının tayininden sonra ilkokul öğrenimini Trabzon’da tamamladı. 1943 Yılında İstanbul Erkek Lisesi’ni birincilikle bitirdi. Üniversiteye sınavsız giriş hakkı kazanmasına rağmen kendisi sınava girmeyi tercih etti ve bu sınavı üstün başarıyla vererek üniversite öğrenimine ikinci sınıftan başladı. 1948 yılı yaz döneminde, İTÜ Makine Fakültesinden üstün başarı ile mezun olan Erbakan, aynı yılın 1 Temmuzunda Makine Fakültesi Motorlar Kürsüsünde asistan olarak göreve başladı. 1948 ile 1951 yılları arasında yeterlilik tezini hazırladı. Bu süreçte ders verme yetkisi sadece doçent ve profesörlere ait olmasına karşın, kendisine özel bir izin çıkarılması üzerine daha asistan iken Makine Fakültesinde ders vermeye başladı. İTÜ Erbakan’ı 1951 yılında Aachen Teknik Üniversitesinde ilmi araştırmalar yapmak, bilgi ve tecrübesini artırmak üzere Almanya'ya gönderdi. Almanya’da bulunduğu süre içerisinde Alman ordusu için araştırma yapan DVL araştırma merkezinde Profesör Schimit ile birlikte çalışmalar gerçekleştirdi ve hazırlamış olduğu doktora tezi ile Alman üniversitelerinde Doktor unvanını kullanmaya hak kazandı.
27 yaşındayken Türkiye’nin en genç doçenti oldu.  1954-1955 yılları arasında askerlik görevini yerine getirdi.

 Türkiye’nin ilk yerli motorunu üretti.    1965 yılında profesör oldu. 1967 yılında Nermin Erbakan ile evlendi ve aynı yıl Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Sekreterliğine seçildi.
ERBAKAN’IN VEFATI
Yaşının ilerlemesi ile birlikte sağlık durumu giderek kötüleşen Erbakan, tedavi gördüğü hastanede kalp yetmezliği nedeniyle 27 Şubat 2011 günü vefat etti. Türk akademik hayatında bilimsel çalışmaları ve siyaset dünyasında Milli görüş çizgisi ile iz bırakan Erbakan 3 çocuk babası idi.

SORU CEVAP:
SORU:Astim hastalarinin kullandığı sprey ve astim ilaci orucu bozar mi?  
Cevab:Nefes açıcı sprey kullanmak zorunda kalan astim hastasi oruç tutmaya bilir.Daha sonra tutamadigi gunleri kaza eder.Iyilesme umidi kalmamissa,o taktirde tutamadigi gunler sayisinca fidye veri.Bir fidye,Ramazan da bir kisi icin verilen bir fitre miktaridir.Ancak, nefes darligi disinda oruc tutmaya engrl baska sağlık problemi bulunmayan astim hastalari,soluk almayi rahatlatacak özel spreyi agizlarina puskurterek oruç tutabilirler.Agza puskurtülen bu ilaclar orucu bozmaz.Çünkü bu spreyden bir kullanımda 1/20 ml.gibi cok az bir miktar agza sıkilmaktadir.Bununda onemli bir kismi ağız ve nefes borulari cidarlari tarafindan emilip yok olmaktadir.Bundan geriye kalan miktarin tukurukle mideye ulastigi konusunda ise,kesin bir bilgi yoktur.
(DİN İSLERİ YUKSEK KURULU FETVALARI)
 

 

Eğlence Köşesi:
Kocasına Sadık Kadın
Peygamber (s.a.v.) devrinde bir savaşçı, savaş meydanlarında aydınlık Allah yolu uğruna düşmanla çarpışmak için sıcak yuvasından ayrılmak üzere karısıyla vedalaşırken ona şöyle der:

"Karıcığım, ben dönene kadar sakın evden ayrılma."

ocasının bu sıkı tembihine harfi harfine ayak uydurarak evden dışarı çıkmayan sadık kadın, çoluk çocuğu ve ev işleri ile meşgul oladursun. Bir gün öz babasının hasta döşeğinde ölümle pençeleştiği haberini alır. Babasına gitsin mi, gitmesin mi? Bir yanda "Evden dışarı çıkma" diyerek savaş meydanında düşmanla cenkleşen kocasının sıkı tembihi, bir yanda da hasta döşeğinde ölümle pençeleşen öz babasının hasta haberi: Biri evinin ve çocuklarının babası ve bir ömür boyu aynı yastıkta hayatını paylaşacağı eşi; diğeri de varlığına sebep olan ve dinimizin kendisine öf bile demeyi doğru bulmadığı babası.

İşte kadın bu iki kişiden birini tercih etme fikriyle bunaldığı mesele hakkında, dince en doğru olan hareketi öğrenmek için Peygamber’e bir elçi gönderir. Sevgili Peygamberimizin sözü şudur: "Kocanızın emrine uyun." Kadın, belki de bir çözüm yolu bulunur diye bir iki defa daha gönderdiği elçi aracılığıyla Peygamberden aldığı cevap yine aynıdır: "Kocanızın emrine uyun."

Bunun üzerine kadın, babasının hastalığı karşısında onun ziyaretine bile gidememenin derin üzüntüsünü yüreğine gömerek, "Dinimizin emri buymuş" deyip kocasının emrine uyar ve evden dışarı çıkmaz. Bir süre sonra da son bir defa göremeden babası ruhunu teslim eder. Kocasına bağlılığın en faziletli örneğini veren kadın bu acı habere de göğüs gererek yine evinden dışarı çıkmaz ve olanca gücüyle sabredip katlanır. Tâ ki kocası gelene kadar.

 Nihayet bir gün kocası sağ salim çıkagelir. İşte tam bu sırada Yüce Allah sevgili Peygamber’in o sadık kadına söylemesi kaydıyla şunu vahyeder; "Ey Muhammed! Kocasına gösterdiği bağlılığından dolayı o kadını affettim. Git söyle."

15-012.jpg