Yeni Haber'de Ramazan

Yeni Haber Gazetesi'nin 05.06.2017 tarihli Ramazan sayfalarında bugün...

Yeni Haber'de Ramazan


Günün Ayeti:
Ey iman edenler! Siz kendi sorumluluklarımıza dikkat edin siz doğru gittiğiniz takdirde yanlış​ yola sapanlar size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır ve yapmakta olduğunuz herşeyi o zaman Allah size bildirecektir. ( Maide 105)

Günün Hadisi:
Rasulullah şöyle buyurmuştur: "Doğruluktan ayrılmayın. Çünkü doğruluk  (insanı )iyiliğe , iyilikde cennete götürür .Kişi devamlı doğru söyler ve doğruluktan ayrılmazsa Allah katında "doğru- sıdk " olarak tescillenir. Yalandan sakının ! Çünkü yalan (insanı ) kötülüğe, kötülükde cehenneme götürür . Kişi devamlı yalan söyler , yalan peşinde koşarsa Allah katında " yalancı - kezzâb olarak tescillenir". Müslim

Günün Sözü:
Mutluluk ancak çalışmak , istemek ve kolu sıvamakla  olur. Ümitsiz insan çalışmaz da , istemez de. Çünkü onun nazarında istediği şey mümkün değildir .Kendini beğenende çalıştığını ve muradına erdiğini sanır ve artık çalışmaz ; çünkü var olan birşey istenmez . Mutluluk kendini beğenenin kanatince zaten mevcut ve ümitsizin kanatince de mümkün olmayan bir şeydir . (İmam Gazali)
 
BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ?
 Osmanlı Zarâfeti
Veren elin, alan elden üstün olduğunu daima hatırlatan dinimiz, bu arada iyilikte ve ihsanda bulunmanın usûlünü, âdâbını ve erkânını da belirtiyor . Sağ elinin verdiğinden sol elinin haberi olmasın, diyor. Yardımların mümkün olduğu kadar gizli ve sessizce yapılmasını, fakirin fukaranın incitilmemesini sıkı sıkı tenbih ediyor. Ecdadımızın bu tenbihlere, tavsiyelere çok önem verdiklerini görüyoruz. Dolayısıyla geçmiş büyüklerimizin sosyal yardımlaşmayı ; tıkır tıkır işleyen, görevini hakkıyla yapan, her kesin takdirini kazanan ciddi bir müessese haline getirdiklerine şahit oluyoruz.
 

Bunun canlı örneklerinden biri olarak da sadaka taşlarını görüyoruz.İstanbul’ un belli sokaklarına, köşe başlarına yerleştirilen bu sadaka taşları, o devrin bir nev’i emniyet sandığı, fakir fukara fonu gibi çalışıyordu. Bu fona  para bırakanlar da, buradan para alanlarda belli değildi.Muhtaç kimseler istedikleri zaman geliyorlar,ihtiyaçları kadar para alıyorlar, gerisine asla el sürmüyorlardı.Heyhat! Bugün tarihe karışan sadaka taşlarıyla birlikte kalplerimiz de iyice taşlaştığı için, artık vermenin zevkini onlar kadar tadamıyoruz, İslâm’ın büyük oranda " ihsan " demek olduğunu bir türlü idrak edemiyoruz.
 

 

SAHABE:

Ümmül-mü’minîn Âişe bint Ebî Bekr es-Sıddîk el-Kureşiyye (ö. 58/678) Hz. Ebû Bekir’in  kızı ve Hz. Peygamberin hanımı.

Babası Ebû Bekir b. Ebû Kuhâfe, es-Sıddîk lakabıyla tanındığı için kendisine Âişe es-Sıddîka (es-Sâdıka) binti- Sıddîk denilmiştir. Annesi, Kinâne kabilesinden Ümmü Rûmân bint Âmir b. Uveymir’dir..

Babası Resûl-i Ekrem ile daha önce hicret ettiği için aynı yıl (622) annesi, ağabeyi Abdullah, kız kardeşi Esma, Hz. Peygamber’in hanımı Sevde, kızları Fâtıma ve Ümmü Külsüm ile birlikte Medine’ye hicret etti. Önceleri Medine’nin havasına alışamadığı için babası gibi rahatsızlandı. Hicretin 2. yılı Şevval ayında Hz. Peygamber’le evlendi.

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi vessellem’in vefatından sonraki yıllardır. Bir akrabası Hz. Ayşe (r.anha)’yi ziyaret eder. Hz. Ayşe (r.anha) onun için bir sofra kurdurtur. Ve sonra dayanamayıp ağlamaya başlar. Akraba sebebini sorar. Hz. Ayşe (r.anha):

“Ben doyuncaya kadar her yemek yiyişim de ağlarım,” der. Akraba daha da meraklanıp, sorar:

“Niçin?”

“Çünkü Allah’ın Elçisi bütün ömrü boyunca doyuncaya kadar hiç yemedi. Sıkıntı içerisindeydi. Bir günde iki öğün yemedi. Ekmek yediği zaman hurma yemedi, hurma yediği zaman ekmek yemedi. Sürekli başkalarını kendine tercih ettiği için hep böyle yaşadı. Şimdi ise insanlar yediklerini eritmek için ilaç kullanıyor. Hz. Muhammed (asv) bütün ömrü boyunca kızartılmış bir koyunu hiç görmemiştir.”
Kaynak; M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, III/219.SORU-CEVAP
?

ALİM: MUHAMMED B. IDRÎS ES-ŞAFIÎ (150-204 H.)
Safiî mezhebinin öncüsü ve müctehid imamlardan biri.
Hicrî 150/Miladî 767 yilinda Filistin’in Gazze sehrinde dogdu. Babasi Idris bir is için Gazze’ye gitmis, orada iken vefat etmisti. Dedelerinden biri olan Safiî Ibn es-Sâib’e nisbeten Safiî olarak bilinir. Soyu Abd-i Menâf'ta Hz. Peygamer’in soyuyla birlesir.
Henüz küçük yasta iken babasini kaybeder. Fakir bir sekilde yasayan annesi, oglunu alip Mekke’ye gitmege karar verir. Mekke’de, daha küçük yasta kendisini ilme veren Imam Safiî, yedi yasinda Kur’ân-i Kerim’i; on yasinda da Imam Mâlik’in el-Muvatta' adli hadis kitabini ezberlemis ve on bes yasina geldiginde, fetva verebilecek bir seviyeye ulasmisti.
Bundan sonra yirmi yila yakin bir süre çölde, Huzeyl kabilesi içinde yasayarak fasih Arapça’yi ve câhiliye siirlerini ögrendi. Hatta Asmaî, onun hakkinda; "Huzayl’in siirlerini Kureyş’ten Muhammed b. Idris dene6n bir genç ile düzelttim" demistir. Böylece edip ve Arapçada söz sahibi olmustur.
Akabinde birçok alimden hadis okudu. Mekke valisinin bir tavsiye mektubu ile Medine’ye gitti. Burada Imam Mâlik’e el-Muvatta adli eserinin tamamini arzetti. Daha sonra tamamen fikha yönelerek Imam Mâlik’ten Hicaz fikhini ögrendi. Safiî’nin essiz kavrayis ve üstün zekâsini müsahededen Imam Mâlik, ona su anlamli tavsiyede bulundu: "Muhammed! Allah'tan kork, günahtan sakin; çünkü ben senin büyük bir sahsiyet olacagini ümid ediyorum. Gönlüne Allah’ın koymus oldugu bu nuru günahla söndürme."


Medine’de Imam Mâlik’ten fikih ve hadis ilmi aldi. Süfyan b. Uyeyne’den, Fudayl b. Iyâz ve amcasi Muhammed b. Sâfi ve digerlerinden hadis rivayet etti.
Imam Sâfiî, bu arada çalismak zorunda oldugu için bir süre Yemen’e gitti. Yemen kâdisi Mus’ab b. Abdillah el-Kuresî orada kendisine resmî bir is bulmustu. Bu arada, Halîfe Hârun er-Rasîd Hz. Ali taraftarlarinin bir harekâtindan korkuyordu. Yemen tarafindan yakalanip getirilen Siîler arasinda -Siî olmadigi halde- Sâfiî de Medine’de Halîfe’nin huzuruna çikarildi. Suçsuzlugu anlasilinca Halife onu serbest biraktirdi ve maddî yardimda bulundu. Sonra H.183 ve 195'te Bagdat'a gitti. Orada Muhammed b. Hasan es-Seybânî’den Irak fakihlerinin kitaplarini okudu. Onunla fikir alis verisinde bulundu.


Imam Sâfiî bundan sonra H. i87'de Mekke’de ve i95'te Bagdat’ta Imam Ahmed b. Hanbel (Ö. 241/855) ile bulustu. Ondan Hanbelî fikhini ve usulünü, Kur’anin  nâsih ve mensuhunu ögrendi. Bagdad’ta onun eski mezhebinin esaslarini ihtiva eden "el-Hucce" adli eserini yazdi. Sonra H. 200'de görüslerinin en çok yayginlasacagi Misir’a gitti. 204/819'da Receb’in  son cuma günü Misir’da  vefat etti ve orada defnedildi.

“Bırak günler yapsın dilediğini, kader başa gelince sen ferah tut kendini. Üzülme
hadiselerine zamanın, zira kalıcı değildir sorunları dünyanın.”
İmam Şâfiî’ 

SORU-CEVAP

SORU-)Orucu bozan şeyler nelerdir

CEVAP-)Orucun temel unsuru ve anlamı, yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak, nefsi bunlardan mahrum bırakmak olduğu için, oruçlu iken bunlar ve bu anlama gelecek davranışlar orucu bozar. Yemek ve içmek, yenilip içilmesi mûtat olan her şeyi kapsamı içine alır. Sigara, nargile gibi keyif veren tütün kökenli dumanlı maddeler ile uyuşturucular ve tiryakilik gereği alınan tüm maddeler oruç yasakları kapsamına girer. Her ne sebeple olursa olsun, ağızdan alınan ilâçlar da aynı hükme tabidir.

EĞLENCE KÖŞESİ:
Dursun Temel’e sormuş
- Uşağum oruç`lu oruç`lu kaç hamsi yiyepilursun? Temal
- 100 tane demiş. Dursun
- Hadi oradan yesen yesen 1 tane yersin geriye kalan 99 hamsiyi oruçsuz yersin demiş.
Bu espri Temel’in çok hoşuna gitmiş.
Yolda Cemal'i görmüş ve hemen sormuş
- Uşağum oruç`lu oruç`lu kaç hamsi yiyepilursun ? Cemal
- 50 demiş.
-Ha uşağum 100 deseydun sana müthiş bir espiri yapacaktum demiş.

 

ÖLÜYE DEĞİL KENDİNE AĞLA  Hasan Basri Hazretleri buyurur ki:Azrail rızkını tuketip ömrünü tamamlayanin canını alır. Ölen kişinin evindekiler feryad ü figan ederler. Azrail hâl lisanı ile:Ne agliyorsunuz? Ben bu adamın ne rızkını yedim ,nede ömründe n kestim.Rızkı tükendi, ömrü sona erdi.Emri Hak vaki oldu,ilahi talimat geldi canını aldım. Boşuna aglamayin, ben devamlı olarak buraya gelip gidecek ve hicbirinizi bırakmayacağım der.Eğer ev halkı Azraili görseler ve dediklerini duysalardi ölüyü unutur,kendilerine ağlarlardi.

 

SABIR:
Sabır akıl ve zekânın, ceza‘ âcizliğin bir ifadesi sayılmıştır. Buna göre, düşünen bir kimse haramlardan sakınma konusunda gösterilen sabrın Allah’ın azabına sabretmekten daha kolay olduğunu bilir. Sabır “nefsi telâştan, dili şikâyetten, organları çirkin davranışlardan koruma, nimet haliyle mihnet hali arasında fark gözetmeyip her iki durumda sükûnetini muhafaza etme, Allah’tan başkasına şikâyette bulunmama” şeklinde de tarif edilmiştir

Sabır kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de beş âyette geçer, ayrıca 100’e yakın âyette aynı kökten çeşitli isim ve fiiller yer alır (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “śbr” md.). Bu âyetlerde genellikle sabrın önemi üzerinde durulmakta, sabırlı davrananlar yüceltilmekte ve onlara verilecek mükâfatlar anlatılmaktadır. Kur’an’da bildirildiğine göre Allah insanları korku, açlık, yoksulluk, yakınların ölümü, ürün kaybı gibi musibetlerle imtihan eder. Bu musibetleri sabırla karşılayanların ve Allah’a teslimiyet gösterenlerin rablerinin lutfuna, rahmetine ve ebedî kurtuluşa erecekleri müjdelenir (el-Bakara 2/155-157)

Sabır konusu hadislerde de geniş olarak yer almaktadır

Hz. Peygamber, kendisinden sürekli yardım isteyenlere yardım ettikten sonra yine de istemeleri üzerine onlara afif olmalarını, müstağni davranmalarını ve sabırlı olmak için çaba göstermelerini öğütlemiş; böyle yapmaları halinde Allah’ın kendilerine yardım edip ihtiyaçtan kurtaracağını bildirmiş, “Hiç kimseye sabırdan daha hayırlı ve geniş bir nimet verilmedi” buyurmuştur (Buhârî, “Zekât”, 50)
(İslam ansiklopedisi)

r1-004.jpgr2-002.jpg