Yeni Haber'de Ramazan

Yeni Haber Gazetesi'nin 03.06.2017 tarihli Ramazan sayfalarında bugün...

Yeni Haber'de Ramazan

Günün Ayeti:
Hiç kuşkusuz ilk yaratılışınızı biliyorsunuz ; düşünüp ibret alsanıza! Ektiğiniz tohumu hiç düşündünüz mü? Onu siz mı bitiriyorsunuz yoksa biz miyiz bitiren? Dileseydik onu kuru bir çöpe çevirirdik de şaşırır kalırdınız: "Doğrusu çok zarara uğradık ! Daha doğrusu büsbütün mahrum kaldık "(derdiniz). İçtiğiniz suyu düşündünüz mü? Onu buluttan siz mı indirdiniz yoksa biz miyiz indiren ? Dileseydik onu tuzlu yapardık. O halde şükretmeli değilmişsiniz. ( Vakıa 62.70)

Ne kadar da az şükrediyorsunuz.( Araf 10)

Günün Hadisi:
Hz peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: " Bir kimseye bir nimet verilerde onu ( hayırla yâd ederek ) dile getirirse, onun şükrünü yerine getirmiş olur. Eğer onu ( kimseye söylemeyerek ) gizlerse ona nankörlük etmiş olur ".
(Ebu Davud)

Günün Sözü:
Allah-u Teala’nın verdiği nimeti O’nun sevdiği yerde harcamak şükür ; sevmediği yerde kullanmak ise küfran- ı nimettir( nimeti inkar etmektir).
(İmam Gazali)

BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ?

Osmanlı Döneminde Ramazan

Muhteşem  konak iftarlarının önemli uygulamalarından biri  yemekten sonra misafirleri uğurlarken onlara "diş kirası" verilmesidir.  Konakta iftarlarını yapanlara nefis bir kitap, saat, enfiye kutusu gibi o dönem için makbul sayılan hediyeler yahut keseler içinde paralar takdim edilirdi.

Sadece iftarlarla değil kılınan teravih namazları ve okunan mukabelelerle de konaklarda bir Ramazan seferberliği olurdu. Bu aya özel olarak devrin tanınmış ve güzel sesli imamları-müezzinleri konaklarda istihdam edilirdi. Bu müezzinler birbirine karışmadan çifte ezanlar da okurdu konak içerisinde.  Ayrıca teravih namazlarına sadece erkekler değil bir perde arkasından kadınlar da iştirak ederdi.
Kısacası Osmanlı konaklarında Ramazan ayında bir arı gibi işleme söz konusudur.
 

SAHABE:
Meşhur Sahâbî. Eshâb-ı kiram arasında en çok hadîs-i şerîf bilen ve rivâyet edenlerdendir. İsmi hakkında değişik rivâyetler olup, en doğru rivâyete göre isminin Abdurrahmân bin Sahr olduğu bildirilmiştir. Yemen’in Devs kabilesindendir. Künyesi Ebû Hureyre’dir. Bu künyenin verilişi hakkında kendisi şöyle demiştir: “Ben çocukken koyunlarımızı güderdim. Küçük bir kedim vardı. Gündüz onu yanıma alır, onunla oynardım. Gece otların arasına bırakırdım. Bu sebeple babam bana Ebû Hureyre (Kedicik babası)” dedi. Bir rivâyeti de şöyledir: “Bir gün kaftanımın içinde küçük bir kedi taşıyordum. Rasulullah ( aleyhisselâm ) gördü. “Nedir bu?” buyurdu. Ben de, “kedicik” dedim. Bunun üzerine Resûlullah bana “Ey kedicik babası” buyurdu. Ebû Hureyre ( radıyallahu anh ) 57 (m. 678) senesinde 78 yaşında iken Medine-i Münevvere ’de vefât etti.
Ebu Hureyre şöyle anlatıyor: Andolsun, ben açlıktan yatıyordum ve karnımın üzerine taş bağlıyordum. Bir gün ashabın gidip geldiği yolun kenarına oturdum. Ebubekir (r.a.) geçti. Ondan Allah’ın kitabından bir ayet sordum. Benim bu ayeti sormamın maksadı beni evine davet etmesi ümidi idi. Fakat davette bulunmadı. Ömer geçti. Yine Allah’ın kitabından bir ayet sordum. Maksadım


“Gel de gidelim” demesi idi, fakat Ömer bunu yapmadı.
Sonra Hz. Peygamber geçti. Benim yüzümden, durumu anladı ve


“Ey Eba Hureyre!” dedi.


“Buyur ya Rasulallah!” dedim.


“Arkamdan gel” buyurdu ve beni alıp evine götürdü. İçeri girince, büyükçe bir kapta süt gördüm. Hz. Peygamber ailesinden, bu sütün nereden geldiğini sordu. Onlar da, falan adam veya falan adamın ailesinin kendilerine hediye ettiğini söylediler. Hz. Peygamber bana


“Ey Ebu Hirr” dedi. Ben


“Buyur, ey Allah’ın Rasûlü” dedim.


“Git, Suffe’dekileri çağır” dedi. Suffe ehli müslümanların misafiriydi. Onlar, ev, mal-mülk edinmemişlerdi. Hz. Peygamber’e bir hediye geldiği zaman, kendisi ihtiyacı kadar aldıktan sonra gerisini onlara gönderirdi. Eğer zekat gelirse, onun hepsini onlara gönderirdi. Hz. Peygamber bana


“Git onları çağır” deyince üzüldüm. Çünkü sütü görünce bana bir gün bir gece yeteceğini düşünmüştüm. Onları çağırsam -elçi olduğum için- sütün hepsini onlara içirmem gerekirdi. Allah’ın ve Peygamber’inin emirlerini yerine getirmek gerekir, diyerek gidip onları çağırdım. Gelip yerlerini aldıklarında, Hz. Peygamber bana


“Ey Eba Hirr! Şu sütü al, onlara ver” dedi. Ben kabı alıp onlara verdim. Baştaki kişi kabı kafasına dikiyor, kanıncaya kadar içiyor, sonra kabı ötekisine veriyordu. Böylece Rasûlullah’a kadar geldi. Rasûlullah kabı kaldırdı. İçerisinde biraz süt vardı. Sonra başını kaldırdı. Bana bakarak, tebessüm etti ve


“Ey Eba Hirr!” dedi.


“Buyur ya Rasûlallah” dedim.


“Benle sen kaldık” dedi. Ben de


“Evet ya Rasûlallah, doğru söylüyorsun” dedim.


“Otur, iç” dedi. Oturdum, içtim. Sonra bana


“iç” dedi, yine içtim. O bana durmadan “iç” diyor, ben de durmadan içiyordum. Nihayet ona


“Seni hak ile peygamber olarak gönderene yemin ederim, artık içemem” dedim. Çünkü artık bende içecek yer kalmamıştı. O zaman Hz. Peygamber benden kabı istedi. Kabı kendisine verdim, geriye kalanı da Hz. Peygamber içti. [1]


[1] İmam Ahmed, Buhari, Tirmizi, Bidaye, VI/101
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/305.


ALİM:

İmam - Azam Ebu Hanife
İmam Âzam (büyük İmam) lâkabıyla bilinen, Ebû Hanife künyesiyle meşhur Numân b. Sâbit b. Zevta (Zûta) mutlak müçtehid ve fıkıhta Hanefi mezhebinin imamı (80/150 – 700/767).
Ebû Hanife, Kûfe’de hicrî 80 yılında doğdu. İslâm’in hâkim olduğu bir ortamda yetişen Numân b. Sâbit küçük yaşta Kur’ân-ı Kerîm’i hıfzetti.
Numân gençliğini ticaretle geçirdikten sonra İmam Sa’bî’nin tavsiye ve desteğiyle öğrenimine devam etti. Arapça, edebiyat, sarf ve nahiv, şiir ögrendi. Yetiştiği Kûfe şehri ve bütün Irak bölgesi müslim-gayrimüslim birçok düşüncenin, itikâdi fırkaların bulunduğu, itikadla ilgili ateşli tartışmaların yapıldığı rey ehlinin yerleştiği bir şehirdi. Dindar bir ailede yetişen Ebû Hanife’nin de bu itikâdi tartışmalara zaman zaman katıldığı kuvvetle muhtemeldir.
Ebû Hanife’nin yaşadığı yer ve çağda itikâdi fırkalar çoğalmış, bir sürü sapık fırkalar ortaya çıkmış, Emevi hükümdarlarının Ehl-i Beyt’e zulmü devam etmiştir. Mantığı çok kuvvetli olan Numân b. Sâbit hiçbir fırkaya bağlanmadan ilim tahsilini ilerletti ve kelâm ilmine yöneldi.
Ebû Hanife ilimle uğraşırken ticareti de bütünüyle bırakmadı. Bu, onun helâl rızık kazanmasını sağladığı gibi, ticarî kazancını ve talebelerinin ihtiyaçlarının karşılanmasını, bağımsız bir ilim meclisi kurmasını da sağladı. Ebû Yûsuf’un parasının bittiğini söylemesine ihtiyaç bırakmadan o Ebû Yusuf’u murâkabe eder, yardımda bulunurdu. Gücü yetmeyen talebelerinin de evlenmesini sağlardı (Zehebî, a.g.e, 39). Bir çokları ticarette Ebû Hanife’yi Ebû Bekir’e benzetirdi; çünkü o bir malı satın alırken, sattığı zamanki gibi emânet kâidesine uyar, kötü malı üste, iyisini alta koyardı, muhtaç satıcıyı sömürmezdi.
Bir defasında bir kadın, satmak üzere ona bir ipek elbise getirdi. O, fiyatını sordu. Kadın yüz dirhem istedi. Ebû Hanife, değerinin yüz dirhemden fazla ettiğini söyledi. Kadın yüzer yüzer artırarak dört yüze çıktığında Ebû Hanife, daha fazla edeceğini söyleyince kadın, “Benimle eğleniyor musun?” demişti. Ebû Hanife de, “Ne münasebet, bir adam getirin de fiyat takdir ettirelim” dedi. Adam çağrıldı ve fiyatı takdir etti: Ebu Hanife o malı beş yüz dirheme satın aldı. Bu olay o zamandan beri halk arasında günümüze kadar anlatılarak, ticarette dürüstlüğe dâir bir darb-i mesel haline gelmiştir.
Ebû Hanife vakar sahibi bir insandı. Tefekkürü çok, konuşması az, Allah’ın hudûdunu olabildiğince gözeten, dünya ehlinden uzak duran, faydasız ve boş sözlerden hoşlanmayan, sorulara az ve öz cevap veren çok zeki bir müçtehiddi.
Fıkhi sistematik hale getirip bütün dünyevî meselelerin leh ve aleyhteki biçimlerini ortaya koyarak ve sağlam bir akîde esası çıkararak doktrinini meydana getirmiştir. Ebû Hanife’nin binlerce talebesi olmuş, bunların kırk kadarı müçtehid mertebesine ulaşmıştır (el-Kerderî, Menâkibu’l-Imâm Ebû Hanife, II, 2i8).
Müçtehid öğrencilerinden en meşhurları Ebû Yusuf, Muhammed b. Hasan es-Seybânî’dir.

 

SORU-CEVAP


SORU-)YIkanmak orucu bozar mı?
CEVAP-)Agiz ve burnundan su girip sindirim sistemine ulasmadikca oruclu kimsenin yıkanması orucuna zarar vermez. Nitekim Hz.Aise ve Ümmü Seleme, Hz.Peygamber (sav)'in Ramazan’da imsaktan sonra yIkandiklarini haber vermislerdir(Buhari).Bu itibarla,agiz ve burnundan su kacirmamak sartiyla oruclu kisi yikanabilecegi gibi, havuz veya denize de girebilir.Ancak yüzme esnasinda su yutmaktan kacinmak zor oldugu icin ihtiyatli davranmak uygun olur.
(DIN ISLERI YUKSEK KURULU)

 

EĞLENCE KÖŞESİ:


SES DENEME
Temel köyde imamlık yapıyormuş iftar saati yaklaşmış bugün köylüde oturmuş iftar için ezanı bekliyormuş temel çıkmış minareye
Allahuekber Allahuekber
Köylü temelin sesini duyunca bismillah deyip oruçlarını açmışlar biraz sonra minareden temelin sesi gelmiş
Allahuekber Allahuekber SES DEMEME 123 SES DEMEME!!!

 

ÖLÜYE DEĞİL KENDİNE AĞLA  Hasan Basri Hazretleri buyurur ki:Azrail rızkını tuketip ömrünü tamamlayanin canını alır. Ölen kişinin evindekiler feryad ü figan ederler. Azrail hâl lisanı ile:Ne agliyorsunuz? Ben bu adamın ne rızkını yedim ,nede ömründe n kestim.Rızkı tükendi, ömrü sona erdi.Emri Hak vaki oldu,ilahi talimat geldi canını aldım. Boşuna aglamayin, ben devamlı olarak buraya gelip gidecek ve hicbirinizi bırakmayacağım der.Eğer ev halkı Azraili görseler ve dediklerini duysalardi ölüyü unutur,kendilerine ağlarlardi.

 

RÖPORTAJ


RAMAZAN DA PAYLAŞIM VAR!!

SORU1-)Kısaca kendinizi tanıtırmısınız?

CEVAP2-) İsmim İsmail ÖDEN 13 yıldır imam im hafızım aynı zamanda 4 yıldır Haciveys Cami’nde görev yapıyorum.

SORU2-) Ramazan da Camimizin cemaat durumu nasıl oluyor?

CEVAP2-) Elbette 11 ayın sultanı olan Ramazan farkındalığını hissettirmiş oluyor. Oruç herkezin Ramazan da tutması farz olan bir ibadet lakin namaz 12 ay boyunca farz olan bir ibadettir. Ramazan ayı Kuran ayı ve ve Peygamber efendimiz Cebrail (as) ile mukabele yaparmış bizlerde camiimizde bunu sürdürüyoruz.

SORU3-)Camiimiz de ki teravih heyecanıni anlatırmısınız?

CEVAP3-)Teravih de benim dikkatimi çeken çocuklar ve kadınlar oluyor, kadınların teraviye yogun bir ilgisi var hepsi de çocuğuyla geldiği için çocuk sesleri hiç kesilmiyor açıkçası cami imamı olarak  bu da bizim hoşumuza gidiyor, ağaç yas ken eğilir..

SORU4-)Camimizin merkez de merkez de olması cemaat açısından etkilimidir?

SORU4-)Bizim camimizin cemaatinin çoğunlugu esnaf bu yüzden akşam ve yatsı namazında cemaat sayımız düşüyor Ramazan da ise bu biraz daha fazlalaşıyor yani istediğimiz seviyede değil ama yine de camimiz aşagı yukarı yarıya kadar doluyor. Özel geceler de örneğin Kadir gecesinde felan tıklım tıklım dolar.

SORU5-) Mukabele heyecanını anlatırmısınız?

CEVAP5-)Önceki görev yaptığım memlekette kendim günde iki kere  ezbere mukabele okurdum hayatta bu zevki hiç bir yerde bulamam bir hafız için mukabele okumak insana çok fazla keyif verir. Ben Kur’an-ı okurken keyif alıyorum ve mukabele okumak ayrı bir zevk.. Ben şu an camimiz de hatimli namaz kıldırıyorum onu okumak çok ayrı bir şey..
 Kur’an-ın muhafazasında mukabelede vardır. Yani Efendimiz Kur’an-ı nasıl muhafaza etmiştir? Öncelikle kendisi ezberlemiştir, ondan sonra azhabına ezberletmiştir, kontrol etmiştir ve yazdırmıştır. Vede Cebrail (a.s.) ile mukabele yapmıştır. Dolayısıyla Efendimizin yaptığı bir şeyi yapmak insana  tarif edilemez bir keyif veriyor.

SORU6-)Namazın sürekliliğini nasıl sağlayabiliriz?

CEVAP6-)Burada en çok görev bizlere yani imamlara düşüyor aynı zamanda Diyanet’in de rolü çok büyük.
Cami görevlileri olarak çevremizde yaşayan esnaf ve evleri ziyaret etmeliyiz. Bilhassa gençler üzerine yoğunlaşmaliyiz.  Daha açık bir ifadeyle onlarla butunlesmeliyiz. 
Esasen şunu da söylemek gerekiyor.  Insanları dinin emrettiği şeylere  çağırmak sadece ımamlarin görevi değil.  Bu görev bütün müslümanların.  Çünkü iyiliği emredip kötülüklerden nehyetmek kadın erkek bütün müslümanların görevi.  Müslümanlar olarak bu emri yerine getirdiğimiz zaman herşey kendiliğinden düzelmiş olacak.

SORU7-) Zekat kavramı sadece Ramazan’a ait bir kavram mı? Yoksa müslümanın 12 ay boyunca hayatına uyğulacağı bir kavram mı?

CEVAP7-)Zengin isanlar Ramazan gelince zekatlarını versin peki fakiler 11 ay boyunca ne yapacak? Demek ki biz bazı şeyleri yanlış anlatmışız.. Yani zekat Ramazan’a;a özgü bir kavram değil şu var  Ramazan da bu tür şeyleri yapmak daha faziletlidir ama bu faziletler de değisir. Mesele bir adam düşünelim öyle bir ihtiyaçı var ki Ramazan değil napsın adam!!..  Zekatın Ramazan’a ait bir ibadet olmadığını anlamalıyız.
 Ramazan’da zaten paylaşım var
 Ramazan da "iftar" var! Ve önemli olan bu iftar sofralarımızı ihtiyaç sahipleri insanlarla paylaşmalıyız..

1-288.jpg2-163.jpg