Sivil Toplum Örgütleri Siyaset Yapar Mı?
Bu soruya herkesin farklı bir yaklaşım ve gerekçelerle cevabı vardır. Benim de bir cevabım var. Bir Sivil Toplum Örgütü Başkanı olarak bu soruyla sık sık karşılaşıyoruz. İçinde bulunduğumuz sıcak siyasi gündem de bu soruyu sürekli önümüze koyuyor.
Sivil Toplum Örgütleri’nin siyaset yapmasının en büyük ve önemli örneklerini TÜSİAD göstermiştir. Gazete ilanları, gazete manşetleri ve seçim arefelerinde yayınladığı kritik raporlarla Türk siyasetine yıllarca ayar veren TÜSİAD, 2003’den sonra da bu yönde bazı girişimlerde bulunsa da güçlü AK Parti iktidarı karşısında kabuğuna çekilmek zorunda kaldı.
Siyasetin göbeğine oturan bir başka sivil toplum örgütü platformu, istisnasız sendikalardır. Sendikaların sabıkası da TÜSİAD’dan farklı değildir. Hatta sendikaların siyaset sahnesindeki rolleri rutine binmiş, doğal bir hal almıştır. TÜSİAD’ın operasyonel girişimlerine karşılık, Sendikalar siyasetle ilişkisini günlük hayatın bir parçasına indirgemiştir.
TÜRK-İŞ ve DİSK’in (diğer ufak yancı sendikaları ayrıca yazmıyorum) 28 Şubat darbe sürecinde giydiği darbe gömleği ise yaptıkları siyasetin kara bir lekesi olarak üzerlerine yapışmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde sendikaların askeri darbeye destek verdiği, buna zemin hazırladığı, bunun için can attığı görülmüş değildir. Türkiye’de yaşananlar istisnai bir örnek olarak dünya sendika hareketleri tarihine geçmiştir.
TÜSİAD, TÜRK-İŞ ve DİSK’in örnekleri, sivil toplum örgütlerinin siyasetle olan ilişkisine yanlış örnekler olarak anılacaktır. Bu örneklere bakıp, sivil toplum örgütlerinin, siyaset dışında durması gerektiği gibi bir algı ve fikir oluşmamalı. Bilakis, sivil toplum örgütlerinin ülke siyasetine önemli katkıları olacağına inanıyorum. Ki bunun örnekleri de çoktur. HAK-İŞ’in 28 Şubat darbesine karşı seçilmiş hükümetin yanında durması buna örnek olarak gösterilebilir. MÜSİAD kuruluşunun 25’inci yılını kutlarken, her zaman halkın ve hakkın yanında siyasete destek verdi.
Ülkemiz tarih boyunca, geçmişten devraldığı misyonu, dini özelliği, etnik yapıları, coğrafi konumu gereği dünyanın her zaman ilgi odağı olmuştur. Bu ilginin her zaman bir bedeli olmuştur. Şuanda yaşadığımız sıcak gelişmeler de bize bedel ödetmek isteyenlerle; Türkiye’yi bir arada tutmak isteyen, Türkiye’nin güçlenmesini isteyenlerle süren bir savaşın sıcak anlarıdır.
Türkiye böylesine iç ve dış tehditlerle karşı karşıya iken, sivil toplum örgütlerinin, Türkiye’nin yanında durması, Türkiye’nin hak ve hukukunu savunması, birlik ve beraberliğimizden yana taraf olması kadar doğal bir şey olamaz. Bu zor süreçte sessizce bu savaşı seyretmek aptallıktan başka bir şeyle açıklanamaz. Sivil toplum örgütleri, ülke menfaati için bugün siyaset yapmayacaksa, bugün siyasete destek vermeyecekse, ne zaman sahne alacak?
Türkiye’ye zarar verme konusunda tüm hücrelerini, ekonomik örgütlerini, medya organlarını, sivil toplum örgütlerini devreye sokanlar; Türkiye’nin menfaatleri ve çıkarlarını savunan sivil toplum örgütlerine “neden siyaset yapıyorsunuz” kurnazlığı yapıyorlar. Nerede olursak olalım, bireysel ve kurumsal olarak ülkemizin birlik ve beraberliği, refah ve huzuru için çalışmalıyız. Tıpkı Türkiye’nin aleyhine çalışan kişi ve kurumlar gibi. Bize siyaset yapmayın, diyenlerin gırtlağına kadar siyasetin içinde olduklarını görmediğimizi mi zannediyorlar.
Ülkemizin dört taraftan kuşatıldığı, içerden Turuva atlarının cirit attığı bir zamanda sivil toplum örgütlerinin bu duruma seyirci kalması kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.