ABD dış ticaret açığı verdiği ülkelere karşı çıkarlarını koruma güdüsüyle uygulamaya koyduğu gümrük tarifelerini artırmaya yönelik politikalarını beklendiği gibi, yumuşatmaya başladı. Ekonomik savaş ilan ettiği Çin ve AB ülkeleri olmak üzere Brezilya, Meksika, Kanada gibi ülkeler, hatta gelişmekte olan ülkeler grubunda olup da Türkiye gibi, dünya ticaret hacminden %1 civarında pay alan ülkeler dahi kendi çıkarlarını kaybetmemek adına karşı politika uygulamalarına kalkışınca, ABD geri adım atmaya mecbur kaldı. ABD’nin karşısına özellikle Çin gibi gelişmekte olan bir ülke olmasına rağmen, ucuz maliyetli devasa bir insan ve enerji avantajına sahip güçlü bir ülke çıkıp karşı ekonomik yaptırımlara girişince, Çin ekonomisine verdiği zararın benzeriyle kendi ekonomisinin de karşılaşacağını anlayan ve Kasım ara seçimlerini de hafif politik hasarla atlatmayı başaran Trump, korumacı politikaları yavaş yavaş gevşetmeye başladı. Ülkelerin karşı hamleleriyle domino etkisi doğuracak olan korumacı politikaların yansıması ABD ve Çin ekonomisi olmak üzere, tüm dünya ekonomik büyümesini yavaşlatacak sorunlar ortaya çıkararak, işsizliğin küresel boyuta ulaşmasına neden olacaktı. Bu nedenle kendine göre en büyük rakip ve tehlike olarak gördüğü Çin hükümetinden gelen mektuptan sonra, ABD’nin ülkeye giren Çin mallarına ilave gümrük tarifesi uygulamasına girişilmeyeceğini belirtmesi, en azında kısa dönemde global ekonomik büyümeye hızlandırıcı bir etki yapacağı için olumlu bir gelişmedir. Ancak züccaciye dükkanına giren deve misali Trump, ABD ve AB’nin çıkarlarına göre dünyayı dizayn etmek için suni siyasi ve ekonomik manipülasyonlar kurgulayarak sadece Kasım ara seçimlerini kazanmak amacıyla uygulamaya koydukları korumacı ekonomi politikaları, zaten kaynayan kazan durumuna getirdikleri dünya politik ekonomisinin üzerine adeta tüy dikilmiş etkisi yaptı. Kasım seçimlerini beklenenin tersine rahat bir şekilde atlatan Trump, ilk iş olarak dünya kamuoyunu rahatlatacak bir adım atmasına rağmen yardımcısı M. Pence’nin, Çin yönetiminden daha önemli ekonomi politikaları uygulamaları beklediklerini belirtmesi, geçiş sürecinin sancılı olacağına yönelik işaretleri artırdı. Tabi ki bu durum, başta ABD ve Çin olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerin dolayısıyla da küresel ölçek büyüme hızının yavaşlamasına neden olarak, yoğun işsizliğin ortaya çıkmasına da yol açtı.
ABD iktisadi politikaları nedeniyle durgunluk sürecine doğru giden dünya ekonomisi için, ne yazık ki AB’de pek fazla olumlu gelişmelerden söz etme olanağı yoktur. Eurozone’da yıllık enflasyon %2.2 iken, artışın düşme trendine gireceği beklenmektedir. Bunun yanı sıra Brexit sürecinin ilerlemesinde belirsizliğin devam ederek kontrolsüzlüğe doğru evrilmesi, Çin ile AB arasında ekonomik mücadelenin sertleşmesi ve ikinci Yunanistan olma yolunda hızla ilerleyen İtalya’nın kamu harcamalarını artırma isteğinin Avrupa Komisyonu’nca kabul edilmemesi ve yayınlanan ECB tutanaklarında Avrupa ekonomisinin geleceğine yönelik olumsuz görüşlerin ağırlıklı olması, küresel ekonominin yavaşlama trendine gireceği olasılığını güçlendirmektedir. Kısa vadede enerji ithalat bağımlısı durumundaki Türkiye gibi, gelişmekte olan ülkeler için belki de tek olumlu gelişme olarak, cari açığın kısmen de olsa azaltılması adına Brent türü petrol fiyatının 62.9 $’a düşmesi gösterilebilir. Şunu da unutmamak gerekir ki, salt petrol fiyatlarının düşmesiyle cari açığın kapatılması beklenmemelidir. Cari açık ancak ülkemizin dünya pazarlarında fiyat ve kalite rekabetine girişebilecek malların üretilmesiyle sağlanabilir. Özellikle 2010 yılından bu yana geçen sürede, bu konuda olumlu ekonomi politikalarının takip edildiği keşke söylenebilseydi, yada gerekli dersler alınarak sığ ve kör döğüşü siyasi çekişmeleri bırakıp Türkiye’nin geleceğine yönelik kalkınma ve gelişme tohumları atılabilseydi.
Soru: Mallar tüm ülkeler için kıt mıdır? Neden?
Sözün Gözü: Kişiler ikiye ayrılır, konuşanlar ve çalışanlar.