Bazı problem hocalar televizyon ekranına çıkınca sözün şehvetine kapılarak ağızlarından çıkanı kulağı duymuyor. Sonra da devirdiği çamı yeniden dikmek için zorluyor da zorluyor.
Muhafazakâr cenahın baş problem hocası Cübbeli cenapları, bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde televizyonda; “Huzurlarınızda tüm vatandaşlarımıza alenen söylüyorum. Çocuklarınızı İmam-Hatiplere göndereceğinize düz ortaokul ve liselere gönderin. Daha az hasarla çıkarlar. Ben bunu gördüm, denedim. Orada sahabeye söven, Sünneti reddeden, mezhepsiz, kaderi inkâr eden, selefî veya modernist hocalar var. Öğrenciler de ona göre yetişiyor…” türünden laflar etmişti.
Bunun üzerine yapılan baskılara karşı, sözlerini hiç ilgisi olmayan şeylerle tevil etmeye çalışıyor. Ama zırva tevil kabul etmez.
“Ben asla kurumların düşmanı değilim. Göndermeyin demedim. Ama bunu sallamak için, kendinize gelin demek için söyledim. Ağzımdan öyle çıktı. Bazı kişilerin yaptığı, tümüne mal edilmez. Haklısınız” demekte. Güya kendince aklımızla dalga geçiyor. Allah aşkına “Huzurlarınızda tüm vatandaşlarımıza alenen söylüyorum. Çocuklarınızı İmam-Hatiplere göndereceğinize düz ortaokul ve liselere gönderin. Daha az hasarla çıkarlar” ifadeleri “İmam-Hatip Liselerine çocuklarınızı göndermeyin” demek değil de nedir? Yahu arkadaş! Allah, “İki dinle/düşün, bir konuş” diye iki kulak, bir ağız vermiştir. Bunları yerli yerince kullanmak gerekir. Sözün nereye gideceğini hesap etmeden palas pandıras ağzına gelenleri savuramazsın. Senin dediklerini sorgulayıp düşünmeden, ağzından çıkanları nas gibi kabul eden bir kitle var. Bu sözlerini alıp 28 Şubatçıların edasıyla aleyhte propaganda yapma seferberliğine giriyorlar. Biraz ağır otur, batman döv.
Âdet halindeki kızlarımıza imam hatiplerde bazı hocalar Kur’an okutuyorlarmış. Kızcağız mırın kırın ediyormuş. Niye okumuyorsun, oku diyormuş. Kız da adetli olduğunu dolaylı yollardan anlatmaya çalışıyormuş. Hoca da anlamıyormuş. Kız da yüzü kızararak “âdetliyim” deyip ağlayarak eve gidiyormuş. Bunu yapan hocalar anlayışsızmış, reformistmiş. Abdestsiz Kur'an tutulur kafasındaymış... falan filan.
Dindarlık adına “Dini darlık” yapan bu mezhepçi kafa, lafa gelince “Dört mezhebin dördü de haktır” der. Uygulamaya gelince Hanefi mezhebine uymayıp Maliki mezhebinin içtihadına göre hareket edenleri “Mezhepsiz, telfikçi, reformist, selefi, vahhabi…” gibi sıfatlarla yaftalarlar.
Âdetli ve lohusa kadının Kur’an okuyup okuyamayacağı ile ilgili Maliki Mezhebinde “okuyabileceğine dair” fetva vardır. Eğitimde bu fetvadan yararlanılsa Ehl-i Sünnet dışına mı çıkılmış oluyor? Okutan hocalar reformist, selefi veya vahhabî mi oluyorlar? Bakın bu konuda:
Hz. Ali “Resûlullah’ı Kur’an okumaktan cünüplük hâli dışında hiçbir şey alıkoymazdı.” (Ebû Dâvûd, Tahâret, 92; Nesâî, Tahâret, 175; İbn Mâce, Tahâret, 105; İbn Huzeyme, Sahîh, I, 104; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, Tahâret, 98) demiştir. Farklı bir lafızla gelen hadisin başka bir varyantında ise, Hz. Ali’nin “Resûlullah cünüp olmadıkça bize Kur’an okurdu.” (Tirmizî, Tahâret, 111) dediği nakledilmiştir.
Mâlikîler, âdet halindeki kadının eğitim öğretim amacıyla Mushaf’a dokunabileceği ve Kur’an-ı Kerim’i okuyabileceği içtihadını tercih etmişlerdir. (Desûkî, Hâşiye, I, 174; Ezherî, Cevâhir, I, 32).
Öyleyse günümüzde Kur’an eğitim ve öğretiminin aksamadan devam edebilmesi için Mâlikî mezhebinin bu görüşüyle amel edilebilir.
Bu konuda nakledilen hadisleri, hadis kriterleri ilkeleriyle araştıran akademisyenlerimiz meseleyi daha açık hale getirmişlerdir. Bunlardan bir araştırmacımız bu konudaki rivayetleri senedindeki ravileriyle değerlendirdikten sonra şu sonuca vardığını ifade ediyor:
“Hayızlı kadının Kur’ân okuyamayacağı konusunda tek delil olarak bulunan Abdullah b. Ömer’in; “Cünüp ve hayızlı olan kimse Kur’ân’dan bir şey okumasın” rivâyetinin zayıf olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu hadis, illet ve zayıflıktan uzak olmadığı için ahkâm konusunda delil olarak muteber görülmemektedir. Ali b. Ebî Talib rivâyeti ise hasen olup, “cünüp kimsenin okuyamayacağı konusunda” delildir. Çünkü cünüplük hali iradidir. Hayız hali ise irade dışı ve uzun süren bir durumdur. Bu münasebetle, hayızlı kadın ile cünübün kıyas edilerek aynı hükümlere tâbi tutulmaları konusunun fakihler tarafından tekrar gözden geçirilmesi gerekir.
“Hayızlıların Kuran’a dokunamayacağına” delil olarak gösterilen, “Amr b. Hazm’ın mektubu rivâyeti” de, zayıftır.
“Hayızlı kadınlar Kur’an okuyamaz” görüşünde olan fakihler; kıyas, sahâbî kavli, örf gibi deliller ile hükme ulaşmışlardır. Bu konuda yer alan hadisler zayıf olsa da, görüşlerine dayanak olarak kullanmışlardır. Ancak kadınların ibadet hayatını doğrudan etkileyen bu mühim mevzularda, hükme mesned olacak rivayetlerin sahih olması gerekmektedir.
Bu çalışma neticesinde, “Kadınlar hayızlı iken Kur’an okuyamaz” ve “Mushaf’a dokunamaz” şeklinde verilen hükümlerin zayıf rivayetlere dayandığı tespit edilmiştir.
Fakihlerin görüşleri mukayeseli olarak incelendiğinde de, konuya farklı yaklaştıkları görülmektedir. Yani bu konuda oluşmuş bir icma yoktur. Fıkıhta icma bağlayıcıdır, ama çoğunluğun görüşü bağlayıcı değildir. Meşhur dört mezhepte de bazen biri, diğerlerinin tamamına (bu mânada cumhura) muhalif olduğu halde mensupları -çoğunluğun ictihadını değil- tek kalmış olan mezhebin ictihadını uygulamaktadırlar. Dolayısıyla hayızlı iken Kur’an okumaya ve dokunmaya izin veren görüşlerin de olduğu unutulmamalıdır.
Kadınlar, özel hallerinde Kur'an okumaya zorlanmıyor; ama onlar farklı (caiz diyen) ictihada uyar da bunları yaparlarsa yine kimsenin onları engellemeye veya kınamaya hakları olamaz.” (Kadınların Özel Hallerinde Kur’an Okuması ve Kur’an’a Dokunması İle İlgili Rivayetlerin Tahlili ve Değerlendirilmesi, Ş. Soyal Şenol, Karabük Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c.8, sayı.1, sayfa.152, yıl.2018).
Herkes Cübbeli gibi din baronlarının tercih ettiği içtihatlara mahkûm değildir? Hakkında kesin hüküm olmayan konular içtihada açıktır. İctihada açık olan konular da, ihtilafa açıktır. Âlimlerin ihtilafı da bize rahmettir. Bu da biline ve “Dindarlık” adına “Dini darlık” yapılmaya.