Dünya hayatımız boyunca mutlak iyi ya da mutlak güzel nedir sualini kemaliyle ve kesin çizgilerle cevaplamış olamayacağız. Bir olgunun, eşyanın, tavrın, inanışın bize göre iyi ve güzel olması doğru olduğu anlamına da gelmeyecek. Hal böyle olunca eşyaya “iyi” sıfatını layık bulan ilk kaynağın ne olduğu akla gelecektir. Giriş cümlemin felsefi bir renk taşıdığının farkındayım. Buna rağmen “iyi nedir” mevzunun insanın kendini bildiğinden beri temel mevzulardan biri olduğunu da göz ardı etmeyelim.
Dünyamızın,bildiğimiz tarihinden itibaren değiştiğini biliyoruz. Yaratılış icabı doğal seyri içinde tekâmül yolculuğu yapan dünyanın, insanın dünya hayatı ile birlikte tabii seyrinden çıkıp bozulmaya başladığını da biliyoruz. İnsan elinde sürekli değişip, fesada uğrayan, havası, suyu bozulan dünya can çekişiyor olabilir mi? İnsanın, kendine bir imkân ve nimet olarak verilen, bir yaşam ve zenginlik olarak bahşedilen dünyayı yine kendi “iyiliği” için yaşanmaz ve katlanılmaz hale getirmesi hangi amilin neticesidir?
Bu girişin ardından çevre felaketlerinden, doğanın bozulmasından söz açacak değilim. Nitekim benim bahsini ettiğim değişim ve sonucundaki bozulmanın kimileri tarafından gelişim ve büyüme olarak kabul edildiğini biliyorum.
Dünyanın katlanılmaz olduğunu söyleyenler sadece çevrenin ve doğanın bozulmasından şikâyetçi değil. Dünya ile birlikte insanların, yaşamın kendisinin de bozulup fesada uğradığını söyleyenler de az değil. “Devir değişti, artık eski zamanlar” yok cümlesi neredeyse atasözü olduğuna göre ve bu atalar uzunca bir zaman önce yaşadığına göre hemen her devirde dünyanın hepyaşanılmaz olduğu varsayılmış. Görünen o ki insan; bulunduğu her zaman ve her yerde iyinin karşılığında kötülüğü, güzelin karşısında çirkini de görecek.
İyinin, samimi bir vicdan ve hakikatle bakan bir göz ile hemen bilinip tanınma gibi bir vasfı var. İşte burada insan zihni devreye giriyor olmalı. Zihin bozuksa iyinin de güzelin de tarifi, şekli, şemaili değişiyor. Yüce ve kutsal değerlerle beslenmeyen, vicdani hislerle tezyin edilmeyen, yüksek ideallerle desteklenmeyen zihin; bencil, çıkarcı, ikiyüzlü, uçarı ve vurdumduymaz bir kalbin sahibi oluveriyor.
Modern tıbbın bunca birikime rağmen insan beyni üzerinde bilebildiği şeyler oldukça sınırlı. Lakin bildiklerimiz bile nasıl bir mucize ve olağanüstü yapıda beyne sahip olduğumuza ispata yetiyor. Sağlıklı ve yaşayan bir beyin çok güçlü. Bunu sadece fiziksel ve görünen dünya için söylüyor değiliz. Metafizik dünya, hisler, rüyalar, hayal kurabilmeler ve iman… Zihnimizin bahsi geçen tüm alanlarda uçsuz bucaksız bir güce sahip olduğu bir gerçek.
Zihnin, gözle görülen ya da modern bilimle tespit edilen noktalardan çok daha fazlası var. Olumlu düşünmenin, olana güzel bakmanın gereğinden bahseden kişisel gelişimciler zihnin gücünden başka neye güveniyor olabilir?
Zihin bozulması dünyanın da bozulması demek, zihnin fesada uğraması “iyi” ve güzelin de tarifini, anlayışını değiştirecektir. “İçi fesat” diye bir laf var bizim buralarda, boşa söylenmiş değil.