Hüküm ile başlayalım:
Riyakârlık, bu Milletin en büyük düşmanıdır.
Zâhirde olana inanmaya meyilli insanlar, riyakârların elinde, maalesef, oyuncak oluyor.
Görüntüsü cici olan ancak şahsiyeti cüce kadar olmayan ikiyüzlü riyakârlar, hayatlarını aldatma üzerine bina ettiklerinden yüzlerinin kızarmasına imkân yok.
Dini bir oluşum gibi ortaya çıkan, o zamanların devlet ideolojisinin ve asker kılıklı nasipsizlerin, bu Milletin omurgasını oluşturan mütedeyyin insanlarına olan düşmanlıklarını bulunmaz bir fırsata dönüştüren, ‘cemaat’ adı altında kendini palazlandıran, palazlandıkça paralel bir devletin oluşumuna hız veren, hırsları zirve yapınca ihânet çetesine dönüşen ve nihâyet bu toprakları yedi düvelin işgâline açma teşebbüsünde bulunan şeref yoksunu feto ve beyni satılmış itleri, bu ikiyüzlülüğün en çirkef örneğidir.
Gündemimizi meşgul eden hoca kılıklı sahte şeyhlerin çirkeflikleri de bu işin cabasıdır.
Bu riyakârlığın, bu Millete verdiği zararları saymakla bitiremeyiz ama ‘cemaat’ kavramının, bu ihânet çetesinin ve sahte şeyhlerin elinde ve dilinde kirletilmiş olması, en büyük zararlardan biridir.
Sanmayalım ki, sadece cemaat kavramı kirlendi. Bu kavrama bulaştırılan kir, bu Milletin dokusunu oluşturan vakıf insanlarına en büyük darbeyi vurdu ve zihinlere yapılan saldırı, bir anlamda başarılı oldu.
Şu günlerde gerçek vakıf insanlarının yükünün ne kadar arttığını bilenimiz yok, maalesef.
‘Veren el olma’ hassasiyetine darbe vuran ihânet çetesi ve hoca kılıklı sahte şeyhler, aslında bu Milletin dokusuna bir zehir enjekte etmiştir ve vücudun bu zehirden temizlenmesi de zaman alacaktır.
Bu temizlikte, ferâset sahibi güzel insanlara düşen, sıradan insanların zihinlerine yapılan saldırılara karşı koymak için tam bir irfan seferberliği başlatmak, iletişimi kesintisiz hale getirmek ve hiçbir mekânı boş bırakmamaktır.
Merhamet medeniyetinin mimarı olan Türk Milletinin merhamet direkleri olan vakıfların hamiyetperver vakıf insanlarına karşı vefanın yolu, zihnimize sahip çıkmaktan geçmektedir.
Tekrara düşme pahasına diyorum ki, 15 Temmuz; zihninde tereddüt olmayanların geceyi sokakta geçirdiği, zihninde azıcık tereddüt olanların geceyi yatakta geçirdiği gündür.
Gâlibi biliyoruz ki, inâyet Allah’tandır.
Allah’ın, bu mâsum Millete yardımının hiç kesilmeyeceğine inancımı da tekrar edeyim.
Bu milletin yuvasında bebekler var, bu ülkenin ovasında dilsiz kelebekler var, bu memleket toprağında beli bükük dedeler, nineler var ve bu Milletin evlatları arasında kalbine yenik düşen yufka yürekli ama çelik bilekli ihtiyar delikanlılar ve vakıf insanları var.
Bu güzelliklerin hatrına, Allah bu Millete zilleti tattırmayacaktır.
Kimse, bu inancımızın atâlete sebep olacağını düşünmesin. Aksine, bu inanç diri kalmanın, dirliği korumanın ve yeniden büyük bir dirilişin en büyük besinidir.
Bilmeliyiz ki, biz vazifeliyiz. Şu günlerdeki en büyük vazifemiz de, zihnimize yapılan saldırılara en güçlü şekilde karşı koymak ve kalbimize tereddüdün kıymığını koymamaktır.
Paralel ihânet çetesinin itlerinin riyakârlıkları gün yüzüne çıktığı zaman, “biz bunların hâin olduklarını kırk yıldır söylüyorduk” diyenlerin, 17-25 Aralık kumpaslarında, bu ihânet çetesine kuyruk olduklarını ve devlet adamlarımıza kin kustuklarını da unutmayalım.
Bunların yaptıklarının da bir riyakârlık olduğunu görelim. Bizdenmiş gibi görünen ‘bunlar’ın kimler olduğunu söylemeye gerek duymuyorum.
Ve şunu da ifade edeyim ki, 15 Temmuz gecesinde üyelerine “evlerinizden çıkmayın” mesajı atanların riyakârlıkları, çirkeflik olarak bunlara yeter.
Bilelim… Zor zamanlardan geçiyoruz.
Müttefik zannettiklerimiz, düşmanlıklarını gizlemekte sakınca görmüyorlarsa, bu bize bir şeyler anlatmalı. Düşmanımızın çoğalması da, bize güçlendiğimizi hatırlatmalı.
Riyakârların kesintisiz yayılan kirli mesajlarının hedefi zihnimizdir. Eğer bu mesajlar zihnimizden yol bulup kalbimize dayanırsa, yeniden yaşanılacak bir 15 Temmuz, bizim için aydınlık bir sabahı getirmeyecektir.
Algı denen nevzuhur kavram, bizi bundan sonra kıvrandırmamalı ve kavramlardan ziyade kavramaya sevdalı olmalıyız. Slogan insanı değil, aksiyon eri olmayı vazife bilmeliyiz.
Birinci vazifemizin de, zihnimize sahip çıkmak olduğunu hepimiz görmeliyiz.