Ömür biter ve geçip gideriz bu dünyadan. Ardımızda dünyaya bıraktığımız eserlerimiz kalır; kitaplarımız, defterlerimiz, kalemlerimiz boyun büküp bakakalırlar öylece. Hayatını yazarak yaşayanların bıraktıkları izlerdir bunlar. Yâda buna benzer şeyler. Kâh “Dante gibi” yolun yarısında olduğumuzu düşünürüz kâh sessiz bir geminin usulca demir alıp ayrılmasından o sona doğru gidişi hissederiz iliklerimize kadar. Ama ölümü yakıştıramayız kendimize ve her ölüm erken ölümdür bize göre. Sonra alır bizi Rabbimiz bu dünyadan; kaç yıl yaşamış olursak olalım anlık bir çağın esatiri oluveririz. İşte geçtiğimiz hafta bu dünyadan göçüp giden Zeki Oğuz da bütün canlılar gibi ölümü tadarak ayrıldı aramızdan. Onun adını duyuyordum çok eskilerden beri ama şahsen tanışmıyorduk. Selçukya Şiir Akşamları programlarından birinde tanıştık sanıyorum ilk defa. Sanıyorum diyorum, çünkü sanki tanışmadan önce de tanışıyor gibiydik. Şiiri seviyor, edebiyatın birçok alanında kalem oynatıyordu, sohbetini bu güzellikle süslüyordu. Sıcaktı, samimiydi ve gönlüme girivermişti.
Kendisi çok yönlü bir kültür sanat insanıydı. Şiirler söylüyor, öyküler yazıyor, elinde fotoğraf makinesi dağlarda, kırlarda manzaralar peşinde koşuyor, yetmişin üstünde bir yaşa erişmesine rağmen yılmadan, yorulmadan eserler ortaya koyuyordu. Konya’mızın Gezgin Yüreğiydi, özellikle Yörüklerin yaşam hikâyelerini yakından takip ediyordu. Çadırlarda yüzleri güneşin ışıklarından al al olmuş kadınlarımızın, çocuklarımızın fotoğraflarını kare kare çekiyor, onların hayatlarına dokunuyordu. Dedelerin, amcaların, babaları toprağın üstünden bir hayat çıkarmak için nasıl çabaladıklarına şahitlik ediyordu.
Özellikle de kitap imza günlerinde görüşüyor, uzunca diyebileceğim sohbetlerde bulunuyorduk. Konumuz çoğunlukla edebiyat, şiir, kitaplar oluyordu. Yeni çıkan kitaplarımızı birbirimize anlatıyor, daha neler yapılabileceğine dair fikirler beyan ediyorduk. Dünya görüşlerimiz farklı olduğundan belki, siyasetten ve başka konulardan pek bahis açmıyorduk. İnsanlığa dair ne varsa onun için önem arz ediyordu. Özellikle bu doğal ve estetikse, onu bir şiirle, bir öyküyle ya da fotoğraf makinesinin deklanşörüyle mutlaka dağarcığına katmasını biliyordu. Yazardı, şairdi, fotoğrafçıydı, ressamdı, gazeteciydi, gezgindi. Yörük çadırlarında, kırın yüzünde bir ateşin üstünde bir çaydanlığın yanı başında, çiçeklerle aynı hizada, koyun kuzu sürülenin ortasında kenarında hayatın izini sürer, insana dair olan her şeyde, her güzellikte içinin yankılarını duyardı.
ZEKİ OĞUZ KİMDİR?
1 Ocak 1951, Tatköy / Konya doğumlu. Erkek Sanat Enstitüsü (1966) mezunu. Konya’da bir süre gazetecilik (1969-70) yaptık. 1971’dan itibaren başladığı memuriyet görevi bir ara; 12 Mart 1971 Askeri Darbe ve Sıkıyönetim döneminde, Ankara-Mamak Askeri Tutukevinde yatmış ve ilk duruşmada suçsuz olduğu anlaşılarak serbest bırakılmıştır. Bu nedenle, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Yasasına muhalefetten, iş hayatı kesintiye uğramıştır. Konya Tarım il Müdürlüğü’nde çalışmış ve oradan emekli olmuştur. Ardından, Konya’da Rampalı Çarşı’da Sahaf ve Kitabevi işletti ve Konya’da Çalı Dergisi’ni çıkardı. Çalı Dergisi, taşrada istikrarlı olarak yayınlanan, nitelikli bir edebiyat, kültür ve sanat dergisi olarak ve özgün süreli yayın hayatı süresinde, Anadolu’da pek çok genç şair ve yazarlara destek olmuştur ve genç kalemlerin ürünlerini yayınlamıştır. Karma sergilere katıldı ve kişisel fotoğraf sergileri açtı. Özellikle Toros Dağlarına göç eden Sarıkeçili Yörükler üzerine yaptığı çalışmalar, kaynak olmuştur.
Çalı Dergisi Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Zeki Oğuz’un, ilk şiir, öykü, fotoğraf ve röportajları; 1968’de Yeni Konya Gazetesi’nde yer almıştı. Yeni Konya, Yeni Meram, Somut, Varlık, Tan (Yugoslavya), Yaba, İnsancıl, Eşik, Aykırı Sanat, Gerçek Sanat, Çağrı, Minerva, Berfin Bahar, Bizim Gazete, Tavır Gazetesi ve çeşitli dergilerinde yayımlandı. Çalı Dergisi’ni Nisan 2003’ten itibaren yeniden çıkarmaya başladı. Yeni Konya Gazetesi’nde edebiyat ağırlıklı günlük köşe yazıları yazdı (1996). Zeki Oğuz, Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Konya Aydınlar Ocağı üyesidir.
ANLIK BİR ÇAĞIZ
Ardında bir dünya
Dağlar ıssız kaldı
Yörükler öksüz
Geçti gitti şu yoldan
Usulca Zeki Oğuz
Duygusu, dünyası
Takıldı bir Çalı'ya
Ne bir kin ne bir buğuz
Çekti gölgesini kırlardan
Usulca Zeki Oğuz
Kitapları hüzünlü
Yazıları boyun bükmekte
Bugün bir bulutlu göğüz
Düşürdü damlaları içimize
Usulca Zeki Oğuz
Fotoğraf makinası kör
Objektifi ışıksız artık
Gayrı çadırlarda yoğuz
Yörükler iniyor dağlardan
Usulca Zeki Oğuz
Böyledir dünya işte
Yıllar alır ferimizi tenden
Bir anlık, kısacık bir çağız
Bir gün biz de geleceğiz
Usulca Zeki Oğuz