Yükümüz kuş cıvıltısı

İbrahim Çolak
Dağlım, yenildiğim ve sevdiğim…
Yenilgilerimi yalnız yaşıyor ancak yalnızlığa yenilmemeye çalışıyorum.
Yaşadığımız çağın içinde, eğildiği yerden kalkmaya çalışan yaşlı insanlar gibiyim.
Gönlüm düşüyor, kalkıyor, yeniden düşüyorum.
İbret almayı, hikmet aramayı unutmadığımda ferahlıyor yüreğim.
Unutuyorum.
Bana sık sık “insan” olmayı hatırlat Dağlım, bana görün, bana elini uzat.
İnanan insan için çaresizlik yoktur, üzgünüm ancak çaresiz değilim.
Zaman zaman, nemli, soğuk duyguların içinden geçiyor olsam da adın diri tutuyor beni.
Demiştim, tekrar edeyim; ne güzel bir adın var senin.
                      
Bazen kapalı bir kapının altından sızan ışık gibi, bazen pencere pervazıma konan kumrular gibi, en çok da gönlümün demirbaşı gibisin. İzlediğimiz yol, sevdiğimiz insan, kâr ve zararımızı da belirler iki gözüm. Kâr dediğimiz kazancımızı yalnızca bu dünyayla sınırlandırırsak eğer, bu yaşıma kadar kazananı görmedim. Yaşadığımız dünyayı, yaşadığımız çağı, adalet, merhamet ve sevgiyle güzelleştirmenin derdinde olacağız olmasına da, hakikat yurdunu da unutmayacağız. Burada verilmemiş saydıklarımız, Allahu a‘lem, inanıyoruz ki hakkımızda hayırlı olmadıkları için verilmemiştir ve yine inanıyoruz ki burada doymadıklarımıza inşallah ahirette doyacağız Dağlım.
 
Güneş battığında karanlık olur Dağlım; güneş, kalbimize, sevgimize ve ahirete olan inancımızdır.
Birbirimize uzak düşebilir, hayatın keşmekeşi içinde unutkanlıklar, sorumsuzluklar yaşayabiliriz.
Yaşıyoruz da zaten.
Her ne yaşarsak yaşayalım ve hatta ecel gelip kapımıza dayansa da sana vasiyetimdir…
Kalbine, sevgine ve ahirete olan inancını kaybetmeyesin.
Yani Dağlım, yani diyorum ki güneş batmasın!
 
Sevmek yeterli değil Dağlım. Sevmek yetmez; eğer ki rahatımızdan vazgeçmeyecek, yorgunluklara göğüs germeyecek ve aza kanat etmeyeceksek... Sevmek yetmez; sabır göstermeyecek ve yaşadıklarımıza ibret nazarıyla bakmayacaksak… İşin içinde hesap yoksa ve dahası işin içinde merhamet varsa üzüntü ve sıkıntılar beni yıldırmaz. Uğraşırım, emek veririm. Emeksiz tadılan zevkler, zahmetsiz kazanılanlar insana değer katmaz Dağlım. İnanan insan için “kaybetmek” ahireti kaybetmek olur ancak. Günümüz anlayışıyla kaybetmeyi varsaysak bile, insan hep sınanır Dağlım. İnsan kazanırken de kaybederken de sınanır! Sınandığımızı unutmayalım isterim.
 
“Kalp kalbe karşıdır’ derler, doğru mudur? Biz bunu daha çok kendimizi korumak için, sevdiklerimizin bizi sevmesi, sevmediklerimizin de sevmemesi için söyleriz.” Ben seni Rabbimizin tüm insanlara ve sana bahşettiği özgürlüğünle sevdim. Ben kendi özgürlüğüm gibi senin özgürlüğünü de sevdim. Kalbin kalbime, kalbim kalbine karşı mıdır, bunu ancak Rabbimiz bilir! Ne bir suçlama, ne de bir şüphenin dile gelişi; buraya yazıyor ve kalbimi şahit tutuyorum.
Kalbine fısıldıyorum; kalbim kalbine karşıdır Dağlım.
 
Dağlım, sevgilim…
Hatırlıyorsun değil mi, Sinop’taki o camii avlusunda, yükümüz kuş cıvıltısı, sol göğsümüz menevişli bir gökyüzü idi… İşte sevgilim, sen ilk şiirini, ben ilk öykümü o günün sırma ipeğinden dokuduk, yemin ederim!
 
Yaşamak biraz da esen sert ve acımasız rüzgârlardan dolayı yerinden sökülen, kuraklığa karşı duramayıp solan ve kuruyan her çiçeğin yerine yeniden çiçek ekme gayretimizdir Dağlım.
 
Necati Cumalı’nın dizeleriyle sesleniyorum sana:
“Neredeysen uzat ellerini
Başım dönüyor.”
 
Allah esirgeyen ve bağışlayandır!