Demokratik ülkelerde seçimle gelen siyasi iktidarlar, yönetmeye talip oldukları halkların içinde bulundukları sorunların gerektirdiği duruma göre, çözüm peşinde koşmaktadırlar. Bir yerde de mecburdurlar, çünkü bir daha tekrar seçimi kazanmaları için başarılı olmak zorundadırlar. Dünya üzerinde sorunlarının tamamının üstesinden gelmiş bir ülke olmadığı gibi, kıyamete kadar böyle bir ülkenin ortaya çıkması da imkânsızdır. İnsanoğlunun yaratılışının gereğinin sonucu olarak bu gerçek zaten iktisat biliminin tanımında, sonsuz olan ihtiyaçlarla sonlu kaynakların optimal bir şekilde dağılımını sağlayan sosyal bir bilim dalı olarak belirtilmektedir. Bireyin düşüncesine dayalı istekleri bitmeyeceği ve dünya üzerindeki kaynaklarında tükeneceği bilindiğine göre, geriye kaynakları etkin kullanım zorunluluğu kalmaktadır. Verimli kullanan ülkeler denildiğinde hemen aklımıza ABD, Almanya, Japonya gibi ülkeler gelse de, bunların da sorunlar yumağı içinde yoğruldukları açıktır. Fakat burada püf noktaya dikkat çekmek zorundayız. ABD, Almanya, Japonya gibi kırk civarındaki gelişmiş ülkenin sorunları, küçük boyutlu bütçe açıklarının görülmesi, işsizlik oranlarının olması gereken sınırları biraz aşarken, enflasyon oranının uygulamaya konulan maliye ve para politikalarına rağmen kabul edilebilir oran olan ≈%3’e çıkamasa bile ≈%1.5-%2.0 civarında seyretmesi gibi geçici (yapay, palyatif) nitelikteki, yani yaş pasta üzerine muz parçacığı mı yoksa kiraz mı koyalım? türünden sorunlardır. Oysa gelişmekte olan, hele kişi başına düşen gelir miktarı 1000 $’ın altında kalan geri kalmış ülkelerin sorunları ise, normal kabul edilen ≈%6’nın çok üzerinde yüksek enflasyon oranları ve yoğun işsizlik oranları, geri teknoloji ağırlıklı ve sanayi sektörünün ihtiyaçlarıyla paralel olmayan üretim profili, sürekli müdahale edildiğinden dolayı gümümüz bilimsel sistemin dışına savrulan eğitim sistemi, niteliksiz demokrasi ve yönetimlerin adeta yap-boz tahtasına dönen keyfi uygulamaları neticesinde yapısal, derin ve ciddi boyutlardadır.
Demokrasi, hukuk, insan hakları ve özgür düşünce anlayışını yönetim ve toplumlar bağlamında içselleştiremeyen ülkelerin, üretim orijinli reel ve finans sektöründe istikrarlı bir sürece ulaşmaları olanaksızdır. İşin aslı, demokrasileri gelişmiş batılı ülkelerin düzeyine göre geri kalmış toplumlardaki yapılan seçimlerin ve seçimle başa gelen siyasetçilerin uygulamalarından da, nitelikli uygulamalar beklenmesi de fazla iyimserlik olacaktır. Günü kurtarmaya yönelik ekonomi, siyasi ve sosyal kararların hızlıca alındığı, ancak sorunların geçen uzun uzun yıllara rağmen bir türlü çözülemediği, hatta her gelen yönetimin aynı şekilde, demokrasi ve ekonomik zafer vaatleriyle halkların önüne çıktığı, sıklıkla rastladığımız olgulardır. Bu noktada yukarıda ifade ettiğimiz gelişmeleri dikkate aldığımızda, anlatılanların ülkemize ve insanlarına hiç de yabancı gelmediği açıktır. Ülkemizin son elli yılı ekonomi, siyaset, demokrasi ve evrensel insan hakları konusunda vaat edilen, adeta cennet müjdeleriyle doludur. Aldığımız mesafe ise ne yazık ki bir arpa boyu kadardır. Hatta ülkemiz yönetiminin toplumun demokrasi düzeyinden daha ileri uygulamalara gitmesi de, ayrıca sorun olabilmektedir. Şöyle ki, yönetim tarafından orta ve uzun vadede halka ve ülkeye önemli katkılar sağlayacak kararlar olsa bile, yerleşik düzenden çıkar sağlayan kesim ile muhalefetin yönlendirmeleriyle engellemeye çalışılarak sonuca varılması beklenenden uzun süreler almakta ve ülkenin enerjisi boşa gitmektedir. Bu yanlışa düşmemek adına ülkemizi yöneten siyasilere ve muhalefete, ülkemizin ortak çıkarlarını göz önüne alarak, orta ve uzun vadede önemli getirisi olan kararları, her şeyden önce kamuoyu desteğinin sağlanması için, toplumu hızla bilgilendirmek gibi bir görevleri vardır. Kamuoyunun olurunu almayan hiçbir kararın, olumlu sonuçlanmasını beklemek hayalden başka bir şey değildir. Ülkemiz kamuoyunda büyük tartışmalara yol açan Rusya’dan satın alınan S-400 savunma sistemleri konusunda, Türkiye’nin önemli bir hava savunma açığını gidereceği ve daha güvenli bir hale geleceğimiz yönünde yapılan bilgilendirmeler sonucu, ilk başlardaki satın alınmasına karşı çıkan önemli bir kısmında, büyük oranda tatmin olarak artık karşı çıkmadığı görülmektedir. İktidardan ekonomi, demokrasi, sosyal ve toplumsal alanlarda da aynı hassasiyeti göstererek, adeta ayak üstü, alelacele ve kısa vadede olumlu ancak orta ve uzun vadede ülkemiz aleyhine sonuçlar doğuracak kararlara imza atma yerine, kamuoyunu bilgilendirerek kısa vadede acıtan, ancak sonraki dönemlerde ekonomik ve sosyal alanlarda kalıcı sonuçlar ortaya koyacak ve toplumu rahatlatacak irade göstermesini beklemek, sanırım abartı olmasa gerektir. İktidarı, muhalefeti ve ülkemizin her bir vatandaşı için kısaca geçen zaman herkese, alınan kararların sağlamasını yapma fırsatı verecektir. Günün sonunda ülke olarak kazanan taraf olmamız, en büyük temennimdir. Çünkü bu vakitten sonra kaybedersek, hepimiz kaybetmiş olacağız.
Soru: Cari harcamaların kısılması, toplam üretimi etkiler mi? Neden?
Sözün Gözü: Ömür biter laf bitmez, hasetlik de.