Yollar sana iyi gelsin iki gözüm…

İbrahim Çolak

Sevdiğimiz insan elimizi tutar da merhametle ve usulcacık söyler: “İki gözüm, sevdiğim, bilesin, hüzün ile mutluluk nöbetleşe gelir gider. Hüzünden ibret almak, mutluluğu da kendimizden bilmeyip şükretmek düşer bize. Kendini bırakmayasın. Bize, hepimize düşen, bağırıp çağırmadan, ortalığı ayağa kaldırmadan, yürümektir.”  

“Ruhunu acı ile besleyemezsin. Acıyla beslenen ruh zehirlenir ve zehirler. Sen hüzünlü duygular ve düşlerle besleniyorsun sanırım… Çektiğin sıkıntılar, seni daha insan yapmalı iki gözüm. Değilse çektiğin sıkıntı ile baş başa kalır ve cebelleşir durursun.”

“Bazen, şu kocaman dünyada üzerine güvenle basacağın, gönlünü sakinleştireceğin, sırt üstü uzanıp uyuyabileceğin bir kara parçası olmadığını hissini yaşarsın. Sürekli şehir değiştirir, durmaksızın yürümek istersin. Bu hislerinin üzerine gitmelisin. Kendimizi tanımanın da bedeli vardır iki gözüm.”

“Daha yenilerde yazmıştım: Şehirleri değil insanları sevmekten yanayım. Çok zaman şehirlerin adı değişir, bütün şehirler aynıdır, bir şehir gönlümüze başkenttir. İnsan gönlünden ibarettir.” Şehirler birbirine benzer, sen kimseye benzemezsin, sevdiğin ise hiç kimseye. Şehirlere değil, insana sarılırız, sevdiğimiz şehir değil, insandır.”

“Kırk şehir dolaşsak da kalbimize ve o saklı hasretimize döneriz. Yan yanayken de özleriz ve kalbimiz büyür. Dünyanın doyumluk olmadığını anlarız. Aşk aramak ve bulamayacağını bilmeye döner. Bu kalabalığın içinde, kendimizi kaybedip Leyla'yı da bulamayacağımız için çöle çıkarız. Bu çöl kalbimizdir.”

“Bu çölde ancak kendi eksiklerini bulursun. Bu çölde sevmenin adayış olduğunu görürsün. Bu çölde kendi derinliğine bakarsın. Bu çöl kalbimizdir ve çölde yeniden iman eder insan. Çöl, Allah’ın Bahçesi’dir iki gözüm.”

“Asıl olanın yürümek olduğunu ve Rabbimizin yürüyeni gözettiğini ve sınadığını, hakkımızı zayi etmediğine inanıyorum. İş çıkışı Hediyem Kitap Halit'e uğradım ayaklarımı sürüyerek. Sipariş ettiğim kitapları yüklenerek eve döndüm. Bir şeyler yedim. Aklım fikrim uyumakta. Ayakta zor duruyorum. Yemek sonrası çay içerken aldığım kitapları yeniden gözden geçiriyorum. Anais Nin'ın tavsiye ettiği kitaptan çok umutluyum. İlk on sayfasını Çince okur gibi okuyorum. Şimdilik hüsran! İkinci kitap. Yedi yüz sayfa. Simone de Beauvoir, yirmi sayfa kadar önsöz yazmış. Önsözü okurken okuduğum cümle son aylarda okuduğum en vurucu cümle. Havalara uçuyorum! Allah'a şükrediyorum... ( Nasip olursa, bu kitaptan daha sonra bahsedeyim. )”

“Kelimelerimiz, okuduğumuz kitaplar, altını çizdiğimiz satırlar, dinlediğimiz türküler… Hepsi bizi tarif eder, anlatır. Tarif eder ve anlatır… O kadar... Fazlası değil. Ötesi kalbin işidir. Ötesi “kalbin kararıdır.”

Ben bu yazıyı yazarken, fonda “Aşan bilir karlı dağın ardını…” türküsü çalıyordu.