Bizim yolculuğumuz doğduğumuz zaman başlamış değil ya da Dünya yaratıldığında… Ana rahmine düştüğümüzde mi, hayır… Bizim yolculuğumuz Merhamet sahibinin insanı yaratmayı murat ettiğinde başlamıştı. Ezeli ilminde insanın yaratılacağı malum ve takdirinde idi. İnsanlığın yolculuğu Âdem (as) ile dünya seyahatinde başka bir boyut kazanmıştı. Biz o boyutun dünya kısmından sorumluyuz işte.
Aklımızın ermeye başladığı, eylemlerimizin sevap-günah terazine konduğu andan itibaren yolculuğumuzun sevk ve idaresi tarafımıza verildi. Öncesinden ve sonrasından sorumlu değiliz, o kısımdan sorular sorulmayacak lakin sınav dünya hayatından olduğu için sorular yapıp ettiklerimizden çıkacak.
Yolcusun unutma! Yürüdüğün yol başı ve sonu belli olan bir vaktin sınırı ile çizilmiş durumda. Erdemli ve takdir edilen duyguların kadar süfli ve hakir görülen hislerin de mevcut olacak. Hakikat cihetinde olanları parlatmalı ve hayvani hislerin pençesinden kurtulmalısın. O hisler yok olacak demiyorum sana, yaratılışın icabı her iki ucun her iki kutbun niteliklerine ve özelliklerine sahipsin.
Dünya üzerinde mutlak bir iyilik hali ve sonsuz bir mutluluk hissi olmayacaktır. Nitekim doğum sancısı adı üzerinde “acı” ile anılır, ağlarsın. Fark etmiş olmalısın; ağlamanın olumsuz ve kerih görülen bir yanı var, ona bu anlamı yükleyen biz, yeni doğmuş bir yavruyu zamanla gülmenin ağlamaktan daha iyi olduğuna inandıracağız. Oysa gözyaşının öyle kolay dökülmeyeceğini yine biz biliriz. Bilincinde olarak, kalpten ve samimi dökülen gözyaşının, beyhude ve sıradan gülüşmelere galebe çalacağını bu yolculuğun sonunda öğrenmiş olacağız.
Dünyaya dair biriktirdiğimiz ne varsa bizi ancak ömrümüz kadar eğliyor olacak. Tereke olarak kalacak olanlar senden sonra senin de bilmediğin şekilde tasarruf edilecek. Dünyada hiçbir maddi karşılığı olmayan ne varsa; inanca, insanlığa, hakikate dair yolunun sermayesi olacak. Yolculuk titiz ve disiplinli bir planı gerekli kılar. Oysa biz dünyaya bizim dışımızda bizim için yapılan hazırlık içinde geliyoruz. Sonlu bir yolda olduğumuzu ancak aklımız erince anlıyoruz.
Farkında mısın sadece senden bahsediyoruz. Nitekim herkes kendi için çalışıyor, sadece kendi için yol yürüyor. Her ne kadar yolculuk boyunca kendin için çalışıyor olsan da diğer insanlarla aynı yoldasın. Onların sana muhtaçlığı kadar sen de onlara muhtaçsın. Birbirine hem imtihan hem yoldaş olan insandan başka kimdir?
Nakıs bir dünyanın natamam yolcularıyız. Tam bir sıhhat halimiz hiç olmayacak; başın ağrımasa dişin ağrıyacak, gözlerin görse kulağın duymayacak. Düşeceksin, bir yerlerin kanayacak, adını duymadığın hastalıklar müptela olacak, hiçbiri olmasa psikolojin bozulacak. Yolun gereği; böyle kabul edip teslim olmazsan bir makineden bahsediyor olacaktık. Oysa senin henüz keşfe açık bir beynin, layığı ile anlaşılmamış bir his dünyan var.
Yolcunun haletiruhiyesi nasılsa öyle olmakla mükellefsin. Yola düşmemek ya da yoldan çıkmak gibi bir ihtimalin olmayacak. Doğumundan önce ve ölümünden sonra olacakları düşünmelisin lakin seni ilk nefesinle son nefesin arasındaki yol bağlıyor. İtiraz edebilirsin ama reddetme hakkın yok. Gelip geçici bir yolda olduğunu unutma, bu yol gelip geçici olmalı ki ebedi istirahatgâh yolun açık ve aydınlık olsun.