YOKSAN KİM ÜZÜLÜR

Hakan Bahçeci

İnsan, “anlam” arayışı içinde tüketir hayatını. Anlamsız kalmak, yaşama karşı donuk ve soğuk kalmayı koyar kapımızın önüne. Anlamı bulmak yerine anlam arayışında yürünen yol belki de aranan şeyin bulunacağı yerdir. Nitekim arayış doğmakla başlamayacağı gibi ölmekle de sonlanmış olmayacaktır.

            Hayatımın anlamlı olması benim dış dünya, kendim ve Yaratanla ilişkilerimde sağlıklı ve başarılı olmama imkân sağlar. Bu imkân “anlam” arayışımda bana yol gösterir. Peki, yanlış yolda olmadığımı, bu yola has kurallara, levhalara ve ışıklara uyduğumu, yolun gereğini yerini getirdiğimi nasıl ya da kimden öğreneceğim?

            Çetin ve müşkül bir mesele açıp, zor bir soru sorduğumun farkındayım. Lakin arayış yolunda yürümeye devam etmekten başka çaremiz olmadığı da kesindir. “Doğru bir arayış çabası içinde olduğumu fark edebilir miyim” sualinin cevabını ilmî, aklî ve felsefî bakış açılarıyla cevaplamaya çalışmak bir çabadır. Lakin ilahi bir gücün yol göstericiliği olmadan bulunan her cevap güdük ve nakıs kalacaktır.

            Kendi yaşam hikâyesini doğumuyla başlatan insan aslında kendine bir sınır koyduğunun farkına varamamış mıdır? Aynı insan, hikâyesini ölümle bitirmeye de çok heveslidir. Bu sınırlamadır ki anlam arayışını sekteye uğratır, manasız kılar ve derinlikten uzaklaştırır. Oysa bizim hikâyemiz ne doğumla başlar ne ölümle biter. İnsanlığın hikâyesi yaratılışla başlamıştır. Bu gerçeği evvel emirde kabul etmeden ve inanmadan çıkılan anlam arayışı yolculukları, hüsranla bitmeye mahkûmdur.

            Yaratılış gerçeğini görmezden gelen ya da hafife alan bir yaklaşım ne kadar bilimsel ve aklî olursa olsun, insanın kendini gerçekleştirme çabasında bir noktadan sonra “yolcuyu” yalnız bırakacaktır. Oysa insan tek başına başıboş bırakılıvermiş bir canlı değildir. İnsan tek başına yolculuğa çıkmak istemez, yolun durumundan önce yan yana yürüyeceği bir yolcu var mı yok mu aramasını yapar. Yolun durumundan önce “yolcu” insana lazımdır.

            Hayatına belirli bir vakitle sınır çizen, maddeyi manadan soyutlayan ve süfli duygularını inançlarından temizleyemeyen birisinin anlam arayışı, çizdiği yolun çıkmaz sokak olduğunu gördüğünde tekrar başlayacaktır ama hüsrandan başkası da kalmayacaktır elinde. Bu tür insanlarla yola çıkmak yol arkadaşlarını da zor durumda bırakabilir. İşte şimdi bir başka çetin soru karşımıza çıkıyor; beni bu yolda yanına yol arkadaşı olarak kaç kişi almayı kabul edecektir?

            Çıktığım anlam arayışı yolunda benim eksikliğimi hisseden, ben olmadığım için tereddütler yaşayan, dönüp arkaya benden bir iz bekleyen birileri var mı?

Umutla çıkılır her yolculuğa, umut yoksa yol da kaybolur, yolcu da. Umudum olduğunu benden başkası bilmiyor ve fark edemiyorsa umudumun kendime de yararı ne kadar olacaktır? Bulunduğum yere bir değer katabiliyorsam, varlığımla yanımda olana umut verebiliyorsam arayışımın doğru yolda olduğuna bir ipucu bulabilirim belki. Yokluğum yan yana yürüdüklerimin, omuz verdiğimin, sevdiğimin, değer verdiklerimin yanında bir boşluk oluşturmuyorsa vay benim halime!