Teknoloji ilerliyor, hayatımızda vazgeçilmez bir unsur haline geliyor. Telefon ve bilgisayar kullanmayana nadiren rastlıyoruz. Minicik bebeler bile akıllı telefonu kimi zaman ebeveynlerinden daha iyi kullanıyorlar.
Telefon olmadan yaşayamaz durumdayız. İki dakika boş zamanımız olsa hemen sosyal medya hesaplarımızda geziniyor ya da telefonumuza çeşit çeşit indirmiş olduğumuz oyunlara dalıyoruz. Bu durum, bize verilen ve kıymetini bilmediğimiz iki nimeti hatırlatıyor bana: “Sıhhat ve boş zaman.”
Boş zamanımız yok zannediyoruz, ama aslında o boşluğu gereksiz birçok şeyle dolduruyoruz. Sosyal medya kullanımı yaygınlaştığından beri kitap okuma oranlarında düşüş yaşandığı bir gerçek. Bir kitabı okumak emek istiyor; biz ise hazır olarak önümüze sunulanı tercih ediyoruz.
Sosyal medya artık hayatımızda yer etti ve alışkanlık haline dönüştü. Yalnız ölçülü kullanmayı öğrenmek zorundayız. Bağımlılık haline getirenler oldu, her yediğini, içtiğini, yaptığını adım adım paylaşanlar çoğalmaya başladı.
Mahremiyet kavramını yok etmeye niyetlenenlere yardımcı olmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Her ne kadar anlamı çarpıtılmış olsa da muhafazakâr insanlar da bu furyaya katıldı, kendisini ve ailesini muhafaza etmeyi terk etti.
Sosyal medyada fotoğraf paylaşmanın caiz olup olmadığını tartışan kardeşlerimizi gelinlikli fotoğraflarıyla görür olduk. Yüzünü göstermek istemeyenler ise garip bir şekilde boyundan aşağı çekilmiş fotoğraflarını paylaşır oldular. Mahremiyet yüzünü paylaşmadan kıyafetini paylaşarak korunmuş oluyordu çünkü!
Hiç fotoğrafını görmediğimiz arkadaşların boy boy gelinlikli fotoğraflarını görünce yine ters giden bir şeyler olduğunu düşünüyorum. Diğer şehirleri bilmem; önceleri Konya’da kızların baba evinden gelinlikle çıkarılma anlarında ailenin delikanlıları iki taraftan battaniye tutarlardı, gelin bu battaniyelerin arasından yürür araca binerdi. Gelin mahremdi ve onu en süslü haliyle başkalarının gözlerinden korumaktı maksat. Geçenlerde bazı insanları bir yerde bu durumun ne kadar saçma olduğunu konuşurken gördüğümde, birçok kavramın artık hayatımızdan çıkarıldığıyla ne yazık ki acı bir şekilde yüzleştim.
Muhafazakâr ablalar olarak illa denizde, plajda mayolu fotoğraf paylaşma zorunda hissetmeyelim kendimizi. Evet, kapalı bayanlar olarak biz de bunları yapabiliyoruz; herkesin gözüne sokmanın bir âlemi yok!
Mahremiyet kavramını yitirdiğimiz zaman itikadî ve amelî birçok noktada sıkıntıya düşeriz. Buna mahal vermemeliyiz. Özellikle biz kadınlara bu konuda çok iş düşüyor; çünkü toplumu inşa edenler kadınlardır, annelerdir. Biz bu konularda hassas olalım ki, ince düşünen evlatlar yetiştirelim.
Duygularımızı paylaşacak arkadaşlar edinelim. İnanın daha keyifli olacak.
Bir de şu konuya değinmek istiyorum:
İçki sofralarını ya da kadehlerini paylaşanlar var. Bu Allah’ın yasakladığı bir şey, içmek zaten doğru değil, bir de paylaşılıyor. Bu durum kişiler için zafiyet haline gelmiş ya da yetiştiği aile içerisinde normal -normalleşmesi ne kadar sakıncalı da olsa- bir durum olabilir. Allah’ın istemediği bir şeyi alenileştirmeyelim. Peygamberimiz (sav) günahı aleni işlemeyenlerin affedileceğini müjdeliyor bize. Neden herkese göstererek işlediğimiz bir günahı tescilleme yoluna gidiyoruz ki!
Çorbadan hoşafa kadar bozuk her şey, önemli olan bir yerlerden düzeltmeye başlamak. Bu hatırlatmaları yaparken sözüm elbette sadece kadınlara değil; çünkü mahremiyet sadece kadınlara has değil. Erkeklerin mahremiyet algıları da değiştiği için bu durumdayız.
Önce kendime olmak üzere isteyen herkese düşen bir pay var; haydi bir yerlerden başlayalım, her iki dünyayı da düşünerek adım atalım ve yarınlarımız ümitvâr olsun.