Kabile anlayışı; kendi fikrinden, kendi zikrinden, kendi eşrafından, kendi etrafından, kendi efradından, kendi bölgesinden, kendi gölgesinden olanlara; ilmine ve irfanına, bilgi ve ehliyetine bakılmaksızın makam ve yetki verme işidir.
Kâbiliyet anlayışı ise, İnsanlığın Serveri İki Cihan Peygamberi Efendimizin tavsiyeleri doğrultusunda, ehliyetli ve güvenilir insanların aranması, devlet işinin ehil insanlara bırakılmasıdır.
Bu iki tanımla yazımıza giriş yapmış olalım.
Maalesef, bu Millete, son yüz yıllık süreçte, en önemli kıymetlerinden olan ‘işi ehline vermek’ ilkesi unutturuldu. Bu unutkanlığın, Osmanlının son yüz yılında da hüküm sürdüğünü söylemek yanlış olmaz.
İşin gereklerine göre insan arayışı, saflık olarak kabul edilir oldu. Etraflıca ehliyetli insan aramak yerine etraftaki adamlara uygun işler tahsis etmek kaygısına düşüldü ve bu tavır en yaygın hal durumuna geldi, her kurumda.
Yetki sahibi insanlar, etraflarında ehliyetli insanları değil, ehliyetsiz emir erlerini çoğalttılar. Bunların sayısı çok olunca, işin iyi yapılması değil etrafın adam(!) kaynaması sevindirir oldu yetki sahiplerini.
Etraftaki adamlara iş tahsis etme önceliği, vatan-millet sevdasının varlığını bile sorgulayamayan bir körlüğe döndü, birçok görev ve makam için.
Devletin bürokrasi sisteminde kurulmuş olan bu çark, en samimi devlet adamlarını bile çok kolay bir şekilde aldatır oldu. Bir teşkilatın başı olan insan, ne kadar samimi olsa da, bu kabile çarkının içinde fonksiyonel çapsızlığa mahkûm edilir oldu.
Millete hizmet makamları kâbiliyet anlayışıyla değil kabile anlayışıyla doldurulduğu için, 15 Temmuz işgal girişimi bu Millet için kaçınılmaz bir kader oldu.
Bürokrasinin ve bu yolla Devletimizin altına gizliden gizliye yerleştirilen bu dinamit, öyle bir patlatıldı ki, az kalsın parçalarımızı dahi bulamayacaktır. Allah korudu.
Bu büyük beladan sonra şunu ifâde edelim:
Ehliyetli insanı arama ilkesi, bu Milletin yitiğidir ve acilen bulunmak zorundadır.
Fetonun itlerinin bu Devletin en kılcal damarlarına kadar işleyebilmesinin tek sebebi, kâbiliyet anlayışının kabile anlayışına ezdirilmesidir.
Devlet kademesinde etkili yerleri tutan bu itler, kendi enikleri haricindeki insanlara hayat hakkı bile tanımadılar ve bu Devletin bekası için hayati öneme sahip birimler bu itler tarafından işgal edildi.
Bunlara bu imkânı veren en temel etken şüphesiz ki, yetkilendirme süreçlerinde bu zamana kadar gelmiş olan keyfiyet ve kabile anlayışıdır.
‘Bizden olsun da çamurdan olsun’ diyen bu anlayışın, adam bozması bu çamurlarla bir milleti nasıl bir bataklığa sürüklediğini hepimiz gördük 15 Temmuz’da.
Ümitsiz değiliz.
15 Temmuz’da; mesele vatan olunca kafası atan, tankların altına pervâsız yatan, Rabbine canını bedelsiz satan kor yürekli insanları da gördük. Allah, bu Milletin serdengeçtilerinin sayısını azaltmasın ve 15 Temmuz gibi bir belayı da bir daha bu Millete yaşatmasın.
Yetki ve görevlendirmelerin, kâbiliyetten ziyâde kabile anlayışıyla yapılması sadece 15 Temmuz belası olarak dönmedi bu Millete.
Daha derin bir yaramız var ve bu yaranın henüz farkında değiliz.
Kabile anlayışının yetki ve görevlendirmelerde hâkim kılınması, el etek öpmeyi kendine zul gören bu Milletin kıymetli evlatları için de bir uzak duruşu beraberinde getirdi.
Her makamı kirli bir menfaat tasına dönüştüren girift ilişkiler, güzel insanların yetki makamlarından uzak durmasına sebep oldu.
El etek öpmeyi kendine zul gören şahsiyet insanları devreden çıktıkça, devlet kademesindeki çarkların devreleri atmaya başladı
Şunu hemen ifâde edelim:
Devlet adamlarımızın, bugünden tezi yok bu Milletin kıymetli evlatlarına karşı en büyük borcu, devlet kademesinde görev, makam ve yetki sahibi olacak insanların seçilmesinde kabile anlayışının terk edilerek, kâbiliyet anlayışına geçilmesini tesis etmeleridir.
Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen anayasa maddeleri arasına, kâbiliyet ilkesi de eklenmelidir.
Böylelikle, bu Milletin kıymetli evlatlarına Devletine hizmet kapısı her dâim açık kalacaktır. Bu evlatlar, nerede ve ne zaman kabiliyete ihtiyaç hissedilirse, orada kendilerini göstereceklerdir.
‘Allah bir daha bunlara iktidar yüzü göstermesin’ diyen samimiyetsizlerin, ‘bunlar’ dediği iktidar sayesinde makam mevki devşirdiği zamanları yaşıyoruz.
Bu samimiyetsizliğin kaynağı olan kabile anlayışı, devletimizin ahvâli için, fetöden sonraki en rezil görüntülerden biridir.
Samimiyete sevdalı devlet adamları, işin gerektirdiği ehliyeti iyi tayin etmek ve bu ehliyete sahip insanlara Millete hizmet kapısını her daim açık tutmak zorundadırlar.
Ehliyetin, vatanına gözü gibi sahip çıkarak bu Milleti közden korumaktan geçtiğini de unutmayalım.