Günler ayları, aylar yılları kovalıyor. Zaman su misali süratle akıp giderken ömür sermayemizden eksilen takvim yaprakları bizi nihai yolculuğa her gün bir adım daha yaklaştırıyor. Miladi yılın sayılı yaprakları son esintisine hazırlanırken yeni miladi yıl ise toplumlarda yeni başlangıçlarla yerini almaya hazırlanıyor. Toplumlar değerleriyle bilinir, onlarla anılırlar. Değerleriyle yaşar, onlarla ayakta dururlar. Bu bağlamda Müslüman Türk kimliğimizi oluşturan en yüce değer, yaratılış gayemizi hatırlatan, sorumluluklarımızı öğreten ve bize kimlik ve şahsiyet kazandıran kalbimizdeki sarsılmaz imanımızdır. Tarih boyunca aziz milletimiz, kulluktan sosyal hayata, giyim kuşamdan yeme içmeye kadar her alanda bu değerlere sahip çıktığında inançlarını ve kültürlerini muhafaza etme gayreti sarf etmiştir. Çağ kapatıp çağ açan medeniyetler kurarak, ilim ve bilimde, kültür, sanat ve edebiyatta bütün insanlara önder ve örnek olmuşlardır.
Bunun yanında yeryüzünde kimi toplumlar ne zaman kendi inanç ve değerlerinden uzaklaşıp yabancı kültürlerin etkisi altına girmişler, işte o zaman kimlik ve aidiyetlerini kaybetmişlerdir. Dünya küresel bir köy halini alırken ahlaki değerlerin, örf ve adetlerin bozulmaya yüz tuttuğu, kültürel yozlaşmanın toplumları kasıp kavurduğu, yabancı kültürlere hayranlığın oldukça arttığı bir dönemde yaşıyoruz. Böyle bir dönemde kimlik muhafazası büyük bir imtihan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu imtihanlardan bir tanesi de yarın sona erecek olan 2022 yılının sonunda kutlanması beklenen kadim kültürümüzle ve inanç yapımızla hiç bağdaşmayan yılbaşı etkinlikleridir.
Oysaki yılbaşı adı altında yapılan eğlencelerin, bu eğlencelerde yer alan sembolik figürlerin, çam ağaçlarının kesilmesinin tarihimizle, kültürümüzle, inancımızla kısacası bizi biz yapan değerlerle örtüşür hiçbir tarafı bulunmamaktadır. Güzel dinimiz İslam, bütün kötülüklerin anası olan alkolü, ocakları söndüren, cinayetlerin işlenmesine sebep olan kumarı, şans oyunlarını, piyangoyu amasız fakatsız bir şekilde yasaklamıştır. Bunun aksini bile bile yapmak ise günahta ısrar etmek ve Allah’ın çizdiği sınırların ötesine geçmekte inatlaşmaktır. Oysa bir Müslüman her zaman ve her yerde insan olmanın şerefli sorumluluğunu, iman emanetini yüklenmenin ağırlığını ve hesap gününün yakınlığını unutmadan kendisine emanet edilen değerleri en güzel şekilde korumakla mükelleftir. "Beni gören ve bilen bir Allah var" düşüncesiyle Mü'min Allah'tan korkar veya Allah'tan utanır da, ancak bu sayede günahlara ve haramlara karşı kendisini frenleyebilir.. Allah’ü Teâlâ hepimizi bulunduğu ve yaşadığı her anı hakkıyla değerlendiren, en güzel şekilde kulluk görevini yerine getiren ve iki cihan saadeti kazanan bahtiyar kullarından eylesin! Selam ve dua ile…