Yağmurun temizlediği sokaklar pırıl pırıl ve bu güzel bahar gününde iki eski dost caddede karşılaşır.
Ali: Saygıdeğer dostum, ne güzel tevâfuk, epeydir görüşmüyorduk. Nasılsın, işlerin nasıl?
Veli: Sorma üstat! Çok yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Bin öğrenci ile uğraşmak hiç kolay değil.
Ali: Seni anlayabiliyorum. Bizde de aynı yoğunluk var ama ben yetkilerimin bir kısmını hoca arkadaşlardan birine devrettim ve biraz rahatladım. Bizde sayı bin beşyüz.
Veli: Neydi o çileli günler be üstat! O köhne iş hanında, örümceklerle geçen tam 20 yıl ve heba olan yıllar…
Ali: Şükür ki, gözümüzü zorla açtı o güzel insan ve bu günleri gördük. Yoksa, örümceklere fareler de arkadaşlık yapmaya başlayacaktı.
Veli: Hani, biz de az haksızlık etmedik o güzel insana. Sır küpünü bile sırtından vurmaya çalıştık.
Ali: Vallahi çok haklısın! O günleri düşündükçe, bir bilsen nasıl pişman oluyorum.
Veli: Bendeki nedâmeti hakkıyla anlatacak kelimelerim yok inan.
Ali: Sıradan bir dershaneciden 5 katlı kocaman bir okul sahibine döneceğimi söyleseler, hayatta inanmaz, güler geçerdim.
Veli: Ya benim durumum! İki yakamın bir araya gelmediği o günlerin çulsuz Veli’si nere, 3 bin m2 büyüklüğünde kocaman bir lisenin sahibi Veli Bey nere. Bin lise öğrencimiz var ve üçyüz küsürünü bu sene üniversiteli yapacağız İnşaallah.
Ali: Aldığın kredilerin ödemesi ne âlemde?
Veli: Biliyorsun, krediler faizsizdi ve geri ödemesi, aldıktan iki yıl sonra başlayacaktı. Okulumuzu açalı 3 yıl oldu ve kredilerin tamamını kapattım gitti. Aman kimseye söyleme! Şeytan kulağına kurşun…
Ali: Kimseye söylemeyecek bir durum yok saygıdeğer dostum. Özel okula dönüşmüş bütün dershanecilerin durumu hemen hemen aynı. Ben de kapattım bütün borçları ve kafam rahat.
Veli: Vergi de ödemiyorum hâlâ ve hocalarımızın sigorta primlerini de devlet karşılıyor.
Ali: Daha dün gibi hatırlarım. Çalışan hocalarımızın günlerini nasıl eksik bildiririm de mâliyetimi azaltırım diye düşündüğüm yılları.
Veli: O da bir şey mi? Sigortasız çalıştırdığımız hoca arkadaşlarımızı köşe bucak saklardık denetimlerden.
Ali: Bugün bütün hoca arkadaşlarımızın kazançları tam olarak bildiriliyor ve hiçbir gizlimiz saklımız yok evelallah.
Veli: Bazen, üniversiteyi kazanamayan ama dershanemize gelen gençler geliyor aklıma. Adreslerine ulaşabilirsem, aldığım dershane ücretlerini iâde edeceğim.
Ali: Dostum, ben on beş gence ulaştım ve ücretlerini iâde ettim bile.
Veli: Geriye dönüp şöyle bir bakıyorum da: Şu üç yılda katettiğimiz yol… İnanılacak gibi değil!
Ali: Ne cıngarlar çıkarmıştık o örümcek yuvası dershaneler için. Demediğimizi bırakmamıştık o güzel insana.
Veli: Haklısın! Dershaneler kapanırsa terör hortlar diyen arkadaşlarımız bile oldu. Onların yatacak yeri yok vallahi!
Ali: Şu halimize bakıp düşünüyorum da: O güzel insan, bize yine de yumuşak davranmış.
Veli: Hâlbuki hoşgörüydü bizim can azığımız o dönemlerde. Azıksız çıkmışız gâliba yola.
Ali: Hoşgörünün âlâsını öğrenmiş olduk bu süreçte o güzel insandan.
Veli: Bu suçluluk duygusu, bize yük olarak yeter be Ali.
Ali: Her canlının korktuğu gibi, biz de korktuk değişiklikten. Alışkanlıklarımız galip geldi o dönemde bize. Düşünmeden çok söz söyledik.
Veli: Kendimize şöyle biraz uzaktan bakabilecek ferâsetimiz olsaydı, birçok kırıcı söz şu an dilimizin mahkûmu idi.
Ali: Evet, maalesef şimdi biz o kırıcı sözlerin mahkûmuyuz. Üslubumuzda edep kalmamıştı.
Veli: Belki de şu pişmanlığımızın çâresi, bir selamda saklıdır. Yarın beraber Ankara’ya gidelim ve Çankaya’da ziyaret edelim o güzel insanı. Bizi reddetmeyeceğine inanıyorum.
Ali: Kalp kalbe karşıdır derler be Veli. Benim de aklımdan geçen bu idi. Randevu işini ben hallederim. Sen hızlı tren biletlerini al.
Veli: Özür de dileyelim mi?
Ali: Özür beklediğini zannetmiyorum. O bizi, bizden iyi düşündüğünü babalık yaparak hepimize gösterdi. Ona, isimlerimizi söylesek yeter.
Ben, Ali Pişman.
Ben, Veli Nâdim.
Saygılar efendim…
Duânızı eksik etmeyin efendim.