Bu millet ne dün bıraktı onurlu kavgaları ne bugün bırakır…
Kavgadan kastımızın boş hevesler uğruna olmadığını bir kez daha yineleyelim de kimsenin aklına gayrısı gelmesin. Doğrularımız imanımızdan gelir ve imanımız kavgamızın ateşi, sınırı ve kaynağıdır. Beşeri arzuların ve gayelerin payesi uğramasın diye dünya ve içindekilerine değil ezel ve ebet sahibine kulak veririz.
Şimdi eskimeyen yeni bir oyunun senaryonun içinde bulduk kendimizi. Tüm planların yazılıp çizilenlerin Müslüman Türk milleti üzerine kurgulandığını, bu topraklara rağmen sahneye konulduğunu görüyoruz. Kavgamız da bu sebepten canlı ve ayakta duruyor hep.
Biz böyle sözler söyleyince bitiyor mu her şey ya da görevimizi ifa etmiş sayılıyor muyuz? Elbette hayır, hem bu oyunu bozacak hem de kendi yazdığımız oyunu oynatacağız, buna erişirsek belki yüzümüz olur, tarihe, millete ve söze bakmaya…
Burnumuzun dibinde bir tufan ve bir ateş hortumu çıkmış, azdıkça azıyor. Hercümerç halde sınırımız. Kim, kimi hangi sebepten katlediyor ve bu katledilmeye neden birileri “cihat” diğeri “terör” diyor. Büyük ağabey Amerika, bomba yağdırıyor bir yerlere, o yerlerde kim ölüyor ve hangi topraklar kimin için boşaltılıyor? Attığı bombanın, uçağın yakıtını kimden temin ediyor?
Yanı başımızda sürgit devam eden bu kör dövüşünün kazananları kimler olacak ve kimler bu kazançtan pay alacak? Bu savaştan birden çok galip çıkacağını sananlar büyük bir yanılgı içindeler. Bu yanılgı içinde olanların başında Kürtleri temsil ettiğini, onların haklarını savunduğunu iddia edenler geliyor belki de. Zafer kazanacaklarını sanmanın ötesinde oyunun bir figüranı olmadıklarını kim ispatlayabilir?
Özgürlük havarisi olmanın bedelini ve yükünü çekebilecek olgunluğa erişemeyenler altında kalacaktır hürriyetin. Kendi yuvasında, toprağında yaşamasına izin verilmeyen, çıkar ve para hesaplarının içinde kalan, binlerce masum insanı yapayalnız bırakıp yurdundan edenlerin özgürlükten bahis açması ne hazindir.
Söz özgürlükte açılmışken, haddini bilmeyenler hürriyetine de sahip çıkamazlar. Bu sahipsizliklerden biri de sapkınlık içinde olanların düştüğü durum olsa gerek. Kendi halinin garabetine, vahametine bakmadan bana da özgürlük çığırmaları ile yollara dökülmenin tutar bir tarafı yok. Ne söyleseniz ne yapsanız yok. İnancımız gereği yok. Garip olansa; sınırımızda kendi ırkından insanları yerinden yurdundan eden bir oluşuma bir şekilde katkı sağlayanların bu yürüyenlerle yan yana gelip halini arz etmesi değil midir?
Hak edene hakkından fazlasını ya da eksiğini verince özgürlüğün de derinliği sığlaşıyor. Sığlaşan özgürlüğün savunucuları da haddi aşıyor. Haddi aşanları sevmeyen kimdir?