Mart ayının kışa izin vermediği, bahara da naz ettiği günlerini tükettik.
Bu yıl kar kendini hissettirmedi Anadolu’da.
Yağmurlar bir parça içimizi rahatlatsa da ortak kaygı şimdiden dile getiriliyor.
Kuraklık mı olacak?
Küresel ısınmanın çevresel, sistemsel ve biyolojik etkileri konuşula dursun, insanoğlu buzullarda foklarla başlayıp acımasızlığına tüm şiddetiyle devam ediyorsa, tabiatı da hararet basmaya başlamıştır.
Hayvana, doğaya hatta kendine zulmü, şiddeti, acımasızlığı reva gören yeryüzü halifeleri yaşadığı ortamı cehenneme çevirirken “Dünya böyle iyi insanlar hürmetine dönüyor” dediklerimiz de var.
Toprak ana, “Dünya döndükçe dursun” hitabıyla anılanlara da, arkasında yaşanılır dünya bırakanlara da, yaptığı hatanın bedelini yıllardır ödetenlere de , ismi ebediyen gönüllere yazılanlara da ev sahipliği yapıyor ve yapacak.
Çok uzaklara gitmeyelim. Ülkemizin son yüzyıllık tarihini şöyle bir zihninizden tarayın.
Yaşarken değeri bilinmeyende, her dönemde efsane olanda, kaybıyla kıymeti öğrenilene de coğrafyamızda rastlamak mümkün.
Velhasıl bu topraklarda hainde bol, kahraman da…
Özgürlüğü hadsizlikle karıştıranlar, şimdilik bir kenarda beklesinler biz bu vatanın gerçek gönül erlerinden birinden bahsedelim.
Duyanlar hatırlayacaktır. Hz. Ömer’e atfedilen bir söz var “Yeryüzünde nice bilinmeyenler vardır ki gökyüzünde şöhret sahibidirler” diye.
Meleklerin imanına, ihlâsına şahit olduğu böyle yiğitler barındırdı Anadolu.
Adı anılınca gözlerimizin dolduğu, sevdiğimiz, hani sofrada bir tabakta onun için koyduğumuz, aileden, bizden, akrabadan, eşten , dosttan…
Tanınmadan sevilen, adı anıldığında yüreklere işleyen, namusunu, canını, aileni teslim etmekte tereddüt göstermeyeceğin isimler…
Şimdi Fethi Sekin desem, Ömer Halisdemir desem yurdum insanında bu tür hisler uyanır.
Dua ve minnetle anmanın dışında derin bir kabullenme bir aşinalık vardır.
Asker odaklı bir toplum olduğumuzdan güvenlik güçleri her zaman başımızın tacı.
Fakat onları gösterilen hassasiyet siyasetçiler için geçerli değil.
Geçmiş tecrübelerden de kaynaklı olarak ülkem insanı politikacısına pek güvenmiyor.
Kaba bir tabirle, “Yukarıdakiler malı götürüyor” düşüncesi yada zerre kadar hazzetmediğim “Devletin malı deniz yemeyen keriz” mantığıyla yıllarca sömürülen vatandaşımız nasıl güvensin siyasetçilere.
Yalnızca onlar için geçerli bir tavır değildi bu.
Genel kanı şuydu ki, politikacılar malı götüren, bürokratlar ise ulaşılmayan insanlardı.
Son on beş yıl öncesine gidelim.
Bir valinin, kaymakamın yada rektörün yanına gidebilmek ütopik bir dünyanın en ütopik hayaliydi.
Şimdi valiler muhatlarla düzenli görüşüyor, kaymakamlar halkla özellikle kırsal yerlerde köylüyle iç içe, rektör öğrencinin mesajına karşılık veriyor.
Siyaset- bürokrasi- halk arasındaki iletişimin artması, ülkenin gerçekten kaynaşması ve işlerin yürütülmesini sağlayan en önemli etken.
Kendi halkını hakir gören bürokratlar, siyasetçiler, halkı vatan sevgisinden değil ama devlete bağlılıktan uzaklaştırabilir.
Ki bu büyük tehlike.
Devlet olmadan millet olmaz.
15 Temmuz’la birlikte ise siyasette farklı bir dönem başladı.
Menderes’i ve arkadaşlarını kurban veren milletimiz, Erdoğan’ı hainlere yedirmedi.
En umulmadık zamanda ortaya çıkan bu durum kolektif bir bilincinde yerleşmesine vesile oldu.
Toplumla barışma süreci bu şekilde yaşanadursun, bir yandan da Bilal Erdoğan’ın gemileri, diğer siyasilerin yada çocuklarının mal varlıkları ve haklarındaki ithamlar devam etmekte.
Oy verin destekleyin, yada tamamen karşı çıkın.
Bir siyasetçiyle ilgili bir şey duyduğunuzda acaba diye kalbinizden muhakkak bir his geçer.
Tüm bunların dışında adını anmak dahi kalbi mutmain eden tek isim rahmetli reis Muhsin Yazıcıoğlu’dur.
Siyasetçiden çok devlet adamı olan, devletin adamı olan, bizden olan, Anadolu’nun yetiştirdiği son isimdir reis.
Ardından düşünmeden gidilen, vatan sevgisine, imanına, ihlasına tanımadan şahit edilebilecek başka bir kişi aklınıza geliyor mu?
Kendisi yada ailesi hakkında kalbinizi mutmain kılan başka bir isim var mı?
Mart ayının soğuk günlerinde artık suikast olduğu şüphe götürmeyen bir şekilde kaybettiğimiz Rahmeti Başkanımız için söylenen her şey muhakkak az gelecek.
Tacettin dergahında geçen zamana inat artan bir sevgiyle ebedi mekanında ziyaretileri artsa da , açıklanamayan bir kazanın vebali hepimizin omzunda.
Ne zaman Muhsin Başkan desem gözlerim dolar.
Davasına hakkıyla sahip çıkamadığımızdan mı yoksa onun karakterinin güzelliğine bakarken kendi eksikliğimizi gördüğümüzden mi bilmem…
Ozan Arif’inde dediği gibi “Büyük ruhlu insanda büyük büyük dert olur. Mert olan insanların talihi namert olur”
Mert bir yiğidin namert düşmanlarıyla sonlanan hayatı, soğuğun da içimizi yakacağını gösterdi.
Sen üşürken gönlümüzdeki kor geçen zamanda daha da artarken, sana ve yoldaşlarına kıyanların bulunması çaresizliğin içindeki tek umudumuz.