İsrail'in Gazze'deki soykırım saldırıları birinci ayını doldururken, çok sayıda sivil İsrail tarafından şehit edildi.
Tüm dünyanın gözü önünde masum bebeklerin canına kıyan terörist devlete karşı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de boykot kampanyaları başlatıldı.
Her ne kadar birileri bu boykot kampanyalarını küçük görmeye çalışsa da İsrail’in ve İsrail destekçisi başta BD olmak üzere pek çok ülkeye para akışını durdurmak her zaman işe yarayan bir hamle olmuştur.
Zulme engel olamasak bile zulme ortak olmamak adına boykot kampanyasına hepimizin sonuna kadar destek olması gerekiyor.
Konya’da, Büyükşehir Belediyesi, Karatay Belediyesi, Selçuklu Belediyesi, Meram Belediyesi ve bazı ilçe belediyeleri, İsrail'e tepki olarak tesislerinde İsrail menşeli ürünlerin satışını durdururken belediye başkanları yaptıkları duyurularda vatandaşlara da bu ürünleri almamaları çağrısında bulunmaya devam ediyorlar.
Konya’da belediyelerin yanı sıra, bazı kamu kurum ve kuruluşları da boykota destek veriyor.
Selçuk Üniversitesi ve Necmettin Erbakan Üniversitesi Rektörlüklerinden yapılan açıklamada üniversite yerleşkesi içerisindeki kantin ve kafeteryalarda İsrail'in Filistin'i işgaline destek veren markaların ürünlerinin artık satılmayacağı duyurulmuştu.
Bu manada Konya zaten hassas bir şehirdir. Sadece vatandaşlarıyla değil, kurum ve kuruluşlarıyla her zaman Gazze’nin yanında zulmün ise karşısında durmayı bilmiştir.
Alınan kararlar isabetli olmuştur ve devamı da gelmelidir.
BANKALAR AYAK DİRETMESİN
İsrail'in Gazze'de yaptığı katliamların yankıları davam ederken, vatandaşlar sosyal medyada, ABD ve İsrail menşeili olan Mastercard ve Visa'yı boykot ederek yerli ödeme yöntemi Troy'a geçme çağrısı yapmıştı.
Türkiye’nin Nisan 2016’da piyasaya sürdüğü yerli ödeme sistemi Troy son birkaç günde büyük rekorlar kırmaya başladı.
Yerli ve milli ödeme sistemi Troy'un kart sayısı 19 milyonu aştı.
Türkiye bankacılık ve finans sektörünün ortak çabalarıyla Bankalarası Kart Merkezi çatısı altında hayata geçirilen Troy; banka kartı, kredi kartı ve ön ödemeli kartlarda yer alan, alışveriş yapmayı ve ATM’den para çekmeyi sağlayan teknolojik altyapı ve marka olarak hizmet veriyor. Troy ödeme sistemini kullanan banka ve elektronik para kuruluşu sayısına her yıl yenileri ekleniyor. Türkiye'de Troy kartı destekleyen 18 banka ve 3 elektronik para kuruluşu bulunmakta. Troy logolu kart sahibi olabilmek için bankanıza başvuruda bulunmanız yeterli oluyor.
Fakat bazı bankaların bu konuda ayak direttiği haberleri geliyor.
Kart aidatı ücretinden tutun da olumsuz yönlendirmelere kadar pek çok engel çıkarıyorlarmış.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun (BDDK) gerekli yaptırımları uygulaması gerekiyor. Lütfen bankalara çeki düzen verin!
YERLİ ÜRÜN MÜ, YERLİ VE MİLLİ ÜRÜN MÜ?
Yukarıda da bahsettiğim üzere boykot kampanyasını sonuna kadar destekliyorum. Ancak bu konuda birçok vatandaşımızın kafa karışıklığı yaşadığı açık.
Çünkü hangi ürünün nereden geldiğini bilmiyorlar.
2018 yılından beri Türkiye’de üretilen ürünler için fiyat etiketinin bulunduğu alana Yerli Üretim Logosu eklenmesi zorunlu kılınmıştır. Ayrıca yerli üretim logosunun haricinde ürünlerin üzerine menşei ülke yazılmak zorundadır.
Bu uygulama elbette çok güzel ve doğru olmuştur. Ancak bence yeterli değildir.
Ürünlerin pek çoğunda Yerli Üretim Logosu yer alıyor ama menşei Almanya, Fransa, İsrail ya da çok ortaklı şirket çıkabiliyor. Örneğin ünlü olan o kola markasında da yerli üretim yazıyor, Türkiye de fabrikası var, fakat menşei Türkiye değil!
Çok sayıda İsrail/ABD firma-markası Türkiye’de üretim yaptığından etikete Yerli Üretim Logosu koyabiliyor. Lisansı kime ait olursa olsun, Türkiye'de üretilen her ürün "Yerli Ürün" olarak adlandırılıyor. Büyük bir anlam karmaşası var.
İşin özü şöyle; Türkiye’de üretilen ürünlerin tümüne “yerli ürün” diyebiliyoruz. Fikrî ve sınai hakları Türkiye’ye ait ürünlere ise "millî ürün" diyoruz. Ama hem Türkiye’de üretilip hem de fikrî ve sınai hakları Türkiye’ye ait ürünlere ise "yerli ve millî ürün" diyoruz.
Ticaret Bakanlığı’nın 2018 yılında aldığı Yerli Üretim Logosu zorunluluğu ve menşei ülke ibraz zorunluluğunun bir kez daha düzenlenmesiyle bu konu aşılabilir.
Menşei ülke ibaresinin çok daha büyük harflerle ve gerekirse bayrakla desteklenmesi, hatta marketlerin yerli ve milli ürün reyonunun teşviki güzel olur.
Böylelikle hem yerli ve milli ürünlerin para kazanır hem boykot başarılı olur hem de yabancılara para kazandırmaktan kurtuluruz.
Market ve mağazalara da bu konuda çok iş düşüyor. Eğer güzel bir düzenleme yaparlarsa yerli ve milli ürünlerin satışında dişe dokunur bir patlama yaşanır.
Diğer önemli konu da üreticilerle ilgili.
Yerli ve milli üretim yapan firmaların kaliteye ve fiyata artık gereken özeni göstermesi gerekiyor. Fırsatçılık ve üç kağıtçılık kafasıyla bir arpa boyu yol alamayacaklarını bilmeleri lazım. “Nasılsa satışımız artıyor, ne üretirsek bu millet alıyor, istediğimiz fiyata kitliyoruz” kafasını hemen terk etmeliler. Özellikle kalite anlamında ödün vermemeleri gerekiyor.
İnsanlar o bilinen markalara keyfinden yönelmiyor hem kaliteli hem üretici ürününün arkasında duruyor hem de fiyat performans açısından verimli. Ne yazık ki yerli ve milli ürünlerimizin üreticileri olaya bu pencereden değil, küçük hesaplarla günü kurtarma derdindeler!