“Ben sanatçının, en azından, bir bilim adamı kadar objektif olmasından yanayım ve sanatçıyı böyle olmak zorunda sayarım; sanatçının ancak o zaman toplum için bir değer taşıyabileceğine İnanırım. İnsana, yani topluma yararlı sanat, ancak kendi ilkeleri, kendi kuralları ve kendi gerekleri içerisinde oluşan sanattır: Hür ve bağımsız kafanın eseri olan, böylece de hür ve bağımsız kafaları geliştiren, besleyen, oluşturan sanattır. Önce kendisi bir kuvvete veya ideolojiye köle olan, sonra da okuyucusunu köle veya maşa durumuna düşürmek için didinen sanatçı, toplumun kara bahtıdır.”
Tarık Buğra
Konya’mızdan çok önemli şairler, yazarlar ve sanatın birçok alanında önemli insanlar, Türkiye çapında, hatta dünya ölçütlerinde bir yerlere gelmiş sanatçılarımız çıkmıştır. Bunun yanı sıra yerelde kalmış gerek imkanların kısıtlı olmasından gerekse kendi içinde sıkışıp kalmaktan sesini duyuramamış pek çok edebiyatçımız da mevcut. Bu alanda İstanbul açık ara öndedir. Orada görünürlük ve üretme imkânı daha kolaydır. Merkezileşmenin bütün avantajları bu imkanları daha da büyütmekte, İstanbul’un cazibesini artırmaktadır. Ancak Konya’nın da azımsanmayacak kadar bir sanat ve sanatçı potansiyeli olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hem geçmişte hem de günümüzde buna verebileceğimiz örnekler elbette vardır. Burada ayrıntıya girmeden, yazımızın epigrafında yer alan sözün sahibi Tarık Buğra’yı hemen söyleyebiliriz.
Tarık Buğra Türk edebiyatına çok önemli eserler kazandırmış bir yazarımızdır. Küçük Ağa, Osmancık, Gençliğim Eyvah gibi eserler günümüzde de bilinen, çok okunan eserlerdir. Buğra, Konya Akşehirlidir. Akşehir’de bir anıtı da bulunmaktadır. Tarık Buğra’yı uzun uzun anlatmayacağım ve yukarıda yaptığım alıntıya biraz da dikkat kesileceğim. Yerellikten evrenselliğe giden yolu kısaca özetlemiş ve gerçek bir sanatçı olmanın tarifini yapmış bize bu küçük paragrafta yazarımız. Burada bir bilim adamı kadar objektif olabilmek sözünü bir sanatçı için çok değerli buluyorum. Sanatçı da her İnsan gibi elbette yaşadığı dünyada belli bir inanca, belli bir görüşe sahip olur, ancak bu onun objektif bakışını, adalet duygusunu sarsmamalıdır. Topluma yararlı sanat üretmenin kendi olabilmekten, yerelden kopmama titizliğinden geçtiğine inanıyorum. Hür ve bağımsız düşüncenin sadece sanatın değil, toplumunda zenginleşmesinde önemli olduğunu düşünüyorum. Buradaki hürriyeti de savrulmadan, toplumun değerlerine saygı duyarak ve savunarak bir zeminde düşünmenin çok önemli olduğunun altını çizmenin gereğini belirtmek isterim.
Millet olarak çok fazla ayrıştığımızı, belli cephelere bölündüğümüzü, üzülerek söylemek zorundayım. Bu durumun sanatımıza, edebiyatımıza da olumsuz etkilediğini görüyoruz. Yapılan eleştiriler, düzenlenen antolojiler, çıkarılan dergiler; bu nedenle kısırlaşıyor ve edebiyatın sesi olmaktan çıkıp belli görüş ve kesimlerin borazanı olmaktan öteye geçemiyor. Hal böyle olunca da Türk edebiyatı bir adım ileri gidemiyor, ilerleyemiyor, evrensel boyutlara ulaşamıyor. Oysa genelde bütün Türkiye, özelde Konya olarak, tarihi ve kültürel anlamda çok zengin bir coğrafyada yer almakta ve bu alanda da birçok alanda olduğu gibi ilgililerine büyük bir potansiyelin imkanlarını sunmaktadır. Hem Türk tarihi hem de İslam tarihi bu toprakları süslemiş, beslemiş ve büyük bir zenginliği önümüze sermiş. Ama herkes kendi penceresinden bakıp, dışarı çıkmadan, oradan seslendiği için kaynaşma, kardeşlik duyguları bir türlü gerçekleşemiyor. Bu sadece sanatı kısır bırakmaz, aynı zamanda geleceğimizi de ipotek altına alır. Bu büyük zenginliğin kendimiz farkında olamazsak, gençlerimize nasıl anlatabiliriz?
Kültürel terekesine sahip çıkmayan toplumların bağımsız kalmaları tehlike altında demektir. İnancı erozyona uğramış bireylerin bulunduğu bir toplum ilelebet payidar olamaz. Kendi olmaktan taviz veren canlı cansız her şey farklılaşır ve başka bir şeye dönüşür. Kendi olmanın yolu da dünle kurulacak bağların sağlamlığından geçer. Yerellik kavramına da ben böyle bakıyorum. Yemek yeme adabından, giyim kuşama kadar özenti içinde yaşadığımız bir zamandan geçiyoruz. Zekamızı özgürleştiremez ve yabancı kavramlarla üstünü örtersek varacağımız kanı sağlıklı olamaz. Aslında yapay zeka budur kanımca. Bizler bir an önce gerçeklerden beslenen, hakikatten güç alan bir zekaya ulaşmak zorundayız. Bunun en önemli yollarından biri de sanattır, edebiyattır. Artık Batının diliyle, terminolojisiyle eserler üretme çabasından vazgeçip bizi anlatan, bizi biz yapan değerlerin lisanına dönmeliyiz. Konya’nın bu konuda çok değerli bir yer olduğuna inanıyorum. Yeter ki ayrışmalardan uzaklaşalım, yeter ki birbirimize yaklaşalım.
Sevgiyle kalın.