Küresel kriz, etrafımızda yakılmaya çalışılan ateş, iç siyasi gündemimiz… derken, on yıllar sonra zor bela tutturduğumuz yeniden inisiyatif kazanma istikametimizden maalesef sapma noktasına geldik. Küresel ekonomik değişimin sancıları ve Suriye krizi bir yana, ülke içinde oluşturulan kavga ortamı ve ekilen nefret tohumları maalesef en büyük handikapımız. Halbuki çok değil üç ay öncesinde önümüzdeki parlak, gelecek vaad eden yılların planlamasını yapıyor ve gelişmiş ülkeler ligine girmemizi engelleyebilecek yapısal sorunlarımız üzerine kafa yormaya çalışıyorduk.
Bugün ise oluşan kaos ortamının bizi ne derece etkileyebileceği ve bu durumdan nasıl en az zararla kurtulabileceğimizi tartışıyoruz. Gündem gerçekten de çok çabuk değiştiriliyor. Adına ne derseniz deyin, görünmez, soyut bir merkez tabloyu bir anda tersine çevirip, ulusların kaderi ile oynayabiliyor ve algıları kontrol altında tutulan toplumlar da bu oyunu meşru görebiliyor. Halbuki bugün, küresel ekonomik dengelerdeki radikal değişime rağmen, makro dengelerinde sorun bulunmayan bir ülke olarak yapısal sorunlarımızı tartışmalıyız. Binbir zahmetle, bedeller ödeyerek geldiğimiz bu aşamada, yapısal sorunlarımız üzerine eğilmeli ve bizi bir üst lige taşıyacak stratejiler üzerinde kafa yormalıyız.
Bugün geldiğimiz noktada kavgayı, ayrışmayı değil, Eğitim sistemimizi ve üniversitelerimizi nasıl insan ve bilimsel bilgi üretebilen sistemler ve kurumlar haline getirebileceğimizi, yüksek büyüme ile birlikte gelir dağılımını nasıl daha adil kılabileceğimizi, orta gelir tuzağından nasıl kurtularak ülkeyi bir üst gelişmişlik aşamasına taşıyabileceğimizi, bilgi ekonomisine nasıl geçiş yapabileceğimizi, nano teknolojiyi, enerji mühendisliğini, maddi kalkınmanın yanında manevi kalkınmayı nasıl sağlayabileceğimizi, konuşuyor, tartışıyor olmalıyız. Birçok alt yapı problemini çözmüş bir ülke olarak Türkiye, kalkınmış değil, yukarıda sadece birkaçını sıraladığımız kalkınabilme aşamasına gelmiş her ülkenin çözmekle yükümlü olduğu temel yapısal problemleri tartışmaya açtığı takdirde, kalkınabilme fırsatını yakalamış bir ülkedir.
Tren kaçmış mıdır? Asla! Fırsatımız, imkanımız, potansiyelimiz vardır. Yeter ki, kavgayı bırakalım ve birlik olalım.Bütün olumsuzluklara rağmen ve kat etmeye başladığımız kalkınma yolunun eleştirilecek birçok yönü bulunmasına rağmen tam, bir istikamet üzere yola çıkmışken ve epey de mesafe almışken, ayrışmayı, kavgaya tutuşmayı ve ayağımıza kurşun sıkmayı nasıl içimize sindirebiliriz. Gün birlik olma, birlikte hareket etme günüdür. Yaşadığımız coğrafyanın, tarihin yeni bir değişim kavşağı na gelip dayandığı bugünde, ayrışırsak, kavgaya tutuşursak, ayağımıza kadar gelen yeniden inisiyatif kazanma fırsatını tepmiş ve kendimize ve birikimlerimize haksızlık etmiş olacağız.