YENİ TÜRKIYE VE MUHALEFET

Ömer İnal

Recep Tayyip Erdoğan'ın 12 yıllık iktidarında ülkemize bir çok hizmetler yapıldı, yollar, köprüler, hastaneler, hızlı tren gibi daha aklımıza dahi gelmeyecek bir çok hizmet... inkar edilmez bu hizmetleri, diğer partilere gönül vermiş çoğu aklı selim kişilerde görüyor kabul ediyor lakin, sırf  böylesi hizmetlerin mimarı olan bir liderin kendi partisinden olmayışını kabullenemiyor ve kendi partisine çaresizce oy verme alışkanlığına devam ediyor... Diğer parti mensubları da, partilerinde böylesine dirayetli ve güçlü bir lider görmek istediklerini, yüz yüze yapılan konuşmalarda dile getirmeleriyle biliyoruz, fakat seçimlerde tercihlerinde bir değişikliğe gitmeyerek, partilerindeki istedikleri değişimin öncülüğünü üstlenmekte pasif kalıyorlar, oysa sandıkta verilen oy oranlarıyla şekillenir partiler,  seçmenlerin sandıktaki her türlü tercihi bir mesajdır, iktidar veya muhalefet sürecindeki halkın hissiyatına uygun tavırlar artan oy oranlarıyla takdir edilirken, halka rağmen yapılan politikalara ise desteğini çekmek suretiyle tepkisini gösterir...

 

Son 12 yılda yapılan bütün seçimlerde başarı gösteremeyen muhalefet partileri, yürüttükleri politikalar ile neredeyse iktidar olmak için değil, muhalefette kalmak ve mevcut konumlarını muhafaza etmek üzere kurulu oldukları izlenimi veriyor... Kendilerini  yenilemek, sergiledikleri görüntü ve verdikleri mesajları gözden geçirmek gibi dertlerinin olmadığı açıkca anlaşılıyor...

 

 

Muhalefet partilerinde değişen bir şey varsa, bu, geriye gitmekten başka bir şey olmuyor maalesef... "Nefret söylemi" ile suçladıkları başbakan'ın uslubunu beğenmezlerken, kendilerinin sarfettikleri sözlerin farkında bile değiller... Kılıçdaroğlu Türkiye Cumhuriyeti'nin meşru başbakanına, herhangibir mahkeme kararı olmadığı halde, hatta konuyla ilgili bir soruşturma dahi olmadığı halde "hırsız" ifadesini hoyratça kullanabiliyor... TBMM'nde partisinin grup toplantısında, illegal yollardan elde edilerek, montajalanmış "tape"lerle, hem başbakana hem de ailesine saldırmayı kendince normal görürken, Başbakan'ın kullandığı sözler ayırımcı, kutuplaştırıcı oluyor...

 

Yine aynı şekilde Bahçeli, kullandığı  yakışıksız ifadeler ile güya siyaset yapma uğraşında... Kendisi, Başbakana ve ailesine kulaktan dolma, sosyal medyadan bulma-buşurma fiskos haberler ile yüklenme derdinde... Çatı aday formülünün mucidi Bahçeli, adaylarının çözüm sürecindeki olumlu görüşünün aksine, bu barış sürecinin ülkeyi böleceği endişesini bıkmak usanmak bilmeden dillendiriyor...

 

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, resmi olmayan sonuçlarda, Erdoğan'ın başarısının görülmesiyle beraber açıklama yapan Devlet Bahçeli, "yolsuzluk halk tarafından onaylandı" gibi ifadelerle son derece seviyesiz bir yaklaşım sergilemesi, yaşanan hezimetin altında ezilen bir liderin, karşı tarafın başarısını gölgeleme gayretleriyle, iç dünyasında yaşadığı ezilmişlik duygusunun dışa yansıması olarak algılanmaktadır...

 

Muhalefet liderleri, çatı aday ile cumhurbaşkanlığı seçimlerine anlaşarak girerken, aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan'a da düşmanlık etmek, hakaret ve küfür etmek üzere adeta bir anlaşmaya, bir uzlaşmaya varmış gibiler... CHP-MHP ve paralel cenahın adeta bir proğram dahilinde icra ettikleri Başbakana ağır yüklenme projeleri, Başbakanın verdiği cevaplarla "kutuplaştırıcı" iddialarına bir zemin hazırlama niteliğinde... Muhalefet liderlerinin karşısında, bu ülke seçmeninin %50 oyunu almış bir başbakan varken,  onlar Erdoğan'ı azılı bir düşman gibi görmeleri ve akıl almaz, vicdan kabul etmez, edep haya dışı sözler sarfetmeleri başka türlü açıklanabilecek türden değil... Hattı zatında, halkın büyük teveccühüne mazhar olmuş bir başbakana, mesnetsiz olarak yapılan hakaretler, iftiralar; ülkeye yönetmek için yetkisini devretteği bir lideri üzdüğünden daha fazla bu halkı üzmüş, derin acısını sinesinde hissetmiştir... Halkı bu şekilde yaralayan politika izleyen muhalefet partilerinin, seçimlerde halktan oy isteme cürretkarlığı ve aymazlığı ise büyük bir şaşkınlığa sebep teşkil etmektedir...

 

İktidar dışındaki partilerin politikası elbette muhalif bir bakış açısıyla, iktidarın icraatlarının denetlenmesi ve en yakın seçimlerde iktidara gelmek için halkın vicdanındaki sesi en iyi şekilde temsil edeceğini kanıtlamak için çalışmaktır... Lakin mevcut muhalefet partilerine bu açıdan baktığımızda, iktidar politikalarını ülke menfaatlerine katkı sağlayıp sağlamadığı gözetilmeksizin karşı çıkılması ve iktidarın ürettiği her türlü projeye bilindik "istemezuk" tavırlar sergilemesi, muhalefet partilerinin amaçlarından ne denli uzak bir siyasi politika içinde olduklarını gözler önüne sermektedir..

 

Muhalefet ve iktidardaki partilerin ortak paydası, ülke menfaatleri, milletimizin bekası ve demokrasimizin kazanımlarının korunması olmalıdır.. Ayrışılan noktalar ise yapılacak olan hizmetlerin, icraatların neler olabileceği ve bunlarn uygulanışı noktasındaki farklılıkların hangisinin daha çok fayda sağlayacağı yönündeki düşüncelere çeşitlilik katması olmalıdır...

 

Eski Türkiye'de, muhalefetteki partiler ancak iktidarda koalisyon kurmak için birleşirdi, yeni Türkiye'de ise artık sadece muhalefet etmek için koalisyon kurup birleşerek, iktidara muhalefet etme noktasına geldiler... Yeni Türkiye böylelikle muhalefeti de değişime zorladı, Başbakanın "bir olalım, beraber olalım, iri olalım, diri olalım" sözü, CHP-MHP ikilisini de öylesine etkiledi ki ortak hareket edip; iri olma, diri olma düşüncesini kendilerine şiar edinip, Recep Tayyip Erdoğan'a karşı birlikte muhalefet etme hülyasına kapıldılar...

 

Lakin bu muhalefet koalisyonu dahi, rakipleri Erdoğan'ı alt etmeye yetmedi, çünkü karşılarında klasik bir siyasi portre değil, milletine sevdalı bir dava adamı vardı, onların göremedikleri işte buydu, Erdoğan sadece iyi bir siyasetçi olduğu için değil, "milletin kabul olmuş duası" olduğu için böylesine bir sevgiye mazhar oluyordu, işte diğerlerinden farkı buydu....

 

Rabbim Yâr ve yardımcısı olsun....

 

Sevgide kalın, Hoşçaklın...