Yeni sistemin kabinesini gördük. Hayırlı olsun.
Medyanın dikkatini çeken bakanlardan birisi de Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’tu. Biyografisini araştırırken, tebessümle karşıladığım bir ifadesine rastladım. Gazeteci 2013 yılında kendisiyle yapılan bir mülakatta ‘’mesela Milli Eğitim Bakanısınız ne yaparsınız?’’ diye bir soru yöneltince ‘’Allah korusun’’ diyerek konuşmasına başlıyor. Allah herkesi böyle korusun keşke demiştim içimden gülümseyerek.
Verdiği beyanatlardan, yaptığı konuşmalardan, verdiği konferanslardan iyi bir eğitimci olduğunu anlayabiliyoruz. Düşünce olarak öğretmenliğe, özel ve değerli bir meslek anlamı yüklediği için takip edilmeyi ve izlenmeyi hak ediyor. Fakat ‘’üniversiteler otuz yıldır iyi öğretmen yetiştiremiyor’’ tespiti bir hatıra düşürdü hafızama; biraz da ürküntüyle.
Yıl 1982 İstanbul’da Eğitim Felsefesine giren bir hocamız vardı sahasında otorite. Şöyle bir hatırasını nakletmişti.
‘’Zamanın MEB Hasan Sağlam özel olarak Ankara’ya davet etti. Randevu verilen saatte vardım. İçerde bakanın karşısında iki tane danışman oturuyor. Hal hatırdan sonra bakan bana dedi ki; sayın hocam, ben üniversite mezunu öğretmen yetiştirmek istiyorum ne dersiniz? Ben de sayın bakan, bireye öğretmenlik ruhu vermediğiniz müddetçe, üç tane fakülte diploması da cebine koysanız, öğretmen okulu mezunu seviyesinde öğretmen yetiştiremezsiniz deyince; danışmanlarından birisi küçümseyen bir edayla -ne yani hakim-hekim yetiştiren üniversite öğretmen mi yetiştiremeyecek- diye araya girdi. Ben kendisine hitaben -buraya kendiliğimden gelmedim; özel davet üzere geldim, hukuki bir mesele olursa ben sizi dinlerim. Eğitim konuştuğumuza göre siz beni dinlemek zorundasınız- cevabıma hiç karşılık vermedi ve konuya devam ettik.’’
Bu hatıra ile Bakan’ın yukarıdaki tespiti arasında bağlantı kurarken ürkmemin sebebi ‘’ eyvah sayın Bakan’ın bilinçaltında öğretmeni Bakanlığa bağlı yüksek okullarda yetiştirmek gibi bir düşüncesi varsa ‘’üç ayda kabak bile yetişmezken öğretmen yetiştirmeye’’ hazır mı olmalıyız acaba endişesiydi. (Kalın ve tırnaklı kaba benzetme o yıllarda halk arasında film replikleri gibi dolaşır olmuştu. Yani anonimdir bana ait değil)
Sayın Bakan, eğitim konusunda liyakatinizden şüphemiz yok. Size bu konuda güvenimiz de tam. Ancaaak Hasan Sağlam’ın öğretmenlik mesleğini küçümseyen danışmanları gibi danışmanlarla çalışmayı tercih ederseniz; çok önemsediğim ‘’şahsiyeti, şahsiyet bina eder; öğretmeni hakikaten güçlendirmeyeceksek kimse gelecek vadetmesin’’ sözünüzde ki, öğretmenlik mesleğine duyduğunuz bu umut dolu heyecanı öldüreceği şüphesini taşımıyor değilim. Sizi de 24 Kasım nutuklarıyla yetinmek zorunda bırakabilirler. Bürokratlarımız bu konuda çok yeteneklidirler.
Bu konunun, bir gazete makalesiyle halledilebilecek bir konu olmadığını tabi ki biliyoruz ama 90 nın üstünde Eğitim Fakültesi açıp üniversite sınavında 15. 16.sırayı tercih etmeye zorladığınız öğrencilerden yetiştirilen öğretmene, çocuğunu teslim eden velilerin karabasanlar gördüğünü de biliyoruz
Eğitim Fakültelerini ekol yapmak istiyorsanız bugünden tezi yok hepsini kapatmak,eğitimini durdurmak gerek. Üretim kalitesi düşük, talebi de olmayan bir malı üreten fabrikayı çalıştırmaya devam eder misiniz? MEB verilerine göre 359.000 öğretmen atama bekliyor. Ne yapacaksınız?
Eğitimi özelleştirmeyi, dört yıllık teorik eğitim üzerine en az bir hatta iki yıl da pratik staj uygulamasını eğitim süresine eklemeden sınıf teslim etmemeyi neden düşünmüyoruz? Daha çok yapılacak var ama üst düzey çoook akıllı bürokratlar varken, biz haddimizi aşmayalım ayıp(!) olur. Selamlar.