Yeni Haber'de Ramazan 7. Gün - 29.03.2023

Yeni Haber ailesi olarak hayırlı iftarlar diliyoruz. Konya için bugün iftar saati 19.16

Mübarek Ramazan'ın 7. Günü

"Güneşin doğduğu her yeni günde kişiye, her bir mafsalı için bir sadaka vermesi gerekir. İki kişi arasını düzeltmen bir sadakadır. Bir kişi hayvanına binerken yardım etmen sadakadır. Güzel söz de sadakadır. Namaza gitmek üzere attığın her adım da sadakadır. Yoldaki rahatsız edici şeyleri kaldırıp atman sadakadır."

Ayet:

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla;

Herhangi birinize ölüm gelip de, "Ey Rabbim! Beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam!" demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayın.

Allah (C.C.) ne güzel söyledi.

(Münafikun Suresi 10 Ayet)

Hadis:

Allah’ın Rasulü Hz Muhammet (S.A.V.) şöyle buyurdu;

Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edilmiştir;

Güneşin doğduğu her yeni günde kişiye, her bir mafsalı için bir sadaka vermesi gerekir. İki kişi arasını düzeltmen bir sadakadır. Bir kişi hayvanına binerken yardım etmen sadakadır. Güzel söz de sadakadır. Namaza gitmek üzere attığın her adım da sadakadır. Yoldaki rahatsız edici şeyleri kaldırıp atman sadakadır.

Allah’ın Rasulü Hz. Muhammet (S.A.V.) ne güzel söyledi.

(Müslim, Zekât 56)

Dua:

Ey Rabbim, beni, ailemi, anamı, babamı, evlatlarımı, iman etmiş olarak evime girenleri, kıyamete kadar gelecek erkek Müminleri ve kadın Müminleri Sen bağışla ve dünyada ve ahirette zenginlikler ver. Zalimleri ancak helakini artır başka bir şeylerini artırma.

Âmin

Abdurrahman Bin Avf (R.A.)

Abdurrahman bin Avf (r.a.) 581 yılında Mekke’de doğmuştur. Zühre ailesinden Kureyş kabilesindendir. Babasının adı Avf, validesinin Şifa’dır.

Cahiliye devrinde asıl adı Abdulkâ’be veya başka bir görüşe göre Abdu Amr idi. Son derece temiz bir adam olan Abdurrahman bin Avf (ra) Hazreti Ebu Bekir(ra)’in daveti üzerine hak yola girmiştir. Hazreti Muhammed(sav) İslam’a girdikten sonra kendisine Abdurrahman adını koymuştur.

Bahtiyar kadınlardan birisi olan Abdurrahman (ra)’ın annesi, Peygamber Efendimizin (sav) doğduğu gece cereyan eden hadiselere şahit olmuştur.

Cahiliyye devrinde bile içki içmeyen, güzel ahlaklı nadir insanlardandı.

Abdurrahman bin Avf (ra) İslamiyet’e girdikten sonra müşrikler tarafından türlü eziyet ve mihnetlere uğramış, O’da diğer Müslümanlar gibi Allah Resulü(sav)’in ardından Medine’ye hicret etmiştir. Hazreti Peygamber (sav) Medine’de Ensâr ile Muhacirler arasında kardeşlikler ilân edince Abdurrahman b. Avf(ra) ile Ensâr’dan Sa’d b. Rab’i kardeş ilân etmişti. Sa’d b. Rabi(ra) Abdurrahman b. Avf(ra)’a malının yarısını ve iki eşinden birini nikâhlamasını teklif edince;

“Allah malını ve aileni sana mübarek eylesin. Senin bu davranışına karşı Allah ecrini versin. Sen yalnız bana çarşının yolunu göster” buyurmuştur.

Abdurrahman bin Avf(ra) ticaret hayatını çok iyi bilen Kureyş içinde büyüdüğü için, bu işin tam bir uzmanı olarak Medine çarşısında alışverişe başlamış ve Allah ona büyük servet vermişti. Abdurrahman bu ticari hayatını şöyle anlatır:

“Cenâb-ı Allah bana öyle bir nimet verdi ki, bir taşı bile bir yerden kaldırıp başka yere koyduğumda sanki altın oluveriyordu.’Çok az kâra râzı oldum. Hiçbir müşteriyi boş çevirmedim” buyurarak kıyamete kadar geçerli olacak bir düsturu ticaretle meşgul olan Müslümanlara haber veriyordu.

Abdurrahman bin Avf (ra) Hazreti Peygamber(sav)’in bütün gazvelerine katılmıştır.

Peygamberimiz(sav) Abdurrahman bin Avf (ra)’ı Yedi yüz kişilik bir askeri kuvvetle 628 yılı Şaban ayında Dûmetu’l-Cendel’e göndermişti. Bu gazveye giderken Abdurrahman bin Avf(ra)’ın sarığını Peygamberimiz(sav) mübarek elleriyle sarmıştır.

Peygamberimiz(sav) “fetih gerçekleşirse kralın kızıyla evlen” buyurarak kendisine vasiyette bulunmuştur. Fetih gerçekleşmiş, kabile reisi el-Asbağ b. Amr el-Kelbî Hıristiyanken İslâm’a girmişti. Abdurrahman Bin Avf(ra)’ da el-Asbağ’ın kızı Tumâzar ile evlenmiş ve ileriki günlerde ondan oğlu Ebû Seleme dünyaya gelmiştir. (Ebû Seleme, büyük fıkıh âlimlerindendir.)

Uhud savaşında da yirmi yerinden yaralandı. 12 dişi kırıldı.

Hazreti Peygamber(sav)’in ilk defa arkasında namaz kıldığı kişi Abdurrahman bin Avf(ra) olmuştur.

İsabetli reyi ve zekasıyla mümtaz bir zattır, yüksek ahlaklı fazilet ve kemal sahibi çok iyi ve çok temiz seciyeliydi. Allah korkusu, Resullullah sevgisi, iffet rahmet ve şefkat doluydu, cömert ve alicenaptı, dünya hiçbir zaman dininin önüne geçememiş tam bir Müslüman olarak yaşamıştır.

Resûlullah(sav) efendimiz onun hakkında buyurdu ki: “Göktekiler ve yerdekiler katında, sen emînsin.“

Vefatında Rasûlullah’ı (sav) kabrine indiren dört sahabeden birisidir.

Devletin ve sınırların büyümesiyle birlikte işlerin rahat çözülmesi için kurulan şura heyetinde Abdurrahman bin Avf(ra) en önemli sahabelerden biridir.

Abdurrahman bin Avf (ra) Hazreti Osman devrinde çok sakin bir hayat yaşamış ve nihayet 652 yılında Medine’de vefat etmiştir.

Abdurrahman(ra), el-Baki’de metfundur.

Allah(cc) onlardan razı olsun…

Mahmûd Fağnevî (K.S.)

Fağnevî orta boylu, güleç ve güler yüzlü, çekme burunlu, genişçe ağızlıydı. Teni beyaz, sakalı siyahtı. Beyaz sarık sarardı. Mûsâ (a.s) meşrebinde ve kerameti zahir bir veliyyi kâmildi. Esâsı hafî zikir olan yolun usûlünü hal ve cezbe galebesiyle ve mürşidinin işaret ve müsaadesiyle cehrî yapmıştı.

Buhârâlı’dır. Reşehât'ın verdiği bilgiye göre Buhârâ'ya üç fersah mesâfede ve Eykenî'ye bağlı Fağnî köyünden. Mahmûd Fağnevî bu köyde doğdu ve Eykenî'de yaşadı. Kabri Eykenî'dedir. Hayatı hakkında bildiklerimiz pek sınırlıdır.

Mürşidi Ârif Rîvegerî'nin yerine irşad makamına geçinceye kadar dülgerlik yapar, inşaat işleriyle uğraşır, bina inşa ederdi. Rîvegerî'yi tanıyıp onun dergâhında olgunluğa erdikten sonra irşad işiyle meşgul olmaya ve gönül inşa etmeye başladı. Mürşidinin vefatına yakın dönemde benimsenmesine izin verdiği "cehrî zikir" usûlünü Buhârâ ve Eykenî'de yaydı. El-Hadâiku'l-verdiyye, onun Buhârâ'ya üç fersah mesafedeki Vâbekî Camii'nde irşâd hizmetiyle meşgul olduğunu kaydeder. Vefatı: 717/1317 yılıdır.

Mahmûd Fağnevî, zikir ve gönül ehli bir kimse olmakla birlikte ilim meclislerini sever ve zaman zaman oraları ziyaret ederdi. Yine bir gün Şemseddin Halvânî ve Şeyh Hâfızuddin gibi âlimlerin bulunduğu ilim meclisine vardı. Ki bu Şeyh Hâfızuddin, daha sonraki Nakşî silsilesinde yer alacak olan Muhammed Pârsâ'nın büyük ceddidir. Şemseddin Halvânî, Şeyh Hâfızuddin'e dedi ki: "Mahmûd Fağnevî'ye sor bakalım, tariklarının esası hafî zikir olduğu halde, cehrî zikri hangi niyyetle yapıyorlar?" Fağnevî şu cevabı verdi:

- Cehrî zikri uyuyanları uyandırmak, gafilleri Hak yoluna koymak, tevbe ve inabenin Allah için olmasını sağlamak niyyetiyle yapıyoruz.

Şeyh Hâfızuddin bu cevabı duyunca dedi ki:

- Niyyetiniz sağlam, hâliniz tam. Çünkü değişen ve değiştirilen bir şey yok ortada. Temel anane yolundadır. Bu tecellî onlarda bir hâlet ve bir hikmet gereğidir. Gizli zikir yolundan aldıkları feyzi şimdi açıktan dağıtmaya memur olmuşlardır.

Fağnevî'nin halifesi Râmitenî şöyle anlatır:

-Bir gün bir derviş Hızır'la karşılaşır ve ona: "Bu zamanda şerîat çizgisinde istikamet üzere olan ve kendisine iktidâ edebilecek bir ârif var mıdır?" diye sorar. Hızır ona: "Senin söylediğin sıfatları taşıyan Mahmûd Fağnevî'dir" der.

Anlatıldığına göre Gucdüvânî'nin halifelerinden Evliyâ-i Kebîr Buhârî'nin talebesi olan Şeyh Dehkan Killetî hastalanmıştı. Mahmûd Fağnevî, onun ziyaretine vardı. Şifa dileklerinde bulunduktan sonra huzurundan ayrıldı.

Fağnevî çıktıktan sonra Şeyh Dehkan şöyle dua etti: "Allahı'm, ölümüm yaklaştı. Ölümüm sırasında velî kullarından birini bana gönder de bana yardım etsin, işimi kolaylaştırsın."

Şeyh Dehkan duasını tamamlar tamamlamaz Mahmûd Fağnevî tekrar içeri girdi ve: "Ölünceye kadar sana hizmete geldim." dedi ve vefatına kadar yanından ayrılmadı.

Mahmûd Fağnevî'nin kerametleri zâhirdi. Nitekim birgün halifesi Ali Râmitenî, ihvâna zikir yaptırırken başucundan geçen beyaz bir kuşun gagasından şu lafızlar duyuldu:

- Ya Ali, merd ol, sözüne bağlı kal, yapıştığın eteğe sımsıkı sarıl, ahdini bozma!

Zikir halkasında bulunan müridleri şaşkına çeviren ve kuşun ağzından dökülen bu cümlelerin ardından Ali Râmitenî dedi ki: "Bu şeyhimiz Mahmûd Fağnevî'nin sesidir. Bizi uyarıyor, âgâhlığa çağırıyor."

-Rahmetullahi aleyh-

Komşuluk İlişkilerinde Peygamberimizden Tavsiyeler

Makale: Mehmet Emin Ay

Aziz okuyucum,

Peygamberler, insanları hidayete ulaştırmak, bilmediklerini öğretmek, doğrulara yöneltmek ve yanlışlardan uzaklaştırmak için gönderilen rehberlerdir. Bu anlamda her peygamber, yaşadığı toplumda insanlarla başarılı ilişkiler kuran ve beşeri münasebetleri bulunan kişidir. Hatta onları birer Halkla İlişkiler mütehassısı olarak da kabul edebiliriz.

Son Peygamber Hz. Muhammed (sav) Efendimizin de risalet zincirinin son halkası olması yönüyle bu özelliklere sahip olması tabiidir. Bizler, Sevgili Peygamberimizin “Âlemlere rahmet” özeliği ile nasıl bir merhamet ve sevgi pınarı olduğunu, “En güzel kul” özelliği ile ibadet hayatında ne denli farklı bir kulluk hayatı yaşadığını biliyoruz. Yine O’nun (sav), ailesi içinde her bakımdan örnek teşkil edecek, evlat, akraba, eş, baba ve dede olarak da bize verdiği eşsiz örneklerden haberdarız.

Bu yazımızda sizlere Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin, toplumun hemen her kesimini kucaklayan beşerî münasebetlerinde, komşuluk ilişkilerine dair tavsiyelerini aktarmaya çalışacağız. Komşuluk ilişkileri ya da komşuluk hakları, öylesine önem arz eder ki, Yüce Rabbimiz konuyu, Allah’a kulluk ile başladığı emirler silsilesi içinde zikreder.

Bakınız ne buyuruyor Allahü Teâlâ: “Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Bir de ana-babaya, akrabalara, yetimlere, yoksullara, yakın ve uzak komşulara, yakın arkadaşlara, yolculara ve ellerinizin altında bulunan hizmetçilerinize iyi davranın.” (Nisa, 36)

Ayetteki açık ve net emir, her mümin ve mümine, yakın ve uzak komşularına iyilikte bulunmayı farz kılmaktadır.Tıpkı namaz, oruç, hac gibi… Sevgili Peygamberimiz de bize bu konuda yol göstererek, komşuluk ilişkileri hususunda hem birtakım uyarıcı mesajlar vermekte hem de ayette geçen “iyilikte bulunma” konusunun çerçevesini çizmektedir.

O’NUN DİLİNDEN KOMŞULUK HAKLARI

Değerli okuyucum,

Sevgili Peygamberimize zaman zaman sorular sorulur, her birine değerli ve anlamlı cevaplar alınırdı kendisinden... Yine bir gün,

−Ey Allah’ın Resulü! Komşumun benim üzerimde ne gibi hakları vardır? diye sorulunca Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz bu hakları şöyle sıraladı:

−Borç istediğinde borç vermen

−Yardım dilediğinde yardım etmen

−Hastalandığında ziyaretine gitmen

−Herhangi bir şeye ihtiyacı olduğunda ihtiyacını gidermen

−Yoksul duruma düştüğünde yardımcı olman

−Hayırlı bir şeye kavuştuğunda tebrik etmen

−Başına bir musibet geldiğinde geçmiş olsun ziyaretinde bulunman

−Ölünce cenazesine iştirak etmen

−İzni olmadıkça evini onun evinden daha yüksek yaparak rüzgârına engel olmaman

−Pişirdiğin yemekten az da olsa ona da göndererek tencerenin kokusuyla onu rahatsız etmemendir.

Daha sonra şunları ekleyerek sözlerini tamamladı Sevgili Peygamberimiz:

−Bir meyve satın aldığında ona da ikram et. Şayet bunu yapamayacaksan meyveyi evine kimsenin göremeyeceği şekilde götür.

Sevgili Peygamberimizin ortaya koyduğu bu esaslar, bir bakıma, ayette geçen “İyilikte bulun…” emrinin neleri kapsadığını ortaya koyarken, aynı zamanda her biri, iki mümini veya iki komşuyu birbirine sevdirerek, aradaki dayanışmayı pekiştirecek ve şeytanın fitnelerine fırsat tanımayacak nitelikteki “koruyucu kalkanlar” gibidir.

KOMŞUMUZ BİZİM ŞERRİMİZDEN EMİN Mİ?

Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin çağları aydınlatan ve asırları aşarak günümüze ulaşan tavsiyelerine ve inci misali bu değerli sözlerine bugün her zamankinden daha çok muhtacız. Şehir hayatı, milyonlarca insana, apartman denilen mekânlarda topluca yaşama imkânı sunarken, komşuluk ilişkileri adına pek çok şeyi de alıp götürmüştür maalesef...

Ancak komşuluk ilişkilerinin önemini bilen ve bu konudaki dinî emirleri önemseyen kişilerin gerçekleştirebildikleri münasebetler dışında, maalesef çağımız insanlığı Sevgili Peygamberimizin uyarılarına kulaklarını tıkamış durumdadır bugün…

Ülkemizde ifa edilen bayramlaşma ziyaretleri de komşuların gönlünü kazanmak için önemli bir köprü olmaktadır. Konumuzla ilgili olarak iki hadis-i şerifi aktarıp sözlerimizi tamamlamak istiyoruz. Şöyle buyuruyor Resul-i Ekrem (sav) Efendimiz:

−Müslüman, elinden ve dilinden diğer insanların emin olduğu kimsedir.

−Sizin en hayırlınız, kendisinden hep iyilik beklenen ve kötülük gelmeyeceğinden emin olduğunuz kimselerdir.

Huzur ve sürur dolu bayramlar dileğiyle, sağlıcakla kalınız…

Konya Haberleri