Mübarek Ramazan 2. Gün: Bir Ayet, Bir Hadis, Bir Dua...
"Sahur yemeğini yiyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır"
Ayet
Şüphesiz Müslüman erkeklerle Müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaatkâr erkeklerle itaatkâr kadınlar, doğru erkeklerle doğru kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, Allah'a derinden saygı duyan erkekler, Allah'a derinden saygı duyan kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, namuslarını koruyan erkeklerle namuslarını koruyan kadınlar, Allah'ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar var ya, işte onlar için Allah bağışlanma ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır
(Ahzab Suresi 35. Ayet)
Hadis
Allah Resulü (S.A.V.): "Sahur yemeğini yiyiniz. Çünkü sahur yemeğinde bereket vardır" buyurmuştur.
(Sahih-i Müslim: 1835)
Dua
Rabbimiz, unutursak veya hata yaparsak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, zorlanacağımız yükü bize taşıtma.
Günahımızı affet. Bizi bağışla. Bize ikramda bulun. Yolundan ayırma. Bizim velimiz sensin. Kâfirlere karşı bize yardım et.
Âmin
Hz. Ömer (R.A)
Hz. Ömer (R.A.) 581 yılında Mekke’de doğmuştur. Babası, Hattab b. Nüfeyl annesi, Ebu Cehil yakın akrabası olan Hanteme’dir. Küçüklüğünde, babasına ait sürülere çobanlık ettiği cahiliye döneminde, Mekke şehir devletinin elçilik görevi onun elindeydi. Ayrıca kabileler arasında çıkan anlaşmazlıkların çözümünde etkin rol alırdı.
Hz. Ömer, sert bir mizaca sahip, uzun boylu, buğday tenli, geniş alınlı olup, İslâm’a karşı aşırı tepki gösterenlerin arasında yer almaktaydı. Sonunda O, dedelerinin dinini inkâr eden Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’i öldürmeye karar vermişti.
Ömer, Rasulullah (S.A.V.)’i öldürmek için onun bulunduğu yere doğru giderken, yolda Nuaym b. Abdullah ile karşılaştı. Nuaym, Ömer’in ne yapmak istediğini öğrenince ona, kız kardeşi ve eniştesinin yeni dine girmiş olduğunu söyledi. Bunu öğrenen Ömer (R.A), öfkeyle eniştesinin evine yöneldi. Kapıya geldiğinde içerde Kuran okunmaktaydı. Kapıyı çalınca, içerdekiler okumayı kesip, Kuran sayfalarını sakladılar. İçeri giren Ömer (R.A), eniştesini ve kız kardeşini dövmeye başladı. Kız kardeşinin ona, ne yaparsa yapsın dinlerinden dönmeyeceklerini söyleyince onun kalbide yumuşadı, okudukları şeyleri görmek istediğini söyledi.
Kendisine verilen sahifelerden Kuran ayetlerini okuyan Ömer (R.A), hemen orada iman etti.
Rasulullah (S.A.V)’in nerede olduğunu sordu. Rasulullah (s.a.s)’in Daru’l-Erkam’da olduğunu öğrenen Ömer (R.A), doğruca oraya gitti ondan sonraki hayatını bir Mücahit, bir Mümin olarak yaşadı.
İman ettikten sonra müşriklere karşı çok sert davranmış ve dinini her ortamda, kimseden çekinmeden herkese meydan okuyarak savunmuştur.
Rasulullah (S.A.V)’in önemli kararlar alacağı zaman görüşlerine başvurduğu kimselerin başında Hz. Ömer (R.A) gelir. Onun ileri sürdüğü görüşler o kadar isabetliydi ki; bazı ayetler onun daha önce işaret ettiğine uygun olarak nazil oluyordu.
Peygamberimiz (S.A.V.)’e “Ey Allahın Resulü yanınıza kötü niyetli insanlarda geliyorlar hanımlarınız örtülerini örtseler” deyince tesettür ayeti inmiştir.
Hz Ömer (R.A), Bedir, Uhud, Hendek, Hayber vb. gazvelerin hepsine katılmış, bunların bazısında komutan olarak görev yapmıştır.
Hz. Ömer Hz Ebu Bekir’den sonra halife oldu. 10 yıl halifelik yaptı. Ömer bin Hattab döneminde Bizans ile yapılan Yarmuk, Halep, Ecnadin, Demirköprü, Dathin, Firaz ve Qarteen muharebeleri ile Mısır, Suriye, Lübnan ve Filistin; Sasaniler ile yapılan Köprü, Nihavend, Kadisiye muharebeleri ile de Irak ve İran fethedilmiştir.
Devleti teşkilatlandırdı, askerlerin kayıtlarının tutulduğu ve fey ve ganimet gelirlerinin dağıtımının kaydedildiği “divan” teşkilatını kurdu. Valilerden ayrı ve bağımsız çalışan kadılar tayin etti.
Üzerinde titizlikle durduğu en önemli konu adâlet meselesiydi O, mevki, rütbe, soyluluk vb. hiçbir ayırım gözetmeden hakların sahiplerine verilmesi için çok şiddetli davranmıştır.
Hz. Ömer, devletin her tarafında camiler inşa ettirmişti. Onun zamanında dört bin tane cami yapılmış olduğu rivayet edilmektedir.
İlk defa Hicri takvimin kullanılmasına Hz. Ömer zamanında başlanmıştır. Para bastırmış ve 40 bin kişinin yaşayabileceği şehirler inşa etmiştir
Kızı Hafsa (R.Anha) Sevgili Peygamberimizin (S.A.V) pak zevcelerinden biri idi.
1 Kasım 644′de, kendisinden alınan verginin azaltılmasını isteyen, ancak talebi kabul edilmeyen İranlı Hıristiyan bir köle tarafından Medine’de sabah namazında hançerle saldırıya uğradı. Hazreti Ömer (R.A.) “ölümümü, Müslüman bir kişinin elinde kılmadığından ötürü Allah’a hamdolsun” diye dua etmiştir. Olaydan sonra Saldırgan intihar etti.
Ömer bin Hattab bu saldırıdan 3 gün sonra öldü ve hücre-i saadete defnedildi.
Ebu'l-Hasan Harakânî (K. S.)
BâyezîdBistâmî'ninhemşehrisi ve türbesinin bekçisi. O'nun rûhâniyetinden feyz alarak "üveysî" tarikla yetişti. Adı Ali bin Ca'fer, künyesi Ebu'l-Hasan.
Hicri 352 Miladi 963 yılında doğmuş olmalıdır ki, doğumu Bâyezid'in vefatından 91 yıl sonra doğru. 425 Hicri yılında 10 Muharrem Aşure gününde (1034 Aralık'ta) 73 yaşında iken vefat etti.
Ebu'l-Kasım Kuşeyri, Ebu'l-Abbas Kassâb, Ebu Said el-Miheni gibi mutasavıflarla, Gazneli Sultan Mahmud gibi devlet ricaliyle İbn Sina gibi felsefe ve Tıp otoriteleriyle çağdaş.
Ebu'l-Abbas Kassâb onun hakkında: "Tasavvuf pazarında rihlet ziyaret Harakaniye lâyıktır" demektedir.
Uzunca boylu, kumral tenli, genişçe alınlı, gökçek yüzlü, irice gözlü, açık ve tok sözlü idi. Sûreti itibariyle Hz. Ömeru'l-Fâruk (r.a)'a benzerdi. İlim ve irfanı sebebiyle, "zamanın kutbu ve gavsi" ünvanlarıyla anılan bir gönül sultanıydı.
İlk müslüman Türk devletini kuran GazneliMahmûd onu ziyaret ederek feyz alanlar arasındadır.
Feridüddin Attar'ın Tezkiretü'l-evliyâ'sında verdiği bilgiye göre, Gazneli Sultan Mahmûd, Şeyh Harakanî ile birkaç defa görüşmüştür.
Sultan GazneliMahmûd, Harakanî ile bir başka görüşmesinde ondan nasihat istedi. Şeyh dedi ki:
- "Şu dört şeye dikkat et!
1. Günahlardan sakın,
2. Namazını cemaatle kıl,
3. Cömert ol,
4. Mahlûkata şefkatle muamele et."
Tezkiretü'l-evliyâ ve el-Hadaiku'l-verdiyye'nin verdiği bilgilere göre Harakanî, çağdaşı felsefe ve tıp otoritesi, eserleri dört asır Batı üniversitelerinde okutulan İbnSînâ ile de görüştü.
Harakanî, diğergâmdı, dertlinin derdiyle ilgilenmeyi severdi.
Derdi ki: Türkistan'dan Şam'a kadar olan sahada birinin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır, birinin ayağına çarpan taş, benim ayağıma çarpmıştır. Onun acısını ben de duyarım. Bir kalpte üzüntü varsa, o kalp benim kalbimdir.”
Amel ve ibadetlerdeki ölçüsü şuydu: "Her gün akşama kadar halkın beğendiği ve memnun kaldığı işler yapasın. Her gece de sabaha kadar Hakk'ın beğendiği amel ile olasın."
- "Sûfî kimdir?" diye soranlara:
- Hırka ve seccade ile sûfî olunmaz, merasim ve âdetlerle tasavvufa yol bulunmaz. Sûfî, mahv ve fena ile benlikten geçendir. Zira abası ve hırkası olan pek çoktur. Lâzım olan kalp safiyetidir. Elbisenin ne faydası var? Çul giymekle ve arpa yemekle adam olunsaydı eşeklerin de adam olması gerekirdi. Çünkü onlar da çul giyer, arpa yerler.
Tasavvufî umdeleri Nebevî üslûpla şöyle anlatırdı:
- "Çok ağlayın, az gülün, çok susun, az konuşun, çok verin, az yiyin, başınızı yastıktan uzak tutmaya çalışın."
İster Misin Temizlenesin?
Makale: Nureddin SOYAK
Temizlik, insanların özüne yerleştirilmiş fıtrî bir duygudur. Özü bozulmamış insan, maddî ve manevî pis şeylerden hoşlanmaz, hatta nefret eder, tiksinir. İnsanın özüne, ruhuna günah bulaştı mı, bu fıtrî özellik kaybolur maddî ve manevî hiç bir pislik onu rahatsız etmez. Koku almayan burun pis kokulardan rahatsız olur mu? Pis kokuların bulunduğu ortama giren önce onlardan rahatsız olur. O ortamda fazla kalırsa pis kokuları hissetmez olur. Haramların işlendiği ortamlar da böyledir. Oralarda fazlaca bulundukça artık haramlardan rahatsız olunmaz. Rabbimiz kullarına salihlerle sadıklarla beraber olmasını emreder ki kokuşmasın, bozulmasın. Kire, pasa, toza, toprağa bulaşan insan bunlardan rahatsız olur da hemen temizlenir. Fıtratı bozulmamış kişiler de haramlara bulaşınca hemen onlardan temizlenmek ister. Maddî kirlerden temizlenmek için suyu yaratan Rabbimiz, manevî kirlerden temizlenmek için de ibadetleri ve tövbeyi emretmiştir.
Rabbimiz, “De ki: Söyleyin bakalım: Suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akarsu getirir?” (Mülk, 30)
“Bunlar, tövbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır. Müminleri müjdele” (Tövbe, 112) buyurmaktadır.
Maddî pislikler, bedenleri kirletirken, manevî pislikler kalpleri ve ruhları kirletmektedir. Müminler bedenlerini maddî pisliklerden kalplerini ve ruhlarını da manevî pisliklerden korumak zorundadırlar. Maddî ve manevî temizliğe dikkat edilmeyince beden ve ruhlar hastalanmakta ve toplumu ifsat etmektedir. Rabbimiz kullarını en iyi bilen olduğu için, madden ve manen kirlenen kullarına temizlenme imkân ve fırsatları bahşetmiştir:
“Allah, çok tövbe edenleri ve çok temizlenenleri sever.” (Bakara, 222)
Rasulullah (SAV), “Bir günahtan tövbe eden, o günahı işlememiş gibidir.” buyurmaktadır.
Suyu maddî kirlerden temizlenme aracı kılan Rabbimiz, tövbe ve ibadetleri de manevî kirlerden temizlenme aracı kılmıştır.
Günahların ve isyanların, insanları kuşattığı günümüzde, kötü fiillerden, kötü huylardan, şüpheli şeylerden, Rabbimizi unutup gaflete düşmekten, günü gününe eşit olmaktan dolayı tövbeye ne kadar da ihtiyacımız var.
Ellerimizin günahlarından tövbeye ne kadar ihtiyacımız var.
Dillerimizin günahlarından tövbeye ne kadar ihtiyacımız var.
Gözlerimizin günahlarından tövbeye ne kadar ihtiyacımız var.
Kulaklarımızın günahlarından tövbeye ne kadar ihtiyacımız var.
Kalplerimizin günahlarından tövbeye ne kadar ihtiyacımız var.
Ve diğer azalarımızın günahlarından tövbeye ne kadar ihtiyacımız var.
Bütün günahlar fânî hayatın nimetlerini elde etmek için işlenmiyor mu? Ebedî hayatı elde etmek istiyorsak günah işlememeye gayret etmek, işlenen günahları derhal terk etmek, işlenmiş günahlara da tövbe etmek gerekir. Günahlarla nasıl yaşayabiliyoruz? Günahlarla nasıl gezip dolaşabiliyoruz? Günahlarla nasıl yatıp kalkabiliyoruz? Bir nefes yaşamaya garantisi olmayan insan bir ömür günahlarla nasıl yaşayabilir? Nasıl mutlu olabilir?
İmam Gazalî, tövbe etmenin önündeki engelleri de şöyle haber verir:
“Bil ki, tövbe etmenin önündeki engel, gaflet ve şehvettir. Bu sebeple, bunlar olunca tövbe edilmez. Gaflet ve şehvet ayrıca, kalbin hastalıklarıdır. Kalbin hastalıkları üç sebepten dolayı vücudun hastalıklarından daha tehlikelidirler. Bu sebepler şunlardır:
Vücut hastalığının aksine, kalp hastalığı bulunan bir kimse, bunu bilmez. Başkası söylediği zaman da, genellikle inanmaz ve kabul etmez. Böyle olunca da onun tedavisi ile uğraşmaz. Hastalık tedavi edilmeyince de, gittikçe artar ve ağırlaşır. Sonunda da ölüme yol açar. Ancak, vücudun ölümü ruhun çekilmesiyle olurken, kalbin ölümü iman ve marifetin çekilmesiyle olur.”
Aklını kullanabilen mümin, haramlara dalmamaya gayret eder. Haram işleyince de derhal tövbe eder. Ecel gelmeden tövbesini tamamlar.
Şu mübarek Ramazan ayını, bu ayda gönderilen Rabbimizin Kelamını, Kadir Gecesini, Orucu, Teravih Namazını, Zekâtı, Sadakayı Fıtrı, İftarı, Sahuru, İtikâfı ve Bayramı af ve mağfiretimize vesile kılmalıyız.
Rabbimiz, “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O'na yakınlaşmaya vesile arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide, 35)
“Ona de ki: İster misin temizlenesin?” (Nazi'at, 18) buyurmaktadır.