Yeni Haber'de Ramazan 15. Gün - 06.04.2023

Yeni Haber ailesi olarak hayırlı iftarlar diliyoruz. Konya için bugün iftar saati 19.24

Mübarek Ramazan'ın 15. Günü

"Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir."

Ayet:

Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla;

Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir.

Allah (C.C.) ne güzel söyledi.

Nisa Suresi, 1. Ayet

Hadis:

Allah’ın Resulü Hz Muhammet (S.A.V.) şöyle buyurdu;

Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir.

Allah’ın Resulü Hz. Muhammet (S.A.V.) ne güzel söyledi.

Müslim, Îmân, 78; Ebû Dâvûd, Salât, 248.

Dua

Ey Allah’ım Ramazan ayını Müslümanlar için mübarek kıldın… Ama bu ayda Müslüman kardeşlerimiz zalim İsrail’in zulmü altındalar.

Sana yalvarıyoruz zalimleri helak eyle. İsrail’in zalim gaddar saldırıları karşısında Müslümanlara güç kuvvet ver ve Müslümanları koru.

Senin bize müjdeci olarak gönderdiğin Hz Muhammed Mustafa’nın (sav) ümmetine yardım et, zira onlar sana iman ediyorlar, Müslümanları zalimlere, kâfirlere karşı galip getir Allah’ım.

Âmin

Hz. Abbad Bin Kays (R. A.)

Hz. Abbad Bin Kays bin Abese bin Ümeyye bin Malik bin Amir bin Adiy bin Kab bin Hazrec, el Ensariyyi’l Hazreci, Beni Adiyy bin Ka’b ve ya Adiy oğullarıdır.

Hz. Abbad Bin Kays’ın doğum tarihi bilinmemekte olup şehid olduğunda kaç yaşlarında olduğuda bilinmemektedir.

Hz. Abbad Bin Kays ve kardeşi Sübeyi bin Kays, hicretten önce Medine’de İslam’a girmişlerdir. Bu nedenle Medine’nin ilk müslümanlarından sayılırlar.

Hz. Abbad Bin Kays, II. Akabe Biat’ında bulunan ensardandır. Bu nedenle de Resulullah (S.A.v)’in yapmış olduğu gazvelerin hemen hemen hepsine iştirak etmiştir. Daha sonra da Uhud Savaşı’na da katılmıştır.

Hz. Abbad Bin Kays çok cesur ve şecaat sahibi bir sahabiydi. Savaş alanında elinden gelen bahadırlığı gösterirdi. Bu arada gereken fedakarlığı da yapardı.

Hz. Abbad Bin Kays, Medine’li olduğu halde Resulullah (S.A.v)’in yanından hiç ayrılmazdı. Nitekim Resulullah’ın yapmış olduğu Hudeybiye Seferine’de katılmıştır. Hicri 7. ve ya 8. yılda Hz. Zeyd bin Harise’nin komutası altında ki ordu ile Mu’ta Seferine çıktı. Bu sefer bilindiği gibi çok fazla düşman kuvvetlerine yapılmıştı. Savaş sırasında komutanlığı yapan Zeyd bin Harise, Cafer bin Ebi Talib ve Abdullah bin Revaha sırasıyla şehit düşmüşlerdi.

Hz. Abbad Bin Kays’da Hz. Abdullah bin Revaha’nın şehadetinden sonra şehid düştü.

Allah ondan razı olsun.

Ubeydullah Ahrâr (K.S.)

Uzunca boylu, esmer tenli, gökçek yüzlüydü. Sakalı büyükçe ve beyazdı. Sakalındaki karalar, sayılabilecek kadar azdı. Zahir ve batın ilimleriyle donanmıştı. Nakşi meşayıhının muammerininden, uzun ömürlülerindendi. Bir asra yakın muammer oldu.

Ubeydullah Ahrâr Nefehât müellifi Molla Cami ile Reşahat müellifi Ali b. Hüseyin el-Vaiz'ın mürşidi. Bu yüzden her iki müellif de eserinde Ubeydullah Ahrâr için geniş yer ayırmışlardır. Özellikle, Reşahat müellifi, eserini Ubeydullah Ahrâr için yazmıştır, denilse yeridir.

Ubeydullah Ahrâr hazretleri, hicrî 806 Ramazan'ında (m 1404 Mart) Taşkent'e bağlı Bağıstan'da doğdu. Hz Ömer neslinden ilim ve irfan ehli bir aileden. Kendisinin eğitimiyle dayısı şeyh İbrahim Şaşî meşgul oldu. Temel ilimleri Taşkent'te okudu. Daha sonra yine dayısının teşvikiyle Semerkand'a gitti. Orada Uluğ Bey medresesinde Nizameddin Hamüş'un talebesi oldu. Semerkand'dan Buhara'ya geçti. Orada Şeyh Hamîduddın Şaşî'nın sohbetlerine katıldı. Buhara'dan Herat'a geçerek Seyyid Kasım Tebrîzî'nin yanına vardı. Tebrîzî, Ahrâr'ın çok istifade ettiğini belirttiği ustadır. Herat'ta ayrıca Bahaeddın Ömer Horasani ile tanıştı. İlim ve irfan yolunda geçen bu seyahatlerden sonra Ubeydullah Ahrâr, nihayet Çiganyan'da Yakub Çerhî'yi buldu, ona bende oldu, emaneti ondan aldı. Şahsî kabiliyeti ve daha önce görüştüğü şeyhlerden aldığı feyz sayesinde Ya'kub Çerhi'nın yanında kısa zamanda seyr-ü sulükunu tamamladı, şeyhinin iltifat ve sevgisine mazhar oldu. Bir kısmı ilim muhitınden, bir kısmı devlet ricalınden, diğer bir kısmı da halkın muhtelif kesimlerinden olmak üzere pekçok mürid ve halife yetiştirdi.

Maişetini temin için çiftçilik yapardı. Cenab-ı Hakk'ın verdiği bereket sayesinde zengin oldu. Servetinden gerek çalışarak emek karşılığı gerekse onun ihsanlarıyla binlerce insan istifade etmiştir. Vefatı 893 Rebîu'levvel 1490 Ocak'ta Semerkant'tadır. Kabri orada Şeyh Kefşir mahallesi kabristanındadır. Hizmet Anlayışı

Ubeydullah Ahrâr hazretleri, himmeti halka hizmette arayanlardandı. "Tasavvufu başkalarının yükünü taşımak, kendi yükünü başkalarına taşıtmamak" olarak anlardı Nitekim "ben bu yolu tasavvuf kitaplarından okuyarak değil, halka hizmetle elde ettim. Herkesi bir yoldan götürürler, bizi hizmet yolundan götürdüler" derdi. Bu sebeble kemal yolunda başlangıçtan nihayete kadar, tanıdığı-tanımadığı, dost-düşman herkese hizmet etmiştir. Nitekim kaynakların bildirdiğine göre Semerkand'da Mevlana Kutbeddin medresesinde yatalak bir kaç hastanın bakımını üstlenmişti. Her gün belli zamanlarda bu hastaların altlarını temizler, karınlarını doyururdu. Nihayet bu hastalardaki sıtma mikrobu kendisine de geçti. Fakat sıtmalı haliyle yine bu hastaların hizmetlerini aralıksız sürdürdü, altlarını temizledi, sularını getirdi, karınlarını doyurdu.

Herat'ta bulunduğu yıllarda hizmet kastıyla sabahları Abdullah Ensarî el-Herevî'nın vakfı olan hamama giderek orada her renk ve her dilden insana ivazsız garazsız hizmet ettiği Reşahat'ın beyanlarından anlaşılmaktadır.

"Helal lokma konusu üzerinde çok dururdu. Nitekim üstadlarından Seyyid Kasım Tebrîzî de "helal lokma" konusunda şu sözlerle kendisinin dikkatini çekmişti. "Bu zamanda marifet ehli ve hakikat eri kimselerin ortaya çıkmayışının sebebi, iç temizliğinin, batın tasfiyesinin yokluğudur. Batın tasfıyesi ise, herşeyden önce helal lokma ile olur, helal yiyecek azalınca marifet ve hakikat kaybolur."

Edebe riayet ve insanlara saygıya çok önem verirdi. Hz. Peygamber (s.a.)'in "Mescide açılan bütün kapılar kapansın, yalnız Ebubekir'in kapışı katsın" hadisini şöyle açıklardı: Tahkik ehli bu hadis hakkında pek çok söz söylemiştir. Hz. Peygamber ile Hz. Ebûbekir arasında mükemmel bir sevgi bağı vardı. Sevgi bağı her bağın üstünde olduğu için, bütün nisbetlerin kapıları kapansa bile, sevgi nisbetinin kapısı açık kalmalıydı. Çünkü sevgi yolundan başka ulaştırıcı, erdirici yol yoktur. Hacegan yolunun şiarı da bu yüzden aşk ve sevgidir.

-Rahmetullahi aleyh-

İslam Coğrafyası İşgal Altında

Makale: Maaz İbrahimoğlu

Neredeyse her gün İslam ülkelerinden gelen haberlerle vicdanlar dağlanıyor. Bir yandan sömürgeciliğin bıraktığı problemli sınırlar öbür yanda pozitivist ve rasyonalist temelli Batı eksenli laikliğin başka din ve ideolojilere hayat hakkı tanımayan uygulamalarından kaynaklanan işgalci politikalar. Asya tarafındaki neredeyse bütün İslam ülkeleri yıllarca İngiltere, ABD ve Rusya’nın işgalci güçleri tarafından esir alındı, zulme maruz kalındı. Bugün halen başta Afganistan olmak üzere pek çok ülkenin askeri, oralarda Müslüman halka zulmetmeye devam ediyor.

Diğer taraftan yoksulluğun ve kuraklığın hâkim olduğu Afrika ülkelerinde Fransızlar, Portekizler ve İtalyanlar başta olmak üzere pek çok ülke ülkenin politikalarına alet olmakta ve sömürülmektedir. İslam ülkeleri bir yandan iç savaşlardan çekerken öbür yanda da sömürgeci zihniyetin oralara çizdiği abuk sabuk sınırlar yüzünden can veriyor. Yıllardan beri Sahra Kuşağı’ndan gelen kuraklıkla zaten fakir olan Afrika halkı, oraya gelen dış güçlerin petrol ve maden kaynaklarına el koymasıyla iyice kıtlığa maruz kaldı. Böylece bir ekmek için birbirini öldüren insanlara dönüştüler.

Sudan bölündü ama rahat yüzü görmedi

Sudan ya da resmî adıyla Sudan Cumhuriyeti ya da Kuzey Sudan, Afrika'nın en geniş 3. ülkesi. Bu İslam ülkesi yıllarca fakirlik ve iç çatışmayla uğraştı. Ülkedeki hakim işgalci güç Fransa, 2011 yılında Sudan ve Güney Sudan olarak ikiye ayrılmasında büyük bir rol aldı.

Bölünme öncesinden dünyanın Darfur sorunu olarak bildiği kronik sorun halen gelen sorun maden kaynakların paylaşılamaması olarak görüldü. Darfur, yerel ve Arap kabilelerin hayvancılıkla geçindiği bölgede su kaynakları ve otlakların paylaşımı konusundaki uyuşmazlıklar, kuraklığın etkisi ile büyüdü. 2003 yılında, yerel bir isyanın ardından, bölgedeki kabileler "Toro Boro" ile Sudan hükümeti tarafından kurulan ve desteklenen milis kuvvetleri (janjavid) arasında çatışmalar başladı. Bu çatışmalarda Darfur nüfusunun üçte biri -yaklaşık 2 milyon insan- zorla yerinden edilirken, yüz binlerce insan öldürüldü. Halen 1,5 milyon kişi yerleştirildikleri mülteci kamplarında yaşamaktadır.

Somali’de etnik temizlik yapıldı

Yıllarca İtalya’nın işgali altında inleyen Somali daha sonra İngiltere’nin işgaline uğradı. Ancak 1960 yılında kuzey ve güneyi kapsayan bağımsız Somali Cumhuriyeti kuruldu. Mohamed Siad Barre 1969 yılında iktidarı ele geçirdi ve Somali Demokratik Cumhuriyeti'ni kurdu. Oysa Somali hiç rahat yüzü görmedi. Sürekli devam eden iç çatışmalar 1991 yılında Somali İç Savaşı’na neden oldu. Bu savaşla Barre hükümeti düştü. 1991’de Somali İç Savaşı'nın başlamasından beri devletin çoğu bölgesinde merkezi bir hükümet kontrolü yoktur. Uluslararası olarak tanınmış Federal Geçiş Hükümeti, ülkenin sadece küçük bir parçasını yönetmektedir. Somali aciz bir devlet konumunda olup, dünyadaki en fakir ve güvenlikten yoksun ülkelerden biridir. 1991 yılından bu yana çeşitli girişimlerine rağmen ülkenin tamamını kontrol eden merkezi bir hükümet kurulamamıştır. Ülkenin kuzeybatısında de facto şekliyle varlığını sürdüren, bağımsızlığını ilan etmiş Somaliland nispeten daha istikrarlı olmuştur. Puntland ülkenin kuzeydoğusunda yer alan özerk bir bölgedir ve Somali'den bağımsızlığını ilan etmemiştir. El Şebab ülkenin güneyinde etkin olmak üzere ülkenin %85'ini kontrol etmektedir. Yirmi yıl boyunca savaş ve hükümet olmaması Somali'de ağırlıklı olarak hayvancılık, havale / para transfer şirketleri ve telekomünikasyona dayalı bir kayıt dışı ekonomi oluşmasına sebep olmuştu

Esed katletmeye devam ediyor

Suriye 1963'ten beri ülke Baas Partisi tarafından yönetilmektedir; devletin başında 1970'ten beri Esed ailesinden biri olmuştur. Suriye'nin şimdiki devlet başkanı, ülkeyi 1970'ten öldüğü 2000 yılına kadar yöneten Hafız Esed'in oğlu Beşşar Esed'dir.

Yıllarca Müslümanlara her türlü zulmü yapan baba Esed’ten sonra oğul Beşşar Esed de babasının bildiği yolda ilerledi. İlk önce suriye’nin kuzeyindeki Kürtleri katletti. Daha sonra patlak veren Arap Baharı’nın rüzgârlarını durdurmak için bu sefer silahını Suriye Muhalefetine yöneltti. Ülkenin başta Halep olmak üzere pek çok şehri harap oldu. On binlerce insan öldürüldü. Suriye’deki karışıklık şuan devam ettiği gibi Esed katletmeye devam ediyor.

Mali’de kanlı çatışmalar

Mali, dünyanın en fakir ülkelerinden biri sayılmaktadır. 1960 yılında bağımsız olan Mali devleti, uzun yıllar tek-partili dönem yaşadı. 1991 gerçekleşen askeri darbenin ardından yeni bir anayasa yazıldı ve Mali demokratik, çok-partili bir devlet oldu. Ancak bir yandan Fransızların sömürgeciliği öbür yandan Mali’deki etnik grupların farklılığı ülkeyi sürekle problemli hale getirdi. Bir başta Tuaregler olmak üzere pek çok grup burada merkezi yönetimle kanlı çatışmalara girdi. Kabileciliğin etkin olduğu bu coğrafyada ülke ne zaman belini doğrultsa askeri darbelerle karşı karşıya geliyor. Ülkenin kuzeyinde ayrılıkçı gruplarla yaşanan çatışmalar nedeniyle 22 Mart 2012’de yine Darbeye maruz kalan Mali’nin anayasası lağvedildi. Askerlerin yönetime el koymasından sonra bütün dünyanın ambargosuna maruz kalan Mali, geçtiğimiz günlerde rehine kriziyle gündeme geldi.

Direnen Filistin

1948 yılında İsrail Devleti'nin kurulmasının ardından Arap-İsrail Savaşları patlak vermiştir. BM Filistin’deki toprakların bir kısmını Yahudilere bir kısmını Filistinlilere bırakmış olsa da bu pek uygulanmadı. Filistin’deki gariban halk, bir yandan Siyonist politikaları olan işgalci İsrail ile çatışırken bir yandan da iç çatışmalara maruz kaldı. El Fetih ile Hamas arasında yıllarca devam eden iç çatışma da binlerce Filistinli hayatını kaybetti. 1967’deki Altı Gün Savaşı’nda İsrail, Kudüs’ü Müslümanlardan aldı. Şuanda sadece Batı Şeria ve Gazze olmak üzere iki bölge Filistin’in elinde bulunuyor. Bugünlerde ise yine İsrail yoğun bir şekilde Gazze’de Müslüman katliamı yapıyor, çocuk öldürüyor, suçsuz insanları öldürüyor. Ramazan yine Müslümanların burnundan geliyor.

Afganistan’da kan ağlıyor

Afganistan, yıllarca Sovyet Rusya’nın işgaline maruz kaldı. İçindeki etnik yapıların farklı olması işgalcilerin işini kolaylaştırdı. Yoksul ve gariban bir şekilde hayatını sürdüren Afgan halkı, sömürgeci mantığın etkisiyle iyice yoksullaştı. Sırasıyla İngilizler, Sovyet Rusya’nın işgalinden sonra bu sefer ABD oraya saldırdı. Yıllarca savaşlardan bunalan halkı bir yandan Taliban ve El Kaide gibi unsurlarla kafa karışıklığı ve iç karışıklık da yaşadı. İşgalcilerin oralardaki politikaları sonucu yüz binlerce insan öldürüldü, binlerce insan tecavüze uğradı. Ülke sefalete terk edildi.

Konya Haberleri