İslam, kimsenin tekelinde değildir. “Ben Müslümanlardanım” diyen her fert onun müntesibidir. Bugün, içinde yaşadığı toplumun değişik hizmet alanlarında çalışan insanlar, hayatı anlamlandırma konusunda rahat olmadıklarını dile getiriyorlar. Doğrudur, modern bilim ve teknoloji insan hayatını kolaylaştırıcı araçları üretti ama hayatın anlamı konusunda aynı şeyleri söylememiz mümkün değildir. Yüksek insani-ahlakî değerler alanında derin bir boşluk yaşanmaktadır. İşte bu noktada “derin bunalım yaşayan” insanımıza “hayatın anlam haritalarını” sunmak gibi bir sorumluluğumuz söz konusudur.
Öte yandan, rüşvetin, torpilin, iltimasın ve her türlü gayr-i ahlaki tutum ve davranışların bunalttığı insanların bir inşirah çıkışına ihtiyacı vardır. Çünkü bu tip insanlar, cahili hayatın sütünü içe içe yetiştiler. Bu sebeple insanların hayatında iki dönem olabilir: Cahili ve İslami..“İslam, evveliyatı siler” buyuran Nebi’nin muştulu kavli bizim için referans oluşturmalıdır. Ehem-mühim, öncelikler ve bilahareler iyi tespit edilmelidir. Bazen bu durumlar birbirine karıştırıldığı için istenen hizmet kalitesi amacına ulaşmamaktadır.
Müslüman demek, sorumlu insan demektir. O, Ebu Hanife’nin ifadesiyle, yaşadığı gezegende olup-bitenlerin arka planını iyi okuyan ve ona göre hareket stratejileri geliştiren kimsedir. Sadece yaşadığı coğrafyalardan değil, bütün bir yeryüzü coğrafyalarına karşı insani-ahlaki sorumlulukları olan kişidir, Müslüman. Onun için birbirimizle ilgili sû-i zanlar değil, hüsn-ü zanlar üretme zamanıdır, bugün.
Hepimiz Âdem’in çocuklarıyız. Elbette her alanda farklılıklarımız olacaktır. Bu toprakların ruh köküne yabancılaşmış insanımızın bile bizimle buluştuğu ortak paydalarımız vardır. Önemli olan bu paydalarda buluşmak ve ileri süreçler kaydetmektir. Bunun için de ayırıcı ve parçalayıcı, hatta yürek yaralayıcı bir dil değil, birleştirici ve muştulayıcı yeni bir dil ve yeni bir söylem geliştirmeye ihtiyacımız vardır. Böyle bir dil vaaz kürsüsünde, böyle bir dil, televizyon ekranında, böyle bir dil gazete köşesinde, böyle bir dil eğitim kurumlarında, böyle bir dil sokakta, kısaca böyle bir dil hayatın tüm alanlarında dillendirilmelidir. Çünkü İslam, açık ve şeffaf bir dindir. Onda gizli bilgi yoktur. İnsanı ilgilendiren ve hayata dair her şey onda açıktır.
İman davası, ahlak davasıdır. Ahlak, islam’ın insan şahsiyetinde görünürlük yanını oluşturur. Bu sebeple, ne pahasına olursa olsun, biraz da birbirlerimizin aleyhinde bulunmama orucuna niyetlenelim. Birbirimizin aleyhine, konuşmama orucu tutalım. Birbirimiz hakkında su-i zanlar üretmeyelim. Bilindiği gibi zan, mahiyetini bilmediğimiz bir konuda akıl yürütmektir. Eğer bu bilim de değil de insanlar hakkında olursa, gıybete ve iftiraya kadar varabilir. Bu tür manevi-ahlaki hastalıklar, toplumsal hayatta güven, barış ve kardeşliği zedeler. Birbirimizde hata, kusur aramak yerine, birbirimizin güzelliklerini gündeme getirelim. Farklı cemaat, grup, klik vb. gibi adacıklar arasında kardeşlik köprüleri kuralım. Adalar arası irtibatı koparmayalım. Hepimizin kaderi birdir. Şucu-bucu diye dışladığımız, bir çırpıda silip attığımız insanımızla yeniden barışalım. Mü’min kardeşlerimiz için yeni bir sayfa açalım. Çağımızın mücadeleci bir İslam âliminin deyimiyle; “biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur” düsturu hayatımızda anlam bulsun.
Dünyayı iyi okuyanlar bilir ki, sözüm ona İslam’ın yeminli karşıtları, insanlık için bir umut kapısı olan son ve ekmel dinimiz hakkında karalayıcı kampanyalar başlatmışlardır. Müslümanları ve dinimizi sevimsiz göstermek için ne gerekiyorsa yapıyorlar. Bizler gerek sözlerimizle ve gerekse davranışlarımızla bu tür propaganda mahsulü oyunları, temsil Müslümanlığımızla bozalım. Bu arada İslam’ın engin hoşgörüsü ve sabır dili, elden bırakılmamalıdır. İslam’a yönelmek isteyen insanlara fırsat verilmelidir.
Okullardan önce her birimizin evi, okula dönüşmelidir. Her aile, evinde hiç olmazsa akşamları iki saat, ciddi anlamda ve sevgi dilini kullanarak ders yapmalıdır. Çocuklarımıza başta Kur’an okuma olmak üzere, dinimizin temel inanç esasları, ahlak kuralları ve İslam edebi alanında eğitim verelim. Ayrıca onlara, yaşama sevinciyle birlikte, kendi medeniyet ve kültürlerine ait duyguları kazandırma yolunda da farklı aktivitelere girelim. Mutlaka, evrensel İslam kardeşliği yolunda bakış açılarının geliştirilmesi için gayret gösterelim. Kısaca, elinden ve dilinden insanların zarar görmediği bir Müslüman kimliği inşa edelim.
Unutmayalım ki, bu dünya, ancak Müslümanların eliyle gerçek anlamda rahmet ve şefkatin hayat bulacağı bir gezegene dönüşecektir.