Ramazan davulundan rahatsız olanların sayısı az değildir. Herkes: "Alarmımızı kurup kendimiz istediğimiz saatte kalkarız. Neden erkenden gelip bizi rahatsız ediyor", diye şikâyet etmekte… Aslında kısa gecelerde bendeniz de bu gruptandım. Hatta bir ara belediyeye, "İlla birşeyler çalınacaksa, ney veya keman gibi latif bir ses çıkaran bir şey çalınsın. Davul çok kaba ve gürültülü…. Hastaları, zor uyku tutanları da çok rahatsız edici…" şeklinde bir mektup bile yazmıştım. Kendi yazdığıma kendim de inanmamıştım aslında. Latif bir sesle uyandırılmaz ki; herkes uyur iyice… Hem, davul bir geleneğin ayakta tutulma çabasıdır.
"Hani Mevlânâ, Mesnevi'sinde 'Allah rızası için yapacak bir şey bulamadığı için, davul çalan' davulcudan sözediyor ya, öyle bir şey… Bizim davulcular Allah rızası için değil, para toplamak için yapıyorlar ama n'apalım, başak yolu yokmuş meğer, çekeceğiz sineye" dedim sonunda.… Ve nitekim sonraki yıllarda, geceler biraz daha uzamaya başlayınca, daha sakin bir kafayla şöyle düşünmeye çalıştım: "Tamam, davul biz oruç tutanlardan çok oruç tutmayanları, tutamayanları, hastaları, özürlüleri de çok rahatsız ediyor ama başka çaresi yok madem, bu olayı fırsata çevirmeli. Vaktinden erken kaldırıyorsa, biz de kalksak ve mesela,hiç olmazsa vitir namazımızı yatsının/teravihin arkasına kılacağımıza bu vakitte kılsak fena mı olur?. Haddizâtında sahur, biraz da insanın nefsini gece kalkmaya alıştırması değil midir? Yemek için kalkabilen sevap için neden kalkamasın ki?"
Evet, sevap için neden kalkmayalım ki… İnanın böyle düşününmeye başlayınca, davulcu geç bile kalıyor gibi gelmeye başladı bana. Çünkü abdest almaya ve sahurluğu dolaptan çıkarmaya çalışırken vakit doluyor ve namaza vakit bile kalmıyor çoğu kez…. İşte son durum bu…
Görüldüğü üzere, ramazanın diğer önemlİ bir cephesi, sufiliğin de çok önemli bir parçası olan "gecelerin ihyâsı"dır. Bazı sufiler gecelerini (hatta gündüzlerini) tamamen ibâdetle geçirmek isterken, bazıları geceyi kısmen ibâdetle kısmen uyuyarak geçirirlerdi. Herşeyde olduğu gibi bunda ölçü, pek tabiî Hz. Peygamberimiz'in (a.s.) koyduğu ölçü olması gerekir. Peygamberimiz (a. s.), hep oruç tutmak, evlenmemek, diğer bazı şeyler arasında bütün geceyi namâzla geçirip uyumak istemeyen sahâbesine: “Ben sizin Allah’tan en çok korkanınızım. Ama ben (……) namâz da kılarım uyurum da (……)” (Buharî, Nikâh, 1. ) buyurmuştur. Çünkü yine hadîste buyrulduğu üzere: “……Gözünün de senin üzerinde hakkı vardır…. . ” (Buhârî, Savm, 55, 57; Müslim, Sıyâm, 186, 187; vb.)
Akılda kalıcılık açısından kısa kesip konuya haftaya devam edelim nşallah.
YEMENİN İBADETE DÖNÜŞTÜĞÜ ZAMAN: SAHUR, RAMAZAN DAVULCUSU VE TEHECCÜD-I