Yaşanılanlar ve Arka Plan

Ömer İnal

Ülkemiz, cumhuriyet tarihi boyunca yaşadığı sıkıntıların en ağırlarından biriyle daha karşı karşıya bulunmaktadır… Gerek yurt içinde yaşanan gelişmeler gerekse de sınırlarımızın dibinde cereyan eden küresel ölçekli gelişmeler bu zorlu sürecin en önemli iki başlığı olarak öne çıkıyor…

Böylesine önemli bir dönemde en büyük tesellimiz ise, 1 Kasım seçim sonuçlarıyla milletimizin tek başına güçlü bir iktidarı sandıktan çıkartma feraseti olmuştur… Böylesine zor bir dönemde eğer koalisyonlara mahkum olsaydık, yaşanılacak zor günleri tahmin bile etmek çok zordu..

Doğu illerimizde yaşanan hendek kazma, cami, okul, kültür merkezi gibi yerlerin yakılıp yıkılması, her ne kadar genel anlamda ülkenin günlük yaşantısında doğrudan tam olarak hissedilmese de, o bölgede yapılanlar Türkiye’nin bir kısmını ‘’Suriye’ye benzetme’’ operasyonlarının bir parçasıdır…

HDP’li Demirtaş’ın Ülkenin bölünmez birliğini ve bütünlüğünü hedef alan, ayrılıkçı devlet türü söylemlerini alenen söyler hale gelmiş olması ve bu durumu ABD ve son Rusya ziyareti sonrasında yapmış olması bu anlamda en azından bizler için şaşırtıcı olmayan bir gelişmedir… 

Hendek kazan, bu ülkenin polisini askerini şehit eden teröristleri ‘’kahraman direnişçiler’’ olarak niteleyen Demirtaş’ın, TBMM çatısı altında siyaset yapan bir kimlikten öte, küresel güçlerin piyonu olduğu son yaşananlara aşikâr hale gelmiştir…

Aynı şekilde Rus medya kanalına konuşan CHP’li milletvekilinin Türkiye’ye yönelik mesnetsiz iftiraları da, hükümet düşmanlığıyla körelen gözlerin, devleti hedef alır konuma geldiklerinin en net göstergesi haline gelmiştir..

Türkiye Cumhuriyeti’nin yargı makamları, bahsi geçen kişiler hakkında gerekli işlemleri yapması artık boynunun borcu haline gelmiştir. Zira hiç kimse bu aziz milletin bin yıldır yaşadığı bu topraklarda bölücülük yapamaz ve kara çalmaya, iftira etmeye cüret edemez…

Bu son yaşanan olaylarda en dikkat çeken nokta ise gerek bazı CHP’li vekillerin ülke aleyhindeki iftiraları olsun gerekse de HDP’li isimlerin alenen ayrılıkçı söylemlere bürünmüş olması birbirinden bağımsız gelişmeler olamayabileceği noktasıdır…

Yani yapılmak istenen, küresel güçlerden destek alan bir takım ‘’yerli’’ muhalif kanadın, hükümete asimetrik bir karşı duruş sergileyerek hükümetin sınırlarımız dışındaki politikalarının etkisiz hale getirilmesinde rol oynamalarıdır…

Hülasa Suriye’de istediğini alamayan ABD ve Rusya, muhalefet partilerinin hamleleriyle hükümetin sıkıştırılarak, Türkiye’nin Suriye ile ilgilenmesinden vazgeçmesini sağlamaya çalışmasıdır…

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin bu dönemde en büyük avantajı güçlü ve dirayetli bir hükümete ve devlet başkanına sahip olması iken, en büyük dezavantajı ise, milli konularda birlik olmak bir yana, ülkesinin karşısında duran bir muhalefet yapısına ve anlayışına sahip olmasıdır…

Lakin şu kesinlikle bilinmelidir ki, tarih halktan yana olanları kahraman diye hayırla anarken, halkın karşısında duranları hain diye lanetle anacaktır..

Rabbim devletimize zeval vermesin, Birliğimize kast edenlere de fırsat vermesin inşallah…

Selametle…