“Çünkü erkekler olsun, kadınlar olsun yalnız kendileri değildir; aynı zamanda doğdukları yerlerin, içinde yürümeyi öğrendikleri evin, köyün, çocukken oynadıkları oyunların, dinledikleri nine masallarının, yedikleri şeylerin, gittikleri okulların, yaptıkları sporların, okudukları şairlerin, inandıkları Tanrının da birer parçasıdırlar. Kimliklerini bütün bunlardan almışlardır; bunları siz sadece kulaktan dinlemekle öğrenemezsiniz, anlamanız için sizin de yaşamanız ister.”
“Manevi kıymetlere dayanan bir hayatın ne kadar heyecanlı, his bakımından ne kadar zengin olduğunu anlatabilmek isterdim. Hudutsuz bir hayat. Öyle mesut bir hayat ki! Yalnız bir tek benzeri var: Tek başına bir uçağa biner, yükselir, yükselirsin; etrafında sonsuzluktan başka bir şey yoktur. Sonsuzluk başını döndürür, sarhoş gibi olursun. Öyle büyük bir inşirah hissi duyarsın ki, bunu dünyada hiçbir kuvvete, şerefe değişmezsin.”
“Kimi insanın yaradılışı gariptir. Öyle caniler var ki kunduzlar gibi çalışırlar ama kurdukları tasarılar onları hapishaneye götürür, çıkar çıkmaz yine başlarlar, yeniden hapse girerler. Hâlbuki harcadıkları emeği, zekâyı, kuvveti, sabrı dürüst işlere sarf etseler kendilerine güzel bir hayat kurup yüksek mevkiler elde edebilirler. Ama onların yaradılışı böyledir. Suç işlemekten hoşlanırlar.”
“Bana kalırsa, felaketle neticelenen evlenmelerin çokluğu da bundan ileri geliyor. Bunlar, dolandırıcı olduğunu bildikleri halde, tesadüfen en iyi arkadaşları olan birisine işlerini bırakan kimselere benzerler: Bir dolandırıcının her şeyden önce dolandırıcı, ancak ondan sonra bir arkadaş olabileceğine inanmak istemeyerek, başkalarına karşı ne kadar fena davranırsa davransın, kendilerine böyle bir şey yapmayacağına emindirler.”
“Gariptir, pek çok insan korku çeker. Yalnız kapalı yerlerde bulunmaktan, yükseğe çıkmaktan korkanları kastetmiyorum: ölmekten korkanlar, hatta daha kötüsü, yaşamaktan korkanlar da var. Bunlar çokluk, sıhhatçe mükemmel, mesut, kaygısız görünen kimselerdir; hâlbuki gerçekte, korku içlerini kemirip durur. Hatta bana bazen öyle gelir ki, yaşama korkusu insanların en tabii halidir.”
“Üzerimde en çok tesiri olan kimselerin hemen hepsiyle tesadüfen tanışmışım gibi görünüyor ama geriye bakınca bunlarla tanışmam mukadderdi gibi geliyor bana. Sanki hepsi, benim kendilerine muhtaç olacağım zamanı bekliyorlardı.”
“Dünyada yaşamam, dünyadaki şeyleri sevmem lazımdı. Ancak bunları kendi değerleri bakımından değil, hepsini de Sonsuzluk’tan bir parça oldukları için sevecektim.”
“Fağfur dedikleri o incecik çiniden bir vazo yapan Çinli işçi ona harikulade bir şekil verebilir, üzerine güzel süsler yapabilir, cazip bir renge boyayabilir, mükemmel bir cila sürebilir; ama kullandığı maddenin mahiyeti bakımından, kırılmaz bir hale getirmesine imkân yoktur. Yere düşürürseniz bin parça olur. Yeryüzünde o kadar üstün tuttuğunuz değerlerin de kötülükle bir arada bulunmaları varlıklarının bir şartı sayılmaz mı?”
-“A! Larry’nin kitabı bu,” dedim.
-“Evet, bu sabah geldi. Öğleye kadar yapılacak bin bir işim vardı, bakamadım. Öğleyin yemeği dışarıda yedim. Sonra da Malyneux’deydim. Ne zaman vaktim olup da okuyacağım, bilmiyorum.”
Kendi kendime: “Ne acı şey!” dedim. “Yazar bir kitap yazmak için aylarca çalışır, belki dişini tırnağına takar, uğraşır, didinir; sonra bu kitap, okurun dünyada yapacak başka işi kalmayacağı zamana kadar okunmadan kalır.”
Somerset Maugham’ın kitaplarından