Ülkemizin kronikleşen sorunlarına bir türlü kalıcı çözümler bulamıyoruz. Ardından aynı sorunlarla yeniden karşılaştığımızda sanki ilk defa karşılaşıyormuşuz gibi tepkiler veriyoruz. Tabi ki yine kalıcı bir çözüm yok. Bir daha ki olaya kadar yeniden unutacağız...
Bu konudaki olumsuz sicilimiz o kadar fazla ki say say bitmez... Küçük yaştaki çocuklara cinsel istismar, kadın cinayetleri, trafik kazalarındaki cezaların yetersizliği, hayvanlara karşı işlenen suçlar. Diğer suçlardaki yasal boşluklar, hırsızların onları adliyeye getiren polislerden önce dışarı çıkmaları vb. Kısacası Türk Ceza Kanunu'nun baştan aşağıya yeniden ele alınması gerekiyor... Gerekiyor da nedense yıllardır bu mesele sürünceme de bırakılıyor. İktidarı da muhalefeti gereken değişikliklerinin yapılması için bir adım atmıyor. İyi hâl indirimi, yok aldığı cezanın yüzde bilmem kaçını yattı diye serbest bırakılma... Suçluların bir an önce aramıza karşıması için her türlü önlemi zamanında almışız...
Ceza kanununu değiştirmek için öyle referanduma falan gerek yok. Meclis içinde uzlaşma içinde alınacak kararla bu işi rahatlıkla çözebiliriz. Lafa geldiği zaman iktidar ve muhalefet toplumsal infial yaratan her türlü olayı kınayıp, suçluların en üst cezayı almalarının takipçisi olacağız diyorlar ama kanunda değişiklik yapmayı sürüncemede bırakıyorlar. Sözde ekim ayında meclis açılınca gereken yasalar çıkarılacakmış, bekleyip göreceğiz...
Son olarak yaşanan Emine Bulut cinayetinin ardından sosyal medyanın da etkisiyle yeniden gündeme gelen kadın cinayetleriyle ilgili yıllardır kalıcı çözüme ulaşamadık. Aslında ben sosyal medyanın ilgisini de samimi bulmuyorum. Cinayetin yaşandığı zaman ve sonrasındaki birkaç gün gündemde kaldı ama şu anda unutuldu. Kısa bir araştırma yapılsa Emine Bulut'un ardından cinayete kurban giden en az on kadın daha olmuştur. Sosyal medya ve yine duyar kasmaya meyilli olan siyasetçilerimize kalsa Emine Bulut son olacaktı.
Yazılı basın olarak bizim de suçumuz büyük. Haberlere popüler yaklaşıp en genel geçer habercilik ilkelerinden olan fikr-i takibi unutuyoruz. Bir daha benzer bir olay yaşanana kadar kulağımızın üzerine yatıyoruz. Çok değil bir hafta boyunca günümüzde artık karşılığı kalmayan ceza kanununun değişmesi gerektiğini yaşanılan absürt örneklerle manşetlere taşısak yapılacak düzenlemeyi hızlandırabiliriz. Lakin gündelik siyaset üzerinden o siyasetçi bunu dedi, diğeri ona şu karşılığı verdi vb. sıradan haberlerle sayfaları doldurmak daha basit olduğundan konforumuzu bozmuyoruz.
Sözde kibarlık edeceğiz diye haber dilindeki yaşanılan yumuşama bile yaşanılan vahşetleri tam anlamıyla açıklamaya yetmiyor, büyük olaylar sıradanmış gibi görünüyor. İstismar diye bir kavram uydurduk vara yoğa kullanıyoruz. Kadına, çocuğa cinsel istismar... Hâlbuki yaşanılan olayın adını düzgün koyarsak ona göre tepkiler ve aynı doğrultu da cezalar da artar. Cinsel istismar yoktur. Taciz ya da tecavüz vardır. Doğal olarak tacizci ve tecavüzcü adi, şerefsiz sapıklar vardır. Bizim medyamız ise bu tacizci, tecavüzcüleri istismar sanığı olarak sunuyor. Diğer yandan ilk başta iyi niyetli olsa da Whatsapp ihbar hattı diye bir şey çıkardık. Çekilen her türlü görüntüyü belli bir süzgeçten geçirmeden yayınlayınca olayın faydalı bir tarafı kalmadı. Emine Bulut cinayetinde olduğu gibi bir kısım öküzler polise haber vermek ya da cani kocaya müdahale etmek varken telefonlarıyla kayıt peşine düştü. Televizyonda en küçük içki ve sigarayı bile mozaikletmenin peşine düşen RTÜK ise milletin çoluk çocuk izlediği haberlerde bu tarz görüntülerin yayınlanmasına nedense ses çıkarmıyor...
Yazılacak, söylenecek çok şey var ama nasıl olsa bir işe yaramayacak, boş konuştuğumuzla kalacağız. Davulcu yellenmesi gibi kimse duymayacak... İş siyasetçilerde bitiyor. Adam gibi bir ceza kanunu hazırlarlarsa bir çözüm olabilir. Yoksa eğitimmiş, rehabiliteymiş geçin o işleri...