Ebû Musa el-Eş’arî’nin bize naklettiğine göre, Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Allah, Âdem’i yeryüzünün her tarafından aldığı bir miktar topraktan yarattı. Bu sebeple Âdemoğulları (renk ve tabiat yönünden) yeryüzü kadar (değişik şekillerde vücuda) geldiler. Onlardan kimi kızıl, kimi beyaz, kimi siyah, kimi de bunların karışımı (melez); kimi yumuşak, kimi sert, kimi kötü, kimi de iyi (huylu olarak dünyaya) geldi.” (Hadis-i Şerif)
Allah-u Teâlâ alemleri yoktan var etmiş ve eşrefi mahlukat yani yaratılanların en şereflisi olarak da İnsanı yaratmıştır. Görebilen gözler içinde yarattığı her şeyi hem insanın hizmetine sunmuş hem de bir mesaj vermeyi gayelemiştir. Kuran-ı Kerim yaratılış olgusunun ayrıntıları üzerinde durmamış inananları yaratılışın amacı ve gayesi hakkında düşünmeye sevk etmiştir.
Nitekim Kur’an, Yeryüzünde dolaşın da Allah başlangıçta nasıl yaratmış bir bakın.” İkazıyla insanın, sahip olduğu akıl ve duyu gibi melekelerle, buna dair bir fikir edinebileceğini ima etmektedir. Buna göre kâinattaki her şey, yaratılanların çoğuna üstün kılınan insan için yaratılmıştır.
Allah-u Teâlâ yaratılışı şöyle anlatmaktadır; Bitişik hâlde olan göklerle yerin birbirinden ayrıldığını”, sonra, göğün bir tavan gibi” “yükseltilip” “belli bir düzene konduğunu”, “birbiriyle ahenkli yedi göğün yaratıldığını”, “dünyaya en yakın olan göğün yıldızlarla donatıldığını” ve “her biri belli bir süreye kadar akıp gitmekte olan güneşin ve ayın yaratıldığını” “ayın gökte aydınlık veren bir nur, güneşin ise ışık saçan bir kandil yapıldığını”, daha sonra Allah’ın (cc), “yeri yayıp” “döşediğini”, geniş yollarında gezip dolaşalım diye yeri insanlar için bir döşek yaptığını, sarsılmayalım diye oraya yükselen dağlar yerleştirdiğini, istediğimiz yere rahat gidebilelim diye dağların arasında geniş yollar açtığını kendine ait eşsiz üslûbuyla aktarmaktadır. Bunların hepsinde gören gözler için mesajlar vardır.
***
Peki bu yaratılış sonucunda insana düşen görev nedir?
Abdullah olabilmektir.
Abdullah olmak; Allah’a(cc) sağlam bir teslimiyeti ve kulluğu gerektirir.
Abdullah olmak; insanların gördüğü zaman Allah’ı hatırlatacak kadar fıtrat üzere olmayı gerektirir.
Abdullah olmak; sınırlarımızın ve sorumluklarımızın olmasını gerektirir.
Abdullah olmak; el-alem ne der diye değil Allah ne der diye olaylara bakabilmektir.
Ve biz Abdullah olunca özgürlüğümüz o zaman başlar o zaman yaratılış gayemize ulaşırız.
Kısacası Zihinlerimiz Abdullah olmadan özgürleşemez.
Abd-ullah olmamız duasıyla…
***