Islahat Fermanı ile Gayr-i Müslimlere okul açabilme izninin verilmesi bugünkü Lübnan’ı, Avrupa ve Amerika’nın hedefi haline getirdi. Dört yılda 33 okul açtılar. Bu okullarda Hıristiyan ve Müslüman öğrenciler birlikte eğitim görüyordu. Bu okulların en önemli misyonu, Hristiyan ve Müslüman Araplar üzerinde “Milliyetçilik” propagandası yapmaktı. Hristiyan Arap yazarların eserleri Arap gençlere bedava dağıtılarak, Milliyetçiliğin temelleri atıldı. Amaç, Arapları, Osmanlıdan koparmaktı.
Bunun günümüzle ne ilgisi mi var? Gezi Parkı’ndaki “kalkışmaya” bakınca, katılımcıların bazı özel lise ve vakıf üniversitesi merkezli olmaları beni 1860 Lübnan’ına götürdü. Amaç, tıpkı bugünkü Lübnan’da olduğu gibi gençlerimizi “mezhep” merkezli bir kamplaşma ve çatışmanın içine çekmek. Bunun bir tarafını oluşturan gençler, polise taş atarken, yine bu ülkenin bağrından çıkmış vatan, millet, ezan, Türkiye sevdalısı gençler, statlarda on binlerce kişinin katılımıyla “Türkçe Olimpiyatları” organizasyonuna imza atıyordu.
“Türk Okulları” olarak dünyanın dört bir tarafına atılan tohumun artık yeşerme safhasını geçip, bir fidana dönüştüğünü görmek sadece Türkiye için değil tüm dünya için sevinçle karşılanmalıdır. Bu fidanı bugünlere getirenler, sonrasının daha zor olduğunu mutlaka biliyorlardır. Kuruluş aşamasında yaşadıkları sıkıntıların daha büyükleri bekliyor kendilerini. Çünkü “fidanları” artık meyve verecek. Meyveli ağacı taşlamak da evrensel bir gerçek. Umut ederim ki, tüm engelleme ve sıkıntılara rağmen bu “fidan” bir “Barış ve Kardeşlik” çınarına dönüşsün.
Bu okulların önemini kavramak için tarihten bir hatırlatma yapmak istiyorum. İngiltere 17. yüz yılda sömürge faaliyetlerine başladı. Gittiği her yere kendi dinini, kültürünü ve dilini götürdü. “Türk Okullarının” İngiliz sömürge faaliyetleriyle bir benzerliği yok. Ama İngiliz sömürgeciliğinin bugün ortaya çıkardığı fotoğraf, “Türk Okulları” için de olması muhtemel bir sonuç olacaktır. Bu okulları kuran ve çalışanlar, yüz yıllar sonra torunlarına nasıl anlamlı ve büyük bir miras bıraktıklarını biliyor olmalılar. İslam dini, Türk kültürü ve Türkçe, İngiltere örneğinde olduğu gibi tüm dünyayı kuşatacak. Sorun şu, Türkiye ve İslam Dünyası bu geleceğe hazır mı?
“Büyük Türkiye” için gidilen yolda bu okulların önemi kadar, bu çalışmalara destek veren siyasi iradelerin de hayati önemde olduğu unutulmamalı. Bu okulların ilk yıllarında Türkiye’yi yönetenlerin çıkardıkları sorunlar hafızalarda tazeliğini koruyor. Şimdiki siyasi iradenin destek, teşvik ve moral vermesinin önemi o eski günler hatırlanınca daha iyi anlaşılmalıdır. Bunun kıymetini bilmek gerekiyor. Bundan sonraki sorun ve düşmanlarla mücadelede, bağrından çıktıkları Türkiye’nin, Türk halkının ve hükümetin destek ve yardımları önemli rol oynayacaktır.
Türkiye’nin uluslararası imajına ve ekonomik katkılarıyla ayrı bir işlev gören bu çalışmanın kurduğu “barış”, “kardeşlik”, “hoşgörü” köprülerinin harcında iman, ihlas, samimiyet ve gözyaşı var. Bu harçla yapılan köprüleri yıkmak hiç de kolay olmayacaktır. Birilerinin övündüğü “Gezi Parkı” gençliğiyse tıpkı 1856’da temelleri Lübnan ve diğer İslam coğrafyasında atılan okulların amaçları doğrultusunda yaşadıkları “Türkiye’de” insanlarımız arasındaki köprüleri yıkıyor. Özgürlük ve demokrasi talebi adı altında “Başörtülü bir anne ve 6 aylık bebeğini” linç etmeye kalkıyor.
İşte iki “Gençlik”, “ İki misyon”. Hangisi Türkiye ve dünyanın hayrına karar sizin. Bir tarafta yapan, diğer tarafta yıkan. Gezi olaylarından sonra, “Yapan Gençliğe” düşen “Yıkan Gençlikten” çok daha fazla çalışmak.
Lübnan ve diğer Osmanlı coğrafyasında halklar arasına ayrılık tohumları ekmek ve torunlarına acı ve gözyaşını miras bırakmak için gidenlere karşı, 2013 yılında “Dünyada Evrensel Barış” misyonuyla karşı çıkan organizasyonları görünce aradaki farkın anlamını daha iyi anlıyoruz. Yeryüzünde, 140 ülkeden, binlerce öğrencinin aynı çatı altında toplanıp, “barış” ve “kardeşlik” şarkıları dinlediği başka bir çalışma örneği yok. Bu çalışmanın önünü açan, sorunlarını çözen siyasi iradelerin de önemini unutmayalım. Bazı değerlerin kıymetini kaybedince daha iyi anlıyoruz. Önemli ve hayati olan o değeri hiç kaybetmemektir.
Çözüm: “Yıkan Gençliği” Türkçe Olimpiyatlarına götürüp, oradaki gençleri göstermek.